Uluslararası Kapıtalizmin Sarmal Durumu ve covid-19
Uluslararası alanda oluşan sorunlar tüm dünya ülkelerini kapsamıştır. Öyleki, uluslararası boyut kazanan ve her geçen gün giderek derinleşen ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar iyice katmerli hal almıştır. Müdahale edilemeyen mevcut durumun yarattığı kısır döngü süreci kendi etrafında dönen dar bir alana sokmuştur. Bunun sonucu sistemin bağrından çıkan sorunlar silsilesi uluslararası emperyalist sistemi ve bağımlı ülkeleri iyice sarmal bir aleme sürüklemiştir. Öyleki iyice büyüyen çelişkiler yumağı büyüdükçe uluslararası sistemin girdiği ekonomik ve siyasi kriz de had safhaya tırmanmıştır. Müdahale edilemeyan ve iyice kemikleşen bu durum beraberinde daha yapısal ve daha müzmin bir krizin belirtilerini dışa vurmaya başlamıştır. Nitekim uluslararsı sistemin girdiği buhranın aldığı kronik boyut sistemin dokusunda oluşan tahribatların göstergesidir. Bunun sonucu yarattığı tahribatlar varlığını devam ettirirken, mevcut durumda yeni bir bunalım ve kriz evresine girilmiştir. Ancak bu kriz, bazı burjuva iktisatçılarının itirafına göre bile tarihi olarak gelmiş geçmiş en büyük krizdir. Bu kriz ve girdiği depresyon 2008 krizinin yarattığı tahribatları hala barındıran sistemin yapısında daha derin sorunlar yaratacaktır. Bunun sonucu uluslararası emperyalist sistem ve pazarların girdiği bu depresyonun külfeti çok ağır olacaktır. Uluslararası tekellerin ve emperyalist devletlerin bir türlü üstesinden gelemedikleri önceki krizlerin varlığını devam ettirdiği koşullarda oluşan bu depresyon ve buhran semperyalist sistemi çöküş dönemecine sokmuştur. Ve bu çöküşün tüm külfeti işçi sınıfına ve işsiz kalan yığınlara çıkarılacaktır.
Ama karşılığında işçi sınıfının kendilerine mal edilen bu külfete karşı başkaldırmaları, ayaklanmaları sözkonusuydu. Çünkü geçmişe kıyasla dünya çapında emperyalist ülkelerde ve bağımlı ülkelerde sömürenler ve ezenler açısından durum giderek vahim bir hal almıştı. Nitekim son 10 yılda Avrupa’da, Amerika’da ve bağımlı ükelerde kitleler belli aralıklarla meydanlara çıkmış, başkaldırmışlardı. Daha yakın dönemde, Cavid-19 virüsü arifesinde, sokağa dökülen kitleler Fransa, İspanya, Şili, Lübnan, Irak, İran, Cezayir, Houndras, Kolombiya, Ekvador, Bolivya, Malta, Sudan, Hindistan vb. ülkelerde yine meydanlara çıkıp ağırlaşan sömürü ve gerici düzene karşı yine ayaklanmışlardı.
Tekelci burjuvazi bu konjonktürü biliyordu... Sistemleri iyice tıkanmıştı. Oluşan ekonomik, sosyal, siyasal sorunlara kendi çıkarları doğrultusunda müdahale edemiyor, çözüm üretemiyor, bulundukları fasit daireden bir türlü çıkamıyorlardı... Hem de işçi sınıfı ve halklar ayaklanıyor, öfkelerini dile getiriyor, temelleri sarsılan sistemi ve siyasi iktidarları daha sarmal duruma itiyorlardı...
Uluslararsı finans kapital böylesi bir süreçte dijital-kapitalizme geçmeyi ve dünya çapında yürürlüğe koymayı tasarlamıştır. Uluslararası kapitalizmin belirttiğimiz sorunları ve teknolojik gelişme onları böylesi bir kulvara zorluyordu. Bu süreci yer yer uygulamaya koymuşlardı. Ama tam egemen kılınamamıştır...
İşte böylesi bir zamanda covid-19 türü virüs salgını ortaya çıktı ve dünyayı abluka altına aldı. Tüm ülkelere yayıldı. İnsanlığın sağlığını tehdit ediyor. Çin’de başlayan ve başta Avrupa ülkeleri ve
Amerika’da üst boyutlarda kendini gösteren Koronavirüs şimdiye değin iki milyonun üstünde insana bulaştı, 150 binden fazla insanın ölümüne neden oldu. Daha bir müddet varlığını devam ettirecek ve kat be kat insanın ölümüne neden olacaktır. Ve dünya bir müddet coronavirüs salgınlarıyla baş başa kalacaktır.
