Çarşamba Kasım 6, 2024

TC ve KDP’den sınır ötesi değil sınır içi operasyon

Ülkenin merkezi gündemi haline gelen ve tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) seçimleri, 23 Haziran günü sona ermiş olsa da sosyal ve ekonomik alandaki etkileri ile tartışılmaya devam ediyor. “Her şeyin güzel olacağına” dair sloganlarla E. İmamoğlu “kurtarıcı” ilan edilmiştir/edilmektedir. Bu durumun kitleler nezdinde, kendi içinde anlaşılır sebepleri olduğunun altını çizmek yerinde olur, zira 17 yıllık iktidarı ile AKP artık çürümüşlüğün, baskının, yozlaşmanın ve faşizmin bir numaralı adresi haline dönüşmüştür.

Bir iktidar kendisinden önceki iktidarları lanetlerken kendisini mutlak muktedir ilan etme çabasıyla hareket ettiğinde devlet olarak kendisini tanımlar. Kuşkusuz bu durum, söz konusu kliğin devlet olduğu anlamına gelmemektedir ancak dönemsel açıdan gericiliğin önde geleni olması anlamına gelir.

Bu durum, sınıf hareketi açısından ilk darbenin en geri olana vurulması politikasını şart koşar ki, bu da dönemsel politikadır. AKP’nin belki de 17 yıllık iktidar döneminde yaşadığı en büyük gerileme İBB seçimleri oldu. Bu aynı zamanda almış olduğu önemli bir yenilgidir.

Bu yenilginin CHP-İYİ Parti olarak kendini ifade eden diğer hakim sınıf kliği önderliğinde gerçekleşmiş olması gözlerden kaçırılmamalıdır. Kitlelerin faşist devlet iktidarına karşı öfke ve tepkisinin bir başka faşist hakim sınıf kliğinin ardında yedeklenmesi söz konusudur. Ortaya çıkan sonucu önemsemek ve dikkate almakla birlikte kitlelerin sisteme yedeklenmesine karşı mücadele etmek bizler açısından anın devrimci görevi olarak görülmelidir.

İBB seçimleri öncesi HDP’nin tavrını hangi yönde belirleyeceği gerici, faşist kliklerin en merak ettiği gündem maddeleri arasında yer aldı. AKP, Kürt seçmenin tavrını belirlemek adına Anadolu Ajansı tarafından servis edilen Öcalan mektubundan medet umar hale gelmiştir. Sistemin bekaasını devamı söz konusu olduğu Kürtlerin varlığı kabul edilir olmuş ve bir anda kıymete binmişlerdir. Ancak diğer yandan da Kürdün hakim sınıflar açısından “makbul Kürt” olabilmesi adına dört parçadaki mücadelesine “pençe” vurulmak istenmiştir.

Belediye seçimleri, kitlelerin faşist iktidara yönelik tepkisini devlet açısından kabul edilebilir sınırlar içinde tutma ve düzenin kendini “demokrasi” temelinde yeniden üretmesinin aracı kılınırken, “pençe” ile her iki hakim sınıf kliğinin ve dolayısıyla faşist devletin gerek kitlelere ve gerekse de Kürtlere yönelik gerçek yüzünü ve sınıfsal kimliğini net olarak ortaya koymuştur. Dolayısıyla İstanbul seçimleri ve alınan sonuçlar kimseyi hayallere gark etmemeli, “her şeyin güzel olacağı” yalanına tevessül edilmemelidir. Gerçek “pençe” de gizlidir.

Devletin bekası, makul Kürt ve Rojava

Türkiye gerçekliğinde, bir azınlık milliyet veya ulus, devletin bekasını ürettiği oranda makul görülebilir. TC devleti açısından Kürt ulusu ancak makul Kürt konumunda kabul edilebilir. Bu seçim sürecinde devletin bekasını üretmek adına muhatap alınmalarından da görülebilir. Ancak söz konusu muhataplık, devletin bekası ile uyuşmayınca makullük durumu ortadan kalmakta ve kendisini en vahşi saldırılarla ortaya koymaktadır. Ülke gündemi İBB seçimlerine odaklanırken 21 Haziran günü Neçirvan Barzani, Erdoğan ile kapalı bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin her ne kadar  mülteciler ve iki ülke arası ilişkiler kapsamında yapıldığı söylense de meselenin Xakurkê’a dönük gerçekleştirilen “Pençe Harekatı” kapsamında olduğu biliniyor.

