Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz
Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.
Diğer bir anlatımla demokrasi ve özgürlük düşmanı olan bu kanlı cumhuriyet, ikinci yüzyılda da halk düşmanlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu tekçi zihniyetten demokrasi ve özgürlük adına beklenti yaratan herkes, objektif olarak bu tarihin suç ortağı olmaktan kendisini kurtaramayacaktır.
Bilindiği gibi Kemalist cumhuriyet, Osmanlı yıkıntıları üzerinde kuruldu. Ve kuruluşundan itibaren tekçidir. “Tek vatan, tek millet, tek bayrak” vb. söylemler ırkçı, asimilasyoncu cumhuriyetin en özlü ifadesidir. Ama ne yazık ki, revizyonist TKP ile başlayan ve daha sonra kurulan TİP ile devam eden Kemalizm hayranlığının, reformist sol ve kimi ilerici güçler üzerindeki ideolojik etkisi bir yüzyıl sürdü. Ve görünen o ki, ikinci yüzyılda da aynı “duaları” okumaya devam edecekler. Örneğin TİP’in 29 Ekim’i kutlayarak “Cumhuriyet biziz”, “Bir kez kazandık, yine kazanırız” açıklamaları bunun en somut kanıtıdır.
Hiç kuşkusuz, bu yüzyılda da egemen sınıf klikleri arasında iç iktidar mücadelesi sürdü. Egemen sınıfların farklı klikleri hükümetler kurdu, askeri darbeler oldu. Tıpkı bugün olduğu gibi, TC uzunca dönemler olağanüstü yasalarla yönetildi. Özde değişmeyen tek şey Kemalist cumhuriyetin kuruluş felsefesidir. Demokrasi ve özgürlük düşmanı olan bu tekçi burjuva ideolojisi, farklı dilleri ve kültürleri yasakladı. Ulus ve azınlık milliyetleri yok etmeye çalıştı. Sünni İslam dışındaki inanç gruplarını baskı altına aldı. Anti komünizm de TC tarihinin değişmeyen karşı devrimci saldırılarından biridir.
Bugün hala “sol” adına “Cumhuriyet bizimdir” diyenlerin ideolojik kurmaylarına Kaypakkaya yoldaş şu yanıtı vermişti. Ki bu yanıt bugün de güncelliğini koruyor. Her şeyden önce Kemalizm’le hesaplaşmayanlar, ondan köklü bir kopuşu sağlamayanlar, yeni demokratik devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesine dair ortaya doğru bir proje koyamazlar. Ezilen ulus ve azınlık milliyetlerin mücadelesine ilişkin objektif bir tutum geliştiremezler. Ve dahası sosyal şovenizmin etkisinde kurtulamazlar.
“Kemalizm demek, her türlü ilerici ve demokratik düşüncenin zincire vurulması demektir. Kemalizm’i övmeyen her türlü yayın faaliyeti yasaktır. İlerde Kemalist iktidar aleyhine herhangi bir yazının çıkabileceği ihtimali dahi, yayın organlarının kapatılması için yeterli sebeptir. Sonu gelmez ‘örfi idareler’ memleketi kasıp kavurmaktadır. Ve her bir ‘örfi idare’ yıllarca sürmektedir. Meclis CHP’nin tepesindeki bir avuç yöneticinin ve onun değişmez başkanı M.Kemal’in elinde oyuncaktır. Anayasada ve bütün yasalarda öyledir. Ülkeyi gerçekte ordu yönetmektedir.
Kemalizm demek, her alanda Türk şovenizminin kışkırtılması, azınlık milliyetlere amansız bir milli baskının uygulanması, zorla Türkleştirme ve kitle katliamı demektir.” (Kaypakkaya, Bütün Eserler, s. 366)
CHP, parlamentonun işlevi, yasaların niteliği vb. değerlendirmeleri güncelleştirdiğimizde karşımızda AKP-MHP koalisyon iktidarını görüyoruz. Diğer bir ifadeyle CHP yerine, bu koalisyon partilerini yazarak icraatlarına bakalım. Karşımızda Saray’ın elinde oyuncak olmuş bir parlamento ve işlevsizleşmiş yasaları var. Kısacası “tek adamdan” “tek adama” geçen bir yüzyıl. Buna askeri darbeleri de eklediğimizde bir yüzyılda “tekçiliğin” zirvesine tanıklık etmiş olacağız.
Tüm bu gerçeklerden hareketle şunu söyleyebiliriz: M.Kemal’den R.T.Erdoğan’a geçen bu yüzyıllık tarihi yöneten burjuva-feodal güçlerdir. Dolayısıyla bu cumhuriyet bizim değil egemen sınıfların cumhuriyetidir. Bilakis bu cumhuriyet, işçilere, emekçilere Kürt ulusuna, azınlık milliyetlere, inanç gruplarına, kadınlara, LGBTİ+lara ve tüm ezilen güçlere düşman olan bir cumhuriyettir.
Elbette ki yüzyıllık tarih sadece baskıcı, katliamcı güçlerden ibaret değildir. Bu yüzyıl aynı zamanda devrimciler, komünistler, ezilen ulus ve azınlık milliyetlerin inişli- çıkışlı ama süreklilik kazanan bir mücadele tarihini de içermektedir. Ve yeni yüzyılda da bu mücadele sürecektir. Dikkatlerimizi yöneltmemiz gereken nokta budur. Bu bir sınıf savaşımıdır. Ya devrim ve sosyalizm mücadelesinde yanayız ya da karşısındayız.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)