Burada dikkat çeken bir diğer nokta, virüsün dünya çapında beklenen ekonomik depresyon arifesinde ortaya çıkması ve uluslararsı atmosferi değiştirmesidir... Yukarıda değindiğimiz mali ve ekonomik kriz ve yaratacağı tahribatlar ile ekonomik, sosyal, siyasal sorunlar, covid-19 virüsünün ortaya çıkmasıyla kitlelerden kamufle edilmiş ve covid-19 gündemin merkezine oturmuştur. Aynı zamanda zorunlu olarak evlerine çekilen insanlarda kaos, korku, panik havası oluşurken, başta Amerika, Avrupa, Çin gibi devletler tarafından sistemin ekonomik, sosyal ve siyasal yapısıyla ilgili kararlar da alınmaktadır. Ki bu kararlar işçi sınıfı, beyaz yakalılar ve toplumun tüm ileri kesimleri üzerinde baskı unsuru oluşturmayı amaçlayan kararlardır. Bu konuya ileride daha geniş değineceğiz.
Emperyalizmin Buhranı Ve Dijital Kapitalizme Geçiş Girişimi...
Mevcut durum sorunların ve çelişkilerin giderek derinleştiği ve uç boyutlara tırmandığı bir sürece tekabül ediyor. Uluslararası finans kapitalin girdiği açmazın derinleşmesi, ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların böylesi bir mertebeye ulaşması, sınıf çelişkilerini keskin boyutlara tırmandırmıştır. Öyleki artık oluşan sorunlar ve çelişkiler helezonik olarak sistemin en uç alanlarına kadar yayılmıştır. Bunun sonucu emperyalist burjuvazi içine girdikleri buhranın ve yarattığı sorunların faturasını işçi sınıfına ve dünya halklarına çıkartmayı planlıyor.
Emperyalist burjuvazinin girdiği sarmal durum ve devreye sokmak istediği plan nedir:
a)Emperyalist burjuvazinin 1973-74 “petrol kriz”i sonucu “neo-liberalizm” “Küreselleşme”, “yeni dünya düzeni” gibi yaftalarla girdiği süreç, oluşan sorunların üstesinden gelmediği gibi, günümüz mertebesinde iyice kronik boyutlara tırmanmıştır. Öyleki, girilen aşırı-üretim krizi ve akabinde mali kriz mevcut dönemde iyice müzmin hal almıştır. 1990’ların sonları ve 2000’lerden sonra kendisini daha hissettiren yapısal krizler süreci, bilindiği gibi 2008 “Mortgage” krizi ile doruğa çıkmıştı. Bu kriz mali piyasalarda ve üretim sürecinde ciddi tahribatlar yaratmış, sistemin temellerini iyice sarsmıştı. Mali piyasalardaki şişen balonun patlaması misali birkaç trilyona tekabül eden sanal sermaye buharlaşmış, yokolup gitmiştir. Üretim sürecinde oluşan aşırı-üretim krizi, birçok tekeli, fabrikaları, ticari vb. yerleri sarsmış, bunların bir kısmı kapanmıştır. Bankaların ve tekellerin bir kısmı iflas etmişir. Diğer Bankalar ve tekeller devletler tarafından alınan kararlar doğrultusunda kurtarılmış ve onlar lehine çıkarılan yasalar ve düzenlemeler ile önleri açılmıştır. Emperyalist devletler tarafından basılan karşılıksız paralarla ellerinde kalan hisse senetleri ve tahviller alınmış ve önleri açılmıştır. Üretim ve ticari alanda da devletler tarafından mali imkanlar tanınmış ve lehlerine yasal imkanlar oluşturulmuştur. Buna karşın krizin külfeti işçilere ve halklara çıkarılmıştır. İşsizlik çığ gibi artmış, mevcut sosyal haklar gaspedilmiş, ücretler düşürülmüş, işgünü süreleri uzatılmış, taşeron tarzı işçi çalıştırma daha öne çıkarılmış, süresiz iş sözleşmeleri zorunluluğu kaldırılmış, esnek üretim tarzı üzerinden birçok haklar ve imkanlar iyice budanmıştır. Sendikal örgütlenmelere zorluklar çıkarılmış ve sendikalı işçi sayısı azaltılmıştır.
