Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!
İnsanlığın önünde, daha gerçekci ve somut bir söylemle, uluslararası işçi sınıfı ve emekçilerin önünde iki yol var: Birinci yol; şu an içinde yaşadığımız kapitalist barbarlık ve ikinci yol ise; baskının, sömürünün olmadığı; insanın insanı ezmediği, ülkeler arasında sınırların, insanlar arasında ise sınıfsal sınırların ve her türlü cinsiyet ayrımlarının yok edildiği, özgürce ve doğa ile uyumlu bir yaşamın sürdürülebileceği sosyalizm!
İçinde yaşadığımız kapitalist sistem, bütün kötülüklerin üreticisi ve yaratıcısıdır. Bu sistem ayakta kaldığı sürece günden güne daha yıkıcı sonuçları, doğa içinde insan içinde üretmeye devam edecketir. Son yüzyıllık tarihin tanıklığı bunu fazlasıyla doğrulamaktadır.
Ormanlar yanacak, kuraklıklar ve seller sıklaşarak artacak, suda boğulan insanlar susuzluktan, üretim bolluğu içinde açlıktan ölmeye devam edecek; bir Taliban gidip bir başka taliban gelecek. Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen ve Afrika ülkelerinin çoğunda olduğu gibi bunlara yenileri eklenerek “taş üstünde taş bırakılmayacak” hale getirilmeye devam edilecektir. Ve bunun adı; emperyalizm usulü “demokrasi götürmek” olacaktır.
“Demokrasi” ile yönetildiğini ileri süren bütün kapitalist ülkelerde, işçi ve emekçiler üzerinde baskılar artmaya devam edecek: Cinsiyetci ayrımcılık, yabancılaştırma, sağcılaşma ve barbarlaşmada sınır tanınmayacaktır.
Faşist diktatörlükler, İŞİD’ler, El Kaideler, Talibanlar, Neonaziler ve bütün faşist ve dinci oluşumlar kapitalist sistemin doğal ürünleridir. “Modern” gözüken uluslararası emperyalist ülke ve burjuvalar ile bunlar arasında bir kan (sınıfsal) uyuşmazlık yoktur. Bunlar, faşizmin, gericiliğin, dinciliğin, ırkçılığın nedeni değil, sömürü üzerine kurulmuş kapitalist sistemin kaçınılmaz siyasi ürünleridir. Çürüme arttıkça, bu tür oluşumlar eksilmek bir yana artarak devam edecektir. Kapitalist sistemin ekonomik ve siyasi krizleri sıklaşıp derinleştikçe, emperyalistler arası çelişme keskinleştikçe ve işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi geliştikçe, burjuvazi; bu tür dinci, faşist, ırkcı oluşumları yaratmaya, beslemeye devam edecektir. Bu tür oluşumlar, sermaye birikiminin içinde taşıdığı çelişmenin doğal ve kaçınılmaz sonuçlarıdır.
Bilim ve teknolojik üretimler geliştikçe, kapitalist üretim günden güne büyüdükçe, sermayenin birikimi arttıkça, kapitalist medeniyet insan ve doğa için ölümcül bir medeniyet haline dönüşmüştür. Kapitalizmin emperyalizm aşamasına gelmesinden bu yana sistemde çürüme hızlanarak artmıştır.
Sermayenin oluşum, birikim ve büyümesi ile insanın insan gibi yaşaması ve bu yaşamın özgürce özgürlükler içinde gelişmesi, doğanın ekolojik dengesinin bozulmadan kalması birbirine ters yönde ilerler. Sermaye büyürken, insan ve doğa çürür. Çünkü sermayenin oluşum ve birikimi karakteristiği, ikincilerin tahribatı ve yok edilmesi üzerine kurulmuştur.
