Çarşamba Aralık 4, 2024

Tekirdağ 2 No’lu F Tipinden Tutsak Partizanlar “Devrimcilerin tarzları karakterlerini yansıtır”

Sevgili Özgür Gelecek çalışanları;

Öncellikle, sizleri coşkuyla kucaklıyor, selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Özgür Gelecek’in 122. sayısından öğrendiğimize göre gazetemizin Dersim, Erzincan ve Merkez büroları bir gerekçe ile basılmış. Merkez büromuzun basılması sırasında iki çalışanımız darp edilmiştir. Öncelikle şiddete maruz kalan arkadaşlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Bu olay vesilesi ile birkaç konuda değinilerde bulunmanın yerinde olacağını düşünüyoruz. Komünistler, devrimciler ve halk içindeki sorunların çözümün de şiddeti devre dışı bırakmakla Maoistler devrimciler için de ayrışırlar. Marx’ın dediği gibi devrimcilerin tarzları karakterlerini yansıtır. Bu baskın pratiği ile kolektif saflarında bunun zayıfladığını anlamaktayız. Bu yönü ile bu pratik Maoist ideolojiye olduğu kadar tüm devrimci değerlere karşı yapılmıştır. Yapan yoldaşlarımız bu durumu görüp biran önce özeleştiri verip bu pratikten uzaklaşmalıdırlar.

Bu tarz pratikler öncelikle bunu yapanlara zarar verir. Devrimciler yaptıkları pratikleri; sonuç, neye hizmet ettiği ve amaçlarını sorgulamak zorundadırlar. Bu tarz pratikler devrimcilere güveni zedeler,  itibarsızlaştırır sınıf karşıtlarının saldırılarına zemin hazırlar. Bu pratik, başta kolektifimize gönül veren kitle olmak üzere, bir bütün devrimcilere güveni ve devrimcilerin kolektife güvenini zedelemiştir. Genel devrimci değerlere zarar verir niteliktedir.

Komünistler içinde tartışmaların olması hatta şiddetli tartışmaların olması anlaşılır bir durumdur. Bunun dışa taşırılması kabul edilebilir değildir. Bunu meşrulaştıracak bir gerekçe olamaz! (…)

“Tarihimizden öğrenelim, aynı hataları tekrarlamayalım”

Tartışmalarda politik esneklikten uzaklaşılıp, bir kutsiyet oluşturulduğunda her şeyi yapmanın zemini yaratılmış olunur.  Bu zeminde deşifrasyona zemin hazırlandığı gibi sınıf karşıtlarımızın provokasyonuna da zemin hazırlanmış olunur. Tüm yoldaşları, tarafları, okurları bu konuda uyarıyoruz! Tarihimizden öğrenelim, aynı hataları tekrarlamayalım; 1994-1996 sürecini tekrar inceleyelim. (…)

İşte merkez büro basma pratiği bu bakımdan bir dizi soru işaretini içinde barındırıyor. Yoldaşlarının çalıştığı bir mekân “ulvi” bir amaç için basılıyor, şiddet uygulanıyor! Bu sözde değerleri koruma amaçlı yapılan bir pratik olsa bile genel değerlerimizi çiğner nitelikte olduğu için o “ulvi” amacı da olumsuzlamış olmaktadır. Mao, kolektifin çıkarı ile halkın çıkarı çatışırsa kolektif oportünisttir, diyor. Baskını yapan yoldaşların bunu yapmaktaki ulvi amaçlarını bilmiyoruz! Bu pratik dışında belki de bilimsel haklı düşünceleri savunuyorlardır. Ama bu pratik hepsini değerlendirme dışı bırakır niteliktedir.

“Bu zemin provokasyona müsait bir zemindir”

Tüm yoldaşlarımızı bir kez daha uyarıyoruz; bu zemin provokasyona müsait bir zemindir. Sınıf karşıtlarımız bunu değerlendirir. Doğru fikirler, doğru tarz ve zeminde ortaya konmalıdır. Kolektife ciddi bir dogmatizm var. Bununla mücadele, birliği bütünlüğü bozmadan yapılmak zorundadır. Asla bölen, parçalayan, tarzda olmamalıdır. Semtlerde de her ne düşüncesi savunuluyorsa, o da bölen, parçalayan tarzda değil bütünlendiren tarzda ortaya konmalıdır. Eğer “hayır”a karşılarsa “boykot” kapsamında basılacak adres farklı olmalıydı.

Halka ve kolektife karşı bu kadar yoğun saldırının olduğu, daha sekiz yoldaşın kanının kurumadığı bir durumda saldıracak yer belli değil midir?

Bu pratikten tüm yoldaşların ders çıkaracağını umuyor ve diliyoruz. Politik tartışmalarda ulviyet yaratma tartışmaları sığlaştırdığı gibi yıkıcılığa da zemin yaratır. Kendi başına HBDH ve referandumda alınacak tavır çok önemlidir ama bunların hiçbirisi kolektifin birliğinden daha önemli değildir. Politik-örgütsel bir yanlış yapılmışsa yine kolektif içinde düzeltilir. Program çiğneniyor ya da dogmatiklik gerekçesi ile yaratılan kutsiyet ise yıkıcılık yaratır. Tarihte bu tarz yıkıcılığa çokça örnek vardır. Tüm yoldaşları uyarıyoruz, kutsiyetlik içinde yapılan tartışma ve pratiklerde hiç farkında olmadan amacımız dışında başka şeylere, sınıflara hizmet etmiş olabiliriz!

(…)

Pratiklerimiz karakterimizi yansıtır, başka açıklamaya gerek kalmaz! Dolayısı ile ilgili tarz devrimcilere ait değildir. Yoldaşlarımız hızla uzaklaşmalıdır bu tarzdan.

Bütün bu gerçekleri hatırlattıktan sonra bir kez daha Özgür Gelecek çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Umut ve dirençle…

Tekirdağ 2 No’lu F Tipinden Tutsak Partizanlar

46752

SİBEL ÖZBUDUN – TEMEL DEMİRER 2014

Hayaller(imiz)le, cüret(imiz)le, umut(larımız)la yolumuzu açacağız 2014’te de sen/siz orada biz burada; Cemal Süreya’nın, “Artık hayallerim suya düşecek diye/ kaygılanmıyorum./ Çünkü, onlar düşe düşe/ yüzmeyi öğrenmişler,” dizelerini terennüm edeceğiz inat ve ısrarla…

İT DALAŞINDA TARAF OLUNMAZ, SINIFIN NET TAVRI KONUR

Sınıfsal mücadele yaşadığımız coğrafyada belirleyici özellik taşıyor. Bölgemiz  Türkiye’deki örgütlü sınıf mücadelesinin seyrine göre şekil alacaktır. Ezilenlerin başkaldırışı da    göre ilerleme veya gerileme gösterecektir. Bu gerçek Kürdistan için de geçerlilik taşımaktadır.

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

Sayfalar