Sermaye sıcak para olarak bağımlı ülkelere daha fazla kaydırılmış ve yüksek faizlerle sömürüden daha fazla pay almıştır. Bağımlı ülkelerin pazarları ve borsaları emperyalist tröstlerin, bankaların, tekellerin yörüngesine daha çok sokulmuştur. Kısacası 2008 Krizi’nin külfetinin önemli bölümü sömürge, yarı-sömürge halklarına yüklenmiştir.
Tüm bunlara karşın emperyalizm ve pazarlar bir türlü girdikleri girdaptan çıkabilmiş değillerdir. 2008 buhranı uluslararası emperyalist sistemde çöküş yaratmıştır. Sistemin iç yapısında oluşan çelişkiler yumağı bugün daha kronik boyutlara tırmanmıştır. Öyleki, üretim süreci dışında oluşan aşırı sermaye birikimi hala kapitalizmin genişletilmiş yeniden üretim sürecine sokulabilmiş değildir. Bunun sonucu sermaye borsalara kaydıkça sanal sermaye olmuş ve bir yerden sonra o sanal aleme yığılmıştır. Bununla beraber üretici güçler hızla gelişmiştir. Ancak üretim ilişkileri kapitalizmin işlergesi sonucu gelişmesinin önünde engel teşkil etmiştir. Ve süreci aşırı-üretim ile sınırlı tüketimin damgasını vurduğu kriz dönemi almıştır. Ama önceleri krizin yerini istikrara bıraktığı süreç artık bu dönemeçten çıkmış, krizin kalıcı hal aldığı döneme girmiştir. Elbetteki üretim sürecinde ve dolaşım sürecinde yer alan sermaye vardır. Kapitalizmin sonuna kadar varolacaktır. Ama üretim ve dolaşım süreci dışına taşan aşırı sermaye de giderek daha büyümekte ve sistemin derinliğine yansıyan sorunlar yaratmaktadır. Bir yerden sonra Marks’ın deyimiyle bu “Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayakbağı olur.”
“Kapitalist üretim tarzının ayakbağı” olan sermaye merkezileşmiş ve toplumsallaşmıştır. Bu da üretimin genişlemesini ama artık mevcut pazarların üretilen metaların tüketilmesine yetmediği dönemi beraberinde getirmiştir. Üst üste gelen kronik krizler sarmalı, üretim tarzının ayakbağı olan aşırı sermaye birikimini sanal piyasalara hapsetmiştir. Tüm bunlar beraberinde yukarıda belirttiğimiz gibi işsizliğin, sümürünün ve sosyal haklarıın gaspını, yoksulluğun had safhaya ulaşmasını beraberinde getirmiştir.
Ayrıca günümüzün emperyalist aşamadaki kapitalizmi doğayı da tahrip etmiştir. Kapitalist üretimde önlem alınmaması, doğanın tahrip edilmesi, karbondioksit gazını artırmış ve Ozon tabakasını delmiştir. Bu durum beraberinde buzulların erimesine neden olmuştur. Ayrıca oksijenin önemli bölümünü barındıran ormanları yoketmiştir. Doğayı tahrip eden kapitalizm ve emperyalistler denizi kirletmiş ve tsunami depremlerini de üst boyutlara tırmandırmışlardır. Tahrip ettikleri bu doğa, tabiat, çeşitli virüslerin üretimini ve mutasyonu artırmış dünyayı tehdit eder hale gelmiştir. Oluşan tüm doğa sorunlarını da egemen olan mevcut sistemin bizzat kendisi yaratmıştır. Uluslararası mevcut yapı sınıfsal, ekonomik ve siyasal baskı ve çelişkiler ile doğayı da fasit bir daire içine sokmuştur. Bu durumun da sorumlusu mevcut sistemin bizzat kendisidir.
