TC ve KDP’den sınır ötesi değil sınır içi operasyon
Ülkenin merkezi gündemi haline gelen ve tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) seçimleri, 23 Haziran günü sona ermiş olsa da sosyal ve ekonomik alandaki etkileri ile tartışılmaya devam ediyor. “Her şeyin güzel olacağına” dair sloganlarla E. İmamoğlu “kurtarıcı” ilan edilmiştir/edilmektedir. Bu durumun kitleler nezdinde, kendi içinde anlaşılır sebepleri olduğunun altını çizmek yerinde olur, zira 17 yıllık iktidarı ile AKP artık çürümüşlüğün, baskının, yozlaşmanın ve faşizmin bir numaralı adresi haline dönüşmüştür.
Bir iktidar kendisinden önceki iktidarları lanetlerken kendisini mutlak muktedir ilan etme çabasıyla hareket ettiğinde devlet olarak kendisini tanımlar. Kuşkusuz bu durum, söz konusu kliğin devlet olduğu anlamına gelmemektedir ancak dönemsel açıdan gericiliğin önde geleni olması anlamına gelir.
Bu durum, sınıf hareketi açısından ilk darbenin en geri olana vurulması politikasını şart koşar ki, bu da dönemsel politikadır. AKP’nin belki de 17 yıllık iktidar döneminde yaşadığı en büyük gerileme İBB seçimleri oldu. Bu aynı zamanda almış olduğu önemli bir yenilgidir.
Bu yenilginin CHP-İYİ Parti olarak kendini ifade eden diğer hakim sınıf kliği önderliğinde gerçekleşmiş olması gözlerden kaçırılmamalıdır. Kitlelerin faşist devlet iktidarına karşı öfke ve tepkisinin bir başka faşist hakim sınıf kliğinin ardında yedeklenmesi söz konusudur. Ortaya çıkan sonucu önemsemek ve dikkate almakla birlikte kitlelerin sisteme yedeklenmesine karşı mücadele etmek bizler açısından anın devrimci görevi olarak görülmelidir.
İBB seçimleri öncesi HDP’nin tavrını hangi yönde belirleyeceği gerici, faşist kliklerin en merak ettiği gündem maddeleri arasında yer aldı. AKP, Kürt seçmenin tavrını belirlemek adına Anadolu Ajansı tarafından servis edilen Öcalan mektubundan medet umar hale gelmiştir. Sistemin bekaasını devamı söz konusu olduğu Kürtlerin varlığı kabul edilir olmuş ve bir anda kıymete binmişlerdir. Ancak diğer yandan da Kürdün hakim sınıflar açısından “makbul Kürt” olabilmesi adına dört parçadaki mücadelesine “pençe” vurulmak istenmiştir.
Belediye seçimleri, kitlelerin faşist iktidara yönelik tepkisini devlet açısından kabul edilebilir sınırlar içinde tutma ve düzenin kendini “demokrasi” temelinde yeniden üretmesinin aracı kılınırken, “pençe” ile her iki hakim sınıf kliğinin ve dolayısıyla faşist devletin gerek kitlelere ve gerekse de Kürtlere yönelik gerçek yüzünü ve sınıfsal kimliğini net olarak ortaya koymuştur. Dolayısıyla İstanbul seçimleri ve alınan sonuçlar kimseyi hayallere gark etmemeli, “her şeyin güzel olacağı” yalanına tevessül edilmemelidir. Gerçek “pençe” de gizlidir.
Devletin bekası, makul Kürt ve Rojava
Türkiye gerçekliğinde, bir azınlık milliyet veya ulus, devletin bekasını ürettiği oranda makul görülebilir. TC devleti açısından Kürt ulusu ancak makul Kürt konumunda kabul edilebilir. Bu seçim sürecinde devletin bekasını üretmek adına muhatap alınmalarından da görülebilir. Ancak söz konusu muhataplık, devletin bekası ile uyuşmayınca makullük durumu ortadan kalmakta ve kendisini en vahşi saldırılarla ortaya koymaktadır. Ülke gündemi İBB seçimlerine odaklanırken 21 Haziran günü Neçirvan Barzani, Erdoğan ile kapalı bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin her ne kadar mülteciler ve iki ülke arası ilişkiler kapsamında yapıldığı söylense de meselenin Xakurkê’a dönük gerçekleştirilen “Pençe Harekatı” kapsamında olduğu biliniyor.
