Salı Aralık 31, 2024

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

2019 yılı verileri baz alındığında Türkiye’de toplam 1.351 belediye bulunuyor. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde belediyelerin 742’sini AKP, 240’ını CHP, 229’unu MHP, 57’sini HDP (bu belediyelerin 51 tanesi AKP iktidarı tarafından gasp edildi) 24’ünü İYİP, 21’ini Saadet Partisi, 10’unu BBP, 8’ini Demokrat Parti, 6’sını DSP, 1’ini SMF, 13’ünü bağımsız adaylar kazandı.

31 Mart 2024 yerel seçimlerine TİP, TKP, Sol Parti ve EMEP vb. gibi partilerin de kendi adaylarıyla girmeyi tartıştıkları yerel seçimlerde TİP dışında diğer partilerin belediye kazanma şansları pek görülmese de ittifaklarla bazı ilçe ve belde belediyeleri kazanma şansları var.

Türkiye’de 750.000 üzerinde nüfusu olan yerler büyük şehirler olarak kabul ediliyor. Mevcut haliyle 30 büyük şehir bulunmaktadır. Türkiye genelinde 81 tane il ve bu illere bağlı toplam 919 adet ilçe ve 397 belde var.

Bu kadar yoğun seçim bölgelerinin il, ilçe ve beldenin bulunduğu ülkemizde bunların birkaçında dahi devrimcilerin (Kürt illerini saymazsak) elinde belediye olmaması ciddi bir eksiklik olarak karşımızda durmaktadır. Bu durum sadece baskı, yasaklama ve AKP’nin hakimiyetiyle açıklanamaz. Bu tablo, devrimci hareketin işçi sınıfından ve halktan uzaklığına dair bir veridir. Bu durum aşılamadığı sürece, toplum içinde etkin olamama hali de devam edecektir.

31 Mart yerel seçimlerine burjuva partiler de kendileriyle özdeşleşmiş iller dışında bir ittifak arayışında. Öyle ki seçimi kaybetme riski bulunmayan illerde bile her parti ittifakla elindeki belediyeleri garantiye almak istiyor. İttifaklar tam olarak netleşmiş görünmüyorsa da şekillenen bazı ittifaklardan söz edebiliriz.

Burjuva iktidarın durumu

AKP, yanına aldığı ortağı MHP ile yerel seçimlere birlikte girme kararı almış bulunuyor.

AKP’yi BBP, HÜDA-PAR, DSP’nin de destekleyeceği netleşmiş durumda. AKP, bu partilerin kendilerini büyük şehirlerde destekleyeceğini ve özellikle bu ittifakla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni almayı planlıyor. Bunu Ankara ve diğer büyük şehirler için de düşünüyor. Yeniden Refah Partisi (YRP), AKP ile pazarlıkta daha anlaşamadığı için seçime tek başına girme eğiliminde. Ancak bu parti bir “pazarlık partisi” olduğu için her an eğilimini değiştirebilir.

AKP’yi destekleyen MHP dışındaki partilerin seçimde fazla oy potansiyelleri olmamakla birlikte, seçmen üzerinde yaratacağı etkiyle AKP, seçime avantajlı bir şekilde girmek istiyor.  AKP’yi destekleyen partiler, iktidarın avantajlarından yararlanarak kendilerini daha fazla görünür kılarak toplumda meşrutiyetlerini böylece sağlamış oluyorlar. Mayıs 2023 seçim öncesi HÜDA-PAR sadece Batman ve Amed çevresinde faaliyet yürüten bir parti olarak fazla tanınmıyordu. Devrimci çevreler ve Kürtler, HÜDA-PAR’ı hizbul-kontranın devamı bir parti olarak biliyor ancak toplumun geneli bu bilgiye fazla sahip değildi. HÜDA-PAR, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde AKP desteklemesiyle hem parlamentoya iki milletvekiliyle girdi hem de tüm Türkiye’de tanınan bir parti haline geldi. HÜDA-PAR, 2023 Mayıs öncesi yürüyüş ve mitingler yapmazken, şimdilerde at sırtında” Hilafet isteriz” sloganları eşliğinde yürüyüş ve mitingler yapabilmektedir. Bunlar iktidarın nimetlerinden faydalanmadır. Bunun yanında HÜDA-PAR’ın ideolojik olarak da AKP’ye yakın olması desteğin önemli nedenleri arasındadır.