b)Dijital kapitalizmin devreye sokulması:
Empeyalizmin sorunları ve içinde bulunduğu kriz furyası almış başını gidiyor. Çürüyen ve cançekişen uluslararası mali sermaye yeni bir kriz girdabına daha girmiş durumda. Hatta bu kriz sistemi en tahrip eden ve etkin çöküşe sürükleyen dönemece sokmuş durumdadır. Gerçi Cavid-19 türü virüs salgını bu durumu hızlandırmış, tahribatı daha artırmış ve kitlelerden kamufle etmiştir. Oysa bu kriz Cavid-19 olmasaydı da olacaktı. Sistemin içinde bulunduğu çelişkiler yumağı – deyim yerindeyse - çöküşe doğru başını almış gidiyordu. Girdikleri krizler yumağından bir türlü çıkamıyorlar. Teknolojinin giderek gelişmesi üretici güçlerin gelişmesidir. Üretici güçlerin bugünkü vardığı had safha üretim araçlarının merkezileşmesini ve emeğin daha toplumsallaşmasını da beraberinde getirmiştir. Üretici güçlerin ve teknolojinin gelişmesi olumlu bir şeydir. Ancak mevcut kapitalist üretim ilişkileri (üretim araçlarının kapitalist mülkiyet biçimi, üretimin bölüşüm ve dağılımı) gelişmenin önünde engel teşkil eder ve sorunlar yumağını beraberinde getirir.
Nitekim teknolojinin vardığı bu boyut artık sistemi dijital kapitalizme sokmuştur. 4.Sanayi devrimi dedikleri bu süreç kafa emeğinin daha öne çıkması, kol emeğinin geçmişe kıyasla nispi daralmasını beraberinde getirecektir. Ancak bu dijital gelişmeye karşın muhafaza edilecek kapitalist üretim ilişkisi yukarıda değindiğimiz çelişkileri bertaraf etmeyeceği gibi daha derinleştirecektir. Çünkü robotlar üzerinden yapay zekanın, otomasyon sisteminin vb. ilişkilerin daha öne çıkarılacağı dijital kapitalizm sorunları bertaraf etmeyeceği gibi daha uç boyutlara tırmandıracaktır. Bunun sonucu krize neden olan aşırı üretim ve mali kriz sorunu varlığını devam ettirecektir. Hem de daha katmerli boyutlara tırmanacaktır. Zaten vaolan işsizliği daha artıracaktır. Hatta kalıcılaştıracaktır. Bunun sonucu düşen kar haddini artırmak için daha fazla sömürüye gidilecektir. Geçmişte elde edilen birçok haklar gaspedilecektir, lağvedilecektir...
Emperyalist aşamaya ulaşmış kapitalizmin bugünkü muzdarip durumu öyle bir hal almış ki; para politikalarını bile artık kapitalizmin kurallarına göre yürütemiyorlar. Durmadan para basmak zorunda kalıyorlar. Üretim sürecinin ve dolaşım sürecinin dışında bastıkları para altın rezervi karşısında iyice değer kaybetmekte, sanal para olan dijital paraya yönelmek zorunda kalıyorlar. Bunu henüz resmileştirememişlerdir. Bunun için kripto paraya bağlı bitcoin tarzı sanal para sistemini uygulamak istiyorlar. Yani piyasada altın rezervinden kopuk, üretim, dolaşım, ücret, alım, satım vb. rezervlerden de kopuk, artık görünmeyen, ellenmeyen banka kartlarının içindeki itibari para sistemine geçmek isteniyor. Ancak bu o kadar kolay değil ve paranın alım gücünü giderek düşürecek çelişkiler yumağını daha üst boyutlara taşıyacaktır. Ayrıca daha çok, sınırsız para basmaya ihtiyaç duyan batılı emperyalistlerin ihtiyaç duyduğu bu para sistemine Çin ve Rusya gibi devletler karşı çıkıyorlar. Aralarındaki çelişkilerde öne çıkan sorunlardan birini bu dijital para sorunu oluşturuyor. Bu sorun daha detaylı ve başlıca bir sorundur, başlıbaşına ele alınması gereken sorundur. Dolayısıyla burada daha fazla açmaya gerek yoktur.