Öyle ki görüşme sonrasında Peşmerge, stratejik noktaları TC ordusuna devretmiştir. Barzani’ye bağlı Peşmerge’nin bu tavrıyla TC ordusunun Irak Kürdistanı’nı askeri olarak denetim altına alma girişimine yeni bir halka eklenmiştir. Bilineceği üzere daha önceden de defalarca benzeri askeri harekatlarda bulunulmuş ve bunlardan sonuç almayı ummuştur. Neredeyse her gün bölge uçaklarla bombalanmaktadır. IKBY ve TC arasında gerçekleşen görüşmeler ve Irak Kürdistanı’nda gerçekleşen operasyonun arka planında neyin yattığına dair tartışmalar ise devam etmektedir. Meselenin aslı da burasıdır.
Askeri hareket konusunda ortaya çıkan verili durumun sadece sonucu ortaya koymak açısından anlam ifade ettiğini bilmekle beraber meselenin esasının bu sonuca zemin sunan politik sürecin anlaşılmasından geçtiği gözden kaçırılmamalıdır.
Rojava’da DAİŞ’e karşı kazanılan zafere kadar TC devletinin tek gündem maddesi Suriye devletiydi. Zira onun için “düştü düşecek” denilen Rojava’nın kaderi zaten belliydi. Ancak Rojava zaferinden sonra kartlar yeniden dağıtılmış ve dış politika iç politikaya dönüşecek şekilde TC devletinin bekası tehdit altında kalmıştır. Onun için artık Suriye bir dış politika değil iç politika haline dönüşmüştür. Rojava’nın zaferini izleyen diğer gelişmeler neticesinde “Esed” olmuş “Esad”, ahkam kesilen Rusya ise bir anda “müttefik”e dönüşmüştür.
Her şeyden önce TC devleti, Suriye Kürdistanı’na dair bir çıkmazın içerisindedir. Zira bugün ne Rusya’nın ne de ABD’nin Suriye Kürdistanı konusundaki tavrı net değildir. Bölgede emperyalistler ve bölge gericiliği tarafından hayata geçirilmek istenen politikaların karşısında KUH da kendi politik argümanları ile diplomatik ilişkiler gerçekleştirmekte ve bunu kendi hareketini ileriye taşıyacak imtiyazlarla donatmaktadır.
Bu ilişkiler neticesinde bölgede kurumsallaşan SGD (ve onun ana gövdesini oluşturan YPG) Suriye’de devletin yeniden inşası sürecinde önemli bir muhatap olma sürecini örgütlemektedir. TC devleti bu durumun farkındadır ve bunu engelleyecek bir gücü bulunmamaktadır. İdlip konusunda halen Esad ve Rusya ile sonuç alıcı bir anlaşma sağlayamayan TC devleti, artık İdlip’in de muhataplık açısından bir anlam ifade etmediğini düşünmektedir.
TC, Suriye konusunda ve özellikle Rojava’yı denetim altına alma konusunda yeni stratejik arayışlar peşindedir. Bu açıdan esas mesele, Rojava’nın denetim altına alınması olarak kendisini ortaya koymaktadır. Suriye’de kurulacak olası bir Kürt bölgesel yönetiminin ise ancak IKBY şeklinde örgütlenmiş “makul Kürt” profili uygun olması amaçlanmaktadır.
Kirli pazarlıklar
Kuşkusuz bu süreç yeni başlamadı. Altı aylık bir süreci içine alan bu politika kapsamında Irak, Türkiye ve IKBY arasında 4 görüşme gerçekleştirildi. TC devletinin isteği ile gerçekleşen görüşmelere KDP aracılık ederken Irak seçimlerinden sonra, Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, ilk kez 3 Ocak’ta resmi olarak Türkiye’ye geldi. 28 Nisan’da ise Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Irak Dışişleri Bakanı Muhammed Ali El-Hekim, Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Başbakan Adil Abdulmehdi ile görüşmeler gerçekleştirdi.