Öyle ki görüşme sonrasında Peşmerge, stratejik noktaları TC ordusuna devretmiştir. Barzani’ye bağlı Peşmerge’nin bu tavrıyla TC ordusunun Irak Kürdistanı’nı askeri olarak denetim altına alma girişimine yeni bir halka eklenmiştir. Bilineceği üzere daha önceden de defalarca benzeri askeri harekatlarda bulunulmuş ve bunlardan sonuç almayı ummuştur. Neredeyse her gün bölge uçaklarla bombalanmaktadır. IKBY ve TC arasında gerçekleşen görüşmeler ve Irak Kürdistanı’nda gerçekleşen operasyonun arka planında neyin yattığına dair tartışmalar ise devam etmektedir. Meselenin aslı da burasıdır.

Askeri hareket konusunda ortaya çıkan verili durumun sadece sonucu ortaya koymak açısından anlam ifade ettiğini bilmekle beraber meselenin esasının bu sonuca zemin sunan politik sürecin anlaşılmasından geçtiği gözden kaçırılmamalıdır.

Rojava’da DAİŞ’e karşı kazanılan zafere kadar TC devletinin tek gündem maddesi Suriye devletiydi. Zira onun için “düştü düşecek” denilen Rojava’nın kaderi zaten belliydi. Ancak Rojava zaferinden sonra kartlar yeniden dağıtılmış ve dış politika iç politikaya dönüşecek şekilde TC devletinin bekası tehdit altında kalmıştır. Onun için artık Suriye bir dış politika değil iç politika haline dönüşmüştür. Rojava’nın zaferini izleyen diğer gelişmeler neticesinde “Esed” olmuş “Esad”, ahkam kesilen Rusya ise bir anda “müttefik”e dönüşmüştür.

Her şeyden önce TC devleti, Suriye Kürdistanı’na dair bir çıkmazın içerisindedir. Zira bugün ne Rusya’nın ne de ABD’nin Suriye Kürdistanı konusundaki tavrı net değildir. Bölgede emperyalistler ve bölge gericiliği tarafından hayata geçirilmek istenen politikaların karşısında KUH da kendi politik argümanları ile diplomatik ilişkiler gerçekleştirmekte ve bunu kendi hareketini ileriye taşıyacak imtiyazlarla donatmaktadır.

Bu ilişkiler neticesinde bölgede kurumsallaşan SGD (ve onun ana gövdesini oluşturan YPG) Suriye’de devletin yeniden inşası sürecinde önemli bir muhatap olma sürecini örgütlemektedir. TC devleti bu durumun farkındadır ve bunu engelleyecek bir gücü bulunmamaktadır. İdlip konusunda halen Esad ve Rusya ile sonuç alıcı bir anlaşma sağlayamayan TC devleti, artık İdlip’in de muhataplık açısından bir anlam ifade etmediğini düşünmektedir.

TC, Suriye konusunda ve özellikle Rojava’yı denetim altına alma konusunda yeni stratejik arayışlar peşindedir. Bu açıdan esas mesele, Rojava’nın denetim altına alınması olarak kendisini ortaya koymaktadır. Suriye’de kurulacak olası bir Kürt bölgesel yönetiminin ise ancak IKBY şeklinde örgütlenmiş “makul Kürt” profili uygun olması amaçlanmaktadır.

Kirli pazarlıklar

Kuşkusuz bu süreç yeni başlamadı. Altı aylık bir süreci içine alan bu politika kapsamında Irak, Türkiye ve  IKBY arasında 4 görüşme gerçekleştirildi. TC devletinin isteği ile gerçekleşen görüşmelere KDP aracılık ederken Irak seçimlerinden sonra, Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, ilk kez 3 Ocak’ta resmi olarak Türkiye’ye geldi. 28 Nisan’da ise Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Irak Dışişleri Bakanı Muhammed Ali El-Hekim, Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Başbakan Adil Abdulmehdi ile görüşmeler gerçekleştirdi.