c)Kapitalist/emperyalist ülkelerin günümüzde kısmen devreye konan sanayi 4.0 sürecine tekabül eden dijital kapitalizmi hakim hale getirmeleri, beraberinde devlet erkini de faşistleşmeye
zorlayacaktır. Çünkü derinleşen ve üstesinden gelinemeyen ekonomik ve sosyal sorunlar nasıl ki sınıfsal baskıyı ve sömürüyü katmerleştiriyor, siyasal ve sosyal baskıyı da katmerli boyutlara tırmandıracaktır. Ekonomik sorunlar ve sosyal sorunların faturasının kol ve kafa emekçilerine kesilmesi, burjuvaziyi ve onların ezilen sınıflar üzerindeki baskı ve tahakküm aygıtını daha üst düzeye tırmandıracaktır. Tekelci burjuvazi, istikrarlı dönemde ve işçi sınıfını aristokratlaştırdıkları koşullarda burjuva demokrasisini uygulayabilmişlerdir. Ama yukarıda değindiğimiz gibi yapısal kriz ve depresyon süreci burjuvaziyi ekonomik ve sosyal alanda nasıl saldırgan kılıyorsa, siyasi alanda da saldırgan kılmakta ve burjuva demokrasisi giderek yerini faşizan sürece bırakmaktadır. Nitekim günümüzde Amerika’da Başkan Donald Trump’ın faşist taraftarları bir takım şehirlerde tehdit gösterileri yapmaktadır. Yine İngiltere’nin son Başbakanı da Boris Johnson’ın faşist yüzü açıkça görülmektedir. Ayrıca İtalya, Avusturya’da faşist partiler hükümetlerde yer aldılar. Ve yine Almanya, Fransa gibi ülkelerde faşist partiler ikinci, üçüncü sıralara yükselmektedir.
Dijital kapitalizmle işçilerin sosyal hakları daha kesilecek, işsizlik daha artacak, ücretler dondurulacak, iş süreleri uzatılacak ve birtakım karar ve uygulamalar daha işçilerin aleyhinde yürülüğe konulacaktır. Bu da işçi sınıfının ve demokrat kesimlerin kapitalizme karşı eylemlerini artırmalarını beraberinde getirecektir. Tüm bunlara karşı burjuvazinin devleti “önlem” olarak siyasi kararlar ve pratik uygulamalar düşünmektedir.
Cavid-19 mutasyonu tam da bu dönem ve bu şartlarda ortaya çıkıyor. Bu pandemi virüs salgınıyla dünya çapında oluşan kaos, korku, panik havası sonucu, oluşan kriz ve dijital kapitalizmin çıkarılacak yasa ve uygulamaları toplumdan kamufle ediliyor. Aynı zamanda toplumu iyice denetim ve baskı altına alacak yasa ve uygulamalar kaos ortamıyla yürürlüğe konacaktır. En basit örneğiyle, telefonlar üzerinden herkesin konuşmaları ve nereye gideceği, ne yapacağı vb. durumları takibat altına alacaktır. Bu faşist yasalar geçmişin klasik uygulamaları yerine “modern” uygulamalar olarak uygulanacaktır. Burjuvazi dijital kapitalizmle birlikte böylesi siyasi baskı ve yaptırımların da hazırlığı içinde...
Sınıf Mücadelesi Daha gelişecek
Yukarıda belirttiğimiz gibi bugünkü teknoloji ve üretici güçlerin mevcut yapısı kapitalizmin üretim ilişkilerine ters düşüyor. Bunun sonucu çelişkiler daha keskinleşecek. İşsizlik daha artacak, sömürü ve yoksulluk daha gelişecek.
Bu durum emperyalizme bağımlı ülkelerde daha üst boyutlara tırmanacak. Emperyalizmin yarattığı sorunların külfeti ve faturası daha çok ekonomik olarak ilhak ettiği ve kendine bağımlı kıldığı ülke halklarına çıkarılır. Nitekim daha yakın zamanda Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da bir çok ülke halkları meydanlara dökülmüş, başkaldımış ve radikal eylemlerle tepkilerini dile getirmeye başlamıştı.
Bu tepkiler ve eylemler Avrupa’da ve Amerika’da da gündeme geliyordu. İşçiler, gençler ve işsiz kalan kesimler de kapiatalizmin yarattığı sorunlara karşı öfkelerini gösteriyorlardı.
Şimdilik bu eylemler durmuş durumda!..