Kapitalist medeniyetin doğuşu insanlık için ileri bir adımdı. Ancak, gelinen aşamada, o artık insan ve doğa için bir canavara dönüşmüştür. Bilim ve teknolojinin gelişmişliği, dijitalleşmenin (yapay zeka vb.) artması, medeniyetin ilerici olduğunu göstermeye yetmez. Bunların ne amaçla kullanıldığına bağlıdır. Burjuvazi bunu semayenin birikimi için kullanıyor. Bu da, doğa ve insan üzerindeki ekolojik ve kültürel yıkıcı tahribatın artmasına neden oluyor. Bu nedenle de, gelinen aşamada, kapitalist medeniyet, insanlığın bugüne kadar kurduğu medeniyetler içinde, insan ve doğa için en tehlikesi durumuna gelmiştir
Her toplumsal sistem bir önceki toplumsal sisteme göre moderndir. Ancak, kapitalizm artık modern toplum niteliğini yititrerek barbarlaşmıştır. Günümüz Afganistan’ı kapitalist barbarlığın tartışma götürmez en tipik aynasıdır. Uluslararası emperyalist burjuvazinin medeniyeti budur.
İnsan, kapitalist sistem toplumsal doğal miadını doldurduğunda –ki, bunun zamanı 1900’lü yılların başıydı- sırtında atıp, yeni bir toplumsal medeniyeti kuramamıştır. İşçi sınıfı bu sistemi yıkmak için çok büyük bedeller ödemiş, yer yer sosyalizmi kurmuş, ancak, bütünüyle yok edememiştir.
Kapitalist sistem kendi haline bırakıldığında, müdahale edilip değiştirilmediği sürece, onun doğa ve insan üzerindeki barbarlığı artarak devam edecektir. Ta ki, doğa onu kendi üzerinden atana kadar.
Kapitalist sistemin varlığı, yaşaması bir kader değildir. Ve kapitalist sistem alternatifsiz değildir. Bugüne kadar insanlık bir çok toplumsal medeniyet yaratmıştır. Her medeniyetin bir altenatifi olmuştur. Bu nedenle, kapitalist sistemin de alternatifi vardır ve bu sosyalizmdir. Bütün dünya sosyalizme geçtiğinde ise insanlık komünist toplumu kuracaktır.
Kapitalist toplum kendiliğinden asla yıkılmaz. Kapitalist toplumun temsilcisi burjuvazi, gönül rahatlığı ile kapitalizmi, doğaya ve insanlığa zararlı diye asla terk etmez. Ya da bazı liberal entellektüellerin ve piyasa filozoflarının ileri sürdükleri gibi, burjuvazi, doğa ve insan yok oluyor diye sermaye birikiminden vaz geçmez. Onlardan “fedakarlık” beklemek, aç kurttan önüne atılmış kuzuyu yememesini beklemek gibi bir ahmaklıktır.
Kapitalizme karşı sınıf mücadelesinin geliştirilmesi ve onun işçi sınıfı ve emekçiler tarafından yıkılması ve yerine sosyalizmin kurulması şarttır.
Rosa Lüxemburg’un yüz yıl önce söylediği; “Ya Sosyalizm Ya Barbarlık” süreci hala devam ediyor. Ama, biz inanıyoruz ve biliyoruz ki, bir avuç emperyalist uluslararası burjuvazinin savunduğu kapitalist barbarlık yıkılacak ve sosyalizm bütün dünyada kurulacaktır. İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerin önünde başka bir alternatif yoktur. Doğayı ve insanlığ kurtarmak için kapitalist sistemin savunucularına karşı sınıf bilinçli örgütlenmeleri geliştirmek, işçi sınıfı ve emekçilerin sınıf örgütlülüğünü derinlemesine yagınlaştırmak zorunludur. Kitleler bu bilince ve kapitalizmi yıkmak için ayaklanmadan ulaşmadan, kapitalizmin yıkılması ve yerine sosyalizmin kurulması olası değildir.
Kapitalist barbarlığa karşı, yaşamı korumak ve özürlükleri geliştirerek güzelleştirmek için yapılması gereken tek bir şey vardır: Nerede ve ne durumda olursan ol, bütün mücadele biçimlerini ustaca kullanarak, somut koşulları işçi sınıfı lehine geliştirecek yeni mücadele biçimleri üreterek savaşmak!
Uluslararası koşullar sınıf bilinçli işçiler lehinedir. Burjuvazi ve onun bir tas çorbacı liberallerin yaydığı anti-komünist histerilerine karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin işçinde yaşadığı koşullar ve buradan kaynaklı, burjuvaziye karşı büyüyen sınıfsal öfkesi, daha somut ve günceldir: Ya Sosyalizm Ya Barbarlık! 18.08.2021
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)