Keza DSP, BBP ve YRP vb. gibi tüm partiler AKP’yi destekledikleri ölçüde toplumda daha görünür olabilmektedirler. AKP de bunu biliyor ancak kendi iktidarlarını ve elindeki belediyeleri korumak, İstanbul başta olmak üzere büyük şehirleri kazanmak için, bu partileri yanına almakta bir beis görmüyor. DSP’yi (en azından tabanının bir bölümünü dikkate alarak) saymazsak, BBP, MHP ve YRP de politik olarak AKP’ye yakın duran partilerdir.

Burjuva muhalefetin durumu

CHP, dağılan Millet İttifakı’nın diğer partileriyle anlaşamadığı için Kürtlere göz kırpmaktadır.

CHP belki de en büyük darbeyi İYİP’ten aldı. İYİP, Türkiye’de en ırkçı partilerden biridir. 17 bin faali belli cinayetin sorumlularından olan M. Akşener’in her fırsatta Kürtlere ve devrimcilere ağzı salyalı bir şekilde nasıl saldırdığına her gün tanık oluyoruz. CHP’nin ise elindeki büyükşehir belediyelerini kaybetmemek için Kürt oylarına ihtiyacı var. Özellikle de İstanbul’un yerel seçimlerin merkezi haline geldiği düşünüldüğünde Kürt oylarının İstanbul’da belirleyici bir yerde durduğunu CHP de inkâr etmiyor.

CHP’nin, “açıklık politikası” adı altında DEM ile yürüttüğü ittifak görüşmelerinde bunun nasıl bir içerik alacağı tam olarak netleşmiş değil. DEM’in başta İstanbul olmak üzere kritik bazı illerde CHP’yi desteklemesi isabetli olmayacaktır. İstanbul ya da diğer büyük şehirlerin AKP’nin elinde ya da CHP’nin elinde olması sadece nicel bir durumdur.

AKP’nin İstanbul başta olmak üzere kaybettiği büyük şehirleri geri alması kendi iktidarının daha da sağlamlaştırması bakımından AKP’ye moral kazandırsa da sadece bunun tersine çevrilmesi adına CHP’nin desteklenmesi doğru bir politika değildir. 2019 yerel seçimlerini değerlendirdiğimiz yazımızda şu gerçeklere dikkat çekmişiz; “Seçim meselesinde önemli bir noktada şu ki, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimini kazanan bir kez daha HDP olmuştur. 31 Mart yerel seçimlerinde Ankara, İzmir ve İstanbul’da belirleyici olan Kürt seçmen 23 Haziran İstanbul seçiminde de bir kez daha seçime damgasını vurmuştur. Ekrem İmamoğlu’nun açık farkla oylarını 800 bin artırarak seçimi kazanmasında Kürtler belirleyici olmuştur.

Seçimleri kazanan Ekrem İmamoğlu’na dair bir-iki kelam etmek gerekirse… İmamoğlu’nun İstanbul için ortaya koyduğu projelerin bu düzen içinde çözülmesi, İstanbul’un istenilen düzeyde yaşanır bir şehir olması, işsizliğe son verilmesi, rant düzenin son bulması, yeşil alanların çoğaltılmasının bu düzen içinde olması mümkün değildir.” (Özgür Gelecek, 25 Haziran 2019)

Bu öngörümüz fazlasıyla gerçekleşmiştir ve gelişmeler bizi doğrulamıştır.

CHP’nin, TC devletinin kurucu partisi olarak Kürtlere ve mücadelesine hiçbir zaman sıcak bakmadığı bir sır değildir. Kürtleri yok sayan ve bunu resmi devlet politikası haline getiren CHP, her kritik eşikte AKP’yi destekledi. Sınır ötesi operasyonların yapılması için yasal tezkerelerin (bazı istisnalar hariç) meclisten geçmesi için her defasında” evet” dedi. Kürt illerinde AKP tarafından kazanılmış 51 belediyeye kayyım atanırken sesini çıkartmadı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilk CHP ellerini kaldırdı. Hapishanelerde yüzlerce devrimci tutsak ölümle pençeleşirken bunu bir defa bile olsa meclise taşımadı. Kürtler linç edilirken sessiz kaldı. Tüm bu gerçekler ortadayken, CHP’yi desteklemek için konjonktürel bir neden dahi bulunmamaktadır.

Demokrat-devrimci muhalefetin durumu

31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken devrimci hareketin parçalı duruşu devam ediyor. Kazanma olasılığının