Bu virüsün ilk etaplar toplumu soktuğu kaos, kargaşa, panik, vb. ruh hali toplumun bu çelişkileri görmesi ve tepkisini yansıtmasını durdurdu. Cavid-19 salgın virüsü insanlık için ciddi tehlike oluşturmaktadır. Burjuvazi böylesi kaos ortamlarından yararlanır ve tasarladıkları kararları pratikte uygulamaya koyar. Hatta bazı kaos ve panik atmosferini burjuvazi bizzat kendisi yaratır ve ihtiyaç duyduğu politikayı o zaman pratiğe indirger. Neo-liberalizm döneminde bu yönteme sık sık başvurmuştur. Nitekim Cavid-19 virüsünün de dijital kapitalizmin yürürlüğe konması için burjuvazi tarafından hazırlanıp piyasaya sürüldüğü şüpheleri söz konusudur. Bu sınıfın böyle bir kaygı yaratması çıkarları için her şeyi mübah gören sınıf karakterinden ileri gelmektedir. Dolayısıyla komünistlerin bu sınıf hakkında Marks’ın deyimiyle bilimsel kuşku duymaları doğaldır. Kaldı ki, laboratuarlarda doğrudan onlar tarafından hazırlanan bir virüs olmasa da, onların iyice tahrip ettiği doğanın virüsüdür. Dolayısıyla onların egemen olduğu mevcut sistemdir, yine sorumlusu onlardır.
Bununla birlikte uluslararası toplumların ekonomik, sosyal ve siyasal çelişkileri belli bir süre içerisinde tekrar öne çıkacak ve ezilen sınıflar mücadele alanlarında tekrar yer alacaklardır. Hatta sömürü ve baskı mekanizması onların tepki ve eylemlerini daha üst düzeylere tırmandıracaktır. Çürümüş, can çekişen emperyalizmin içinde bulunduğu mevcut duruma değindik. Tabi ki, onlar iktidardalar. Ve iktidarda var oldukları müddetçe baskı, tahakküm, saldırı, sömürü vb. tüm furyalarını sürdüreceklerdir. Ama onlar nasıl varsa, onların ezdiği proletarya ve halklar da vardır. Ezilen yığınlar eninde sonunda onları alt edecektir. Sınıf bilinçli proletarya önderliğinde nihai zafere ulaşılacaktır.
Bu Tarihsel materyalizmin yasasıdır. Eskiyen ve pörsüyen maddenin miadını tamamladığında kendi içinde girdiği çelişki evresi sonucu başka maddeye dönüşmesi, yeni maddeyi doğurması misali; tarihsel olarak miadını tamamlayan her sistemin de kendi içindeki çelişki evresi sonucu başka bir sistemi doğurması gerçeği geçerliğini korumaktadır..
Nasıl ki kapitalizm feodalizmin rahminden çıkmıştır; kapitalizmin rahminden de sosyalizm, komünizm çıkacaktır. Marks’ın benzetmesiyle bunun da ebesi “Zor, yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir. Zor, kendisi, bir ekonomik güçtür.”
Marks’ın tahlili gayet açıktır. Zor unsurundan kastedilen devrimdir. Ve devrim salt bir istek olayı değildir. Bu her zaman söz konusu olamaz. Ama ne zamanki bir toplumun artık sarmal hal aldığı, fasit daire içine girdiği, koruyan kabuğun içten giderek zorlandığı, çatırdadığı ve giderek bir sonraki toplumun nesnel ve öznel koşullarını oluşturduğu evrede, bir sonraki topluma gebe olan sistemin ebesi devrimle ancak bu doğum gerçekleşir.
Dolayısıyla böylesi bir sürece girilmiştir. Bu nesnel durum görülmeli ve girilen uluslararası süreç objektif değerlendirilmeli. Ve eksiklik de belirlenerek giderilmeli. Dayatan eksiklik, emekçi kitleleri ve tüm ezilen katmanları örgütleyecek, önderlik edecek öncü müfrezesinin daha sağlam temeller üzerinde geliştirilerek devrim perspektifiyle yığınlara önderlik etmesidir. Eksiklik buradadır. Bu eksiklik giderilmeyecek bir durum değildir. Karar, inanç ve doğru nesnel hat bunun panzehiridir. Kaldı ki, girdiğimiz süreç bu şartları daha olgunlaştırıyor...
Tabi ki bu durum birden ve aniden olacak bir olay değildir. Ve yine toptan da olacak bir olgu değildir. Bir devlet ve sistemin devrilmesi, altedilmesi günübirlik olay değildir. Ama onların mevcut durumları da, tarihsel olarak en sarsıldıkları ve en zayıfladıkları, giderek kıronik kısır döngü içine girdikleri dönemdir.
Elbetteki Ezen ve sömüren ABD, Avrupa emperyalistleri, Rusya, Çin ve bağımlı devletleri ciddiye almak gerekir. Ama onların üzerine bastıkları sistemin temellerinin nasıl da sarsıldığını da görmek gerekir!...
İçine girdiğimiz tarihsel süreç bize böyle bir görev yüklüyor!
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)