Bu görüşmelerin akabinde Çavuşoğlu, IKBY’ne gelerek önce Neçirvan Barzani, Mesrur Barzani ve DAİŞ artığı tekfirci Türkmen örgütleri ile görüştü. Bu görüşmeleri 28 Mayıs ve 10 Haziran’da MİT’in de dahil olduğu görüşmeler izledi. Sonuçta bu görüşmelerde bir dizi başlıkta uzlaşılmış, Irak ve IKBY’nin ekonomik taleplerine ilişkin TC devleti de bir dizi talepler sıralamış ve belli başlıklarda anlaşılmıştır.
Bu kapsamda DAİŞ’in elinden alınan Musul’un inşasına TC devleti dahil olacak, Musul’da konsolosluk açılacak, Telafer tarafında sınır kapısı açılacak, Suriye sınırı ve Irak sınırı TC’nin bekası açısından denetlenecek ve bu kapsamda Şengal, Kandil ve Maxmur’a ortak operasyon düzenlenecek vb.
Kendi bekasını sağlama almak adına Irak’taki “makul Kürt”lerle anlaşan TC devleti, bölgede kendi bekası açısından tehlike arz eden PKK’nin tasfiyesi ile Kürt hareketini “makul Kürde” dönüştürmek istemektedir.
Bu TC’nin politik planını oluştururken KDP de Irak’ın merkezinden kopan bir politika izlemek adına TC’ye yanaşmakta ve kendi politikasını belirlemede TC’yi bir kaldıraç olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla Irak’ın değil TC’nin bir parçası olma gayretiyle çalışan bir KDP söz konusudur. Bu açıdan “pençe” olarak adlandırılan ortak operasyon Rojava şahsında ortaya çıkan Kürdün makus talihine dair atılan bir “pençe”dir.
Bu saldırıya karşı KUH’un ortaya koyduğu direniş ne sadece Rojava’yı ne de sadece Irak Kürdistanı’nı ilgilendiriyor. Münferit bir durum olmadığı gibi mesele Kürdün Kürt olabilmesinin önüne çizilen engeldir.
Kürt halkının kaderi Kürt gericiliğine verilecek imtiyazlara kurban edilmek isteniyor. Buna karşı çıkmak ve Kürdün makus talihinin tekrarlanmaması için çaba harcamak, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin bu yönlü mücadelesine kayıtsız kalmamak an’ın devrimci görevlerinden biri olarak ortaya çıkıyor.
(Bir ÖG Okuru)
Son Haberler
Sayfalar
Yine cezaevi yolu göründü
Türkiye'de devlet eliyle işkence yapmak ve insan öldürmek suç değil, işkencecileri ve devlet katliamlarını lanetlemek suçtur.
Hangi Atılım ?
Atılım Gazetesi’nin 29 Ağustos 2014 tarihli 136. sayısında yayımlanan “Ortadoğu’da devrimci durum” başlıklı gündem yazısında; “Fas’tan Bahreyn’e, Yemen’den Türkiye’ye, geniş anlamda Ortadoğu bölgesinde bir devrimci durum yaşanmaktadır. Bölgede hüküm süren gerici, faşist, monarşik vd. devlet rejimleri, kapitalizmin genel bunalımına bağlı olarak iflas etmiş durumdadır. Egemenler eskisi gibi yönetemiyorlar” denilmektedir. Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimlerini boykot çağrısı yaparken, tam da Atılım'ın işaret ettiği bu gerçekten hareket ettik.
“Devletin Kıskacında Halk Gençliği”
T.C Devleti kurulduğu günden bu yana kendine muhalif kesimleri katletmekte bir sakınca görmemiş, bunu bir devlet geleneği haline getirmiştir. Ancak bazı kesimlerde, devlet olanca gücüyle saldırsa da toplumsal muhalefet dinmemiş, şanlı direnişlerle devletin katliamlarına karşı halkın direnme ruhu sönmemiştir.
Ari Dun (eve gel)
Ermenistan Diaspora Bakanlığı,yurt dışında yaşayan Ermeni'leri,Ermenistan'a davet etti. Onlara tarihin tanıtılması sosyal,külürel ilişkilerin geliştirilmesi için Yerevan misafirler ile dolup taştı.Turistik yerler ziyaret edilerek tanıtıldı.