Bu görüşmelerin akabinde Çavuşoğlu, IKBY’ne gelerek önce Neçirvan Barzani, Mesrur Barzani ve  DAİŞ artığı tekfirci Türkmen örgütleri ile görüştü. Bu görüşmeleri 28 Mayıs ve 10 Haziran’da MİT’in de dahil olduğu görüşmeler izledi. Sonuçta bu görüşmelerde bir dizi başlıkta uzlaşılmış, Irak ve IKBY’nin ekonomik taleplerine ilişkin TC devleti de bir dizi talepler sıralamış ve belli başlıklarda anlaşılmıştır.

Bu kapsamda DAİŞ’in elinden alınan Musul’un inşasına TC devleti dahil olacak, Musul’da konsolosluk açılacak, Telafer tarafında sınır kapısı açılacak, Suriye sınırı ve Irak sınırı TC’nin bekası açısından denetlenecek ve bu kapsamda Şengal, Kandil ve Maxmur’a ortak operasyon düzenlenecek vb.

Kendi bekasını sağlama almak adına Irak’taki “makul Kürt”lerle anlaşan TC devleti, bölgede kendi bekası açısından tehlike arz eden PKK’nin tasfiyesi ile Kürt hareketini “makul Kürde” dönüştürmek istemektedir.

Bu TC’nin politik planını oluştururken KDP de Irak’ın merkezinden kopan bir politika izlemek adına TC’ye yanaşmakta ve kendi politikasını belirlemede TC’yi bir kaldıraç olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla Irak’ın değil TC’nin bir parçası olma gayretiyle çalışan bir KDP söz konusudur. Bu açıdan “pençe” olarak adlandırılan ortak operasyon Rojava şahsında ortaya çıkan Kürdün makus talihine dair atılan bir “pençe”dir.

Bu saldırıya karşı KUH’un ortaya koyduğu direniş ne sadece Rojava’yı ne de sadece Irak Kürdistanı’nı ilgilendiriyor. Münferit bir durum olmadığı gibi mesele Kürdün Kürt olabilmesinin önüne çizilen engeldir.

Kürt halkının kaderi Kürt gericiliğine verilecek imtiyazlara kurban edilmek isteniyor. Buna karşı çıkmak ve Kürdün makus talihinin tekrarlanmaması için çaba harcamak, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin bu yönlü mücadelesine kayıtsız kalmamak an’ın devrimci görevlerinden biri olarak ortaya çıkıyor.

(Bir ÖG Okuru)

14084

Korktum:Muzaffer Oruçoğlu

Ehlibeytle birlikte Şii Arapların, Türkmenlerin Tanrısı kaçtı. Bütün Asur Tanrıları kaçtı. Eğer günah işlemiyorsam, sanırım dünya işlerine karışmayan bizim güzel Tanrımız Azda da kaçtı. Mezopotamya sisine büründü, Zerdüşti ve Sufi ışıltılar içinde çekilip gitti zaman ötesine. Ve en son, kaçmaz dediğim Melek Tavus da kaçtı. Dayanamadı şehirdeki vahşete. Cümle Ezidiler kaçtı. Yalnız kaldım. Korktum.

Hayastan’ın Yiğit Kadınlarından, Meryem Ana’ya… H.GÜRER

Anılar güzeldir! Ve bir o kadar da özel! Anılar özneldir! Yaşanan olaylarda! Anı’lar, kişilerde bıraktığı anlama, öneme, algılanışa göre de biçimlenir ve yorumlanır! Aynı olayı ve an’ı yaşayanlar tarafından aynı algılanmayı ve yorumlanmayı sağlamaz! Aynı değerlendirmelere ve ifadelere kavuşmaz… Çünkü aynı an’ı ve olayı yaşayan farklı kişiler, farklı öyküler anlatır!.. Bunun için anı’larımı yazmaktan hep kaçınmışımdır.

Mehmet Serhat Polatsoy tahliyesini istiyor

Polis baskısı sonucu alınan gizli tanık ifadesi ve "bombalı çuval" komplosunun deşifre olmasına rağmen bir yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulan  Kürt siyasetçi Mehmet Serhat Polatsoy,  20 Ağustos günü Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 6. duruşmasına çıkıyor.