Yerevan Arjantin,Lübnan,Rusya,Almanya,Fransa'dan gelen misafirlerinin yanısıra ilk defa Türkiye Diyarbakır'dan gelen misafirlerine kucak açtı.50 kişiden oluşan bu gurup 1915 Ermeni soykırımında Müslümanlaşmış veya zorla müslümanlaştırılmış ailelerin çocukları olup artık bugün kendilerini Ermeni olarak gören sıcak kanlı,dost insanlardı.
TKP/ML-TİKKO Gerillaları karakola ekmek veren fırıncıyı tutukladı
Elimize e-posta yoluyla ulaşan ve Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) Dersim Bölge Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Dersim-Merkez’e bağlı Deşt (Geyiksuyu) köyünde uyarılara rağmen karakola ekmek veren bir fırıncı tutuklandı.
“Dersim Merkez’e bağlı Deşt (Geyiksuyu) köyünde fırın işleten Metin Karataş isimli kişi 31 Ağustos 2014 günü sabah saat 07.00 çalıştırdığı fırında tutuklanmıştır” diyen Dersim Bölge Komutanlığı, tutuklamanın nedenini şöyle açıkladı:
TKP/ML-TİKKO’dan Mercan HES eylemi açıklaması
1 Eylül akşamı Dersim-Pulur’da (Ovacık) bulunan Mercan HES’e yönelik bombalı saldırı gerçekleştiren Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) Dersim Bölge Komutanlığı söz konusu saldırıya ilişkin bir açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Öğrettikleri
İlk defa yurt dışında yaşayan Türkiye vatandaşlarının da oy kullanabildiği Cumhurbaşkanlığı seçimi, beklenildiği gibi R.T. Erdoğan’ın kazanmasıyla sonuçlandı.
Bu seçimin diğer seçimlerden iki noktada farkı vardı. Birincisi yukarıda da belirttiğimiz gibi, yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da oldukları ülkelerde oy kullanabilmeleri idi. İkincisi de yine ilk defa olarak Cumhurbaşkanını doğrudan halk oylaması ile “seçilmesi” idi.
“Sırası mıydı şimdi Tuncay?
“İthaka sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka olmasa yola hiç koyulmayacaktın.”[1]
Dersim (Festivali) yolunda Arzu’dan, Tuncay (Atmaca) yoldaşın -31 Temmuz 2014’de- bizi bırakıp gittiği haberini alınca aklımdan geçen ilk şey, “Sırası mıydı şimdi Tuncay?” oldu…
Ardından da “Ölüm adın kalleş olsun” dedim; Barışta (Erdost), Seyhan (Şanalan) ve Ata (Soyer)’dan sonra 2013’den beri tam dördüncü kez Tuncay’la…
* * * * *
Dostları “Peygamber” İsmail’i uğurladı
1981-1984 yılları arasında TKP/ML TİKKO davasından Erzurum Askeri Hapishanesi’nde yatan ve o dönemde gördüğü ağır işkenceler sonucu kalıcı hastalıklarla mücadele eden İsmail Mehrekula, tedavi gördüğü hastanede 3 Eylül gece saatlerinde yaşamını yitirdi. “Peygamber” kod adıyla tanınan Mehrekula, dün İzmit’te son yolculuğuna uğurlandı.
Sistemin silahı; yozlaştırma
Tüm emperyalist toplumlarda halkı daha fazla sömürmenin, halkın tepkilerini bastırmanın, halkın örgütlenmesini ve iktidara yönelik bir mücadele içine girmesini engellemenin çeşitli yolları vardır. Egemen sınıflar bunun en temel aracı olarak zora başvuruyor veya başvurma tehdidini sürekli gündemde tutuyor olsalar da, zorun yanında başka yöntemler de kullanırlar. Çünkü zor ve şiddet, tek başına herhangi bir sömürü düzenini sürdürmeye yetmez.
Ortadoğu’da Durum ve Olanak(lar)[*]
“Eşitlik olmayan bir yerde / özgürlük bir yalandır.”[1]
Soru: IŞİD’in uluslararası güçlerce Ortadoğu’ya müdahalede kullanıldığı belirtiliyor. IŞİD’in arkasındaki temel güçler kimler ve nasıl bir strateji yürütülüyor?
Öncelikle şu “kullanılma” saptamasına mündemiç yüzeyselliği tashihte yarar var. Her “kullanılma”, bir yerden sonra kullanmadır da.