Zaman zaman çeşitli muhalif internet sitelerine yazılar da yazan Polatsoy, Mayıs 2013 tarihinde Emniyet’in komplosu sonucu tutuklandı. Davanın en büyük delili olarak gösterilen gizli tanığın, polisin şantajı sonucu gizli tanık olduğunu mahkemede itiraf etmesine rağmen Polatsoy bir yılı aşkın bir süredir hapiste tutuluyor.

Ayran kabarması

Yaz sıcağında Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimleri gerçekleşti. Beklenen oldu ve R. T. Erdoğan'ın seçildi. Hâkim sınıflar açısından merak edilen Erdoğan'ın ne kadar oy alacağı ve seçimlerin ikinci tura kalıp kalmayacağıydı. Seçim sonuçları açısından hâkim sınıflar nezdinde şaşırtıcı olan bir diğer olgu da katılım oranının düşüklüğü oldu.

"Sürgün" sürgün verecek mi? Ganime Gülmez

“Teori gridir dostlarım, ama hayat ağacı yeşildir”-Goethe-

Kaldığım şehirde Eritreliler çok. Çoğuda, “henüz” iyi Almanca konuşamıyorlar. 40’lı yaşları geçkin neredeyse bütün kadınlar, Yaşlı Bakım Evleri’nde çalışıyorlar. Koloni olma aşamasını daha hala atlatamamış bir ülkeden geldikleri için, İngilizce biliyorlar. Hristiyanlar. Geldikleri ilk günden itibaren bu ülke vatandaşlarıyla kiliselere giriyorlar.

Atılım’ın Gordion Düğümü!

Atılım, 18 Temmuz tarihi 130. sayısındaki “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde solun açmazları” başlıklı bir yazıyla Partizan’ı, “sol” etiketli bir torbaya koyup boykot tavrı nedeniyle değerlendirmiş/eleştirmiştir. Ne var ki boykot tavrımızın özünü değil kendi niyetini ele alarak hareket etmiştir. Dolayısıyla onun tavrımızı anlama çabası da kalmamıştır.

Meryem Ana oğlunun kanlı gömleği ile son yolculuğuna uğurlandı

 07-08.-2014’de Armenak (Orhan) Bakırcıyan’ın annesi Meryem Bakırcıyan Stockholm’de ailesi, sevenleri ve oğlunun yoldaşlarının da katıldığı bir törenle toprağa verildi. Törende Ermeni ve Süryani dostların yanı sıra Partizan temsilcisi de hazır bulundu.

Şengal Dağ'ına yolculuk

Uluslararası Af Örgütü yaptığı açıklamada, uluslararası toplumun IŞİD'in etnik temizliğinden kaçıp Şengal Dağ'ına sığınan yüz binlerce insana yardım etmesi için derhal harekete geçmesi gerektiğini istedi.

ÖCALAN, DEMİRTAŞ VE DÜZEN SİYASETÇİLİĞİ

 Selahattin Demirtaş'ın Vatan gazetesinde bugün çıkan röportajında, "Cumhurbaşkanı olursanız İmralı adasına gidip Öcalan'la görüşecek misiniz?" sorusuna verdiği cevap beni alıp yıllar öncesine  götürdü.

“ALACAKARANLIK KUŞAĞI”NIN OZANI AHMET ERHAN[*]

“Ateşe dokunmaktır şiir,”[2] der Asım Öztürk.

Alper Hasanoğlu da, “Şiir insan ruhunun derinliklerine nüfuz eder,” derken; ekler Sennur Sezer: “Şiir her derde devadır…”

Kobanê direnişinin diğer parçaları etkilemesi kaçınılmaz


Rojava'da IŞİD'in başta Kobanê olmak üzere halkların yarattığı özerk bölgelere saldırıları devam ederken, Ortadoğu'nun birçok merkezinde ise çatışmalar sürüyor. İsrail'in Gazze'yi vurmasının yanı sıra Irak'ta IŞİD saldırıları da hız kesmeden devam ediyor. Ortadoğu'nun çalkantılı gündemini ve Kürtlerin stratejik adımlarını yazar Temel Demirer, DİHA'ya değerlendirdi. 

'Irak haritası yeniden çiziliyor'

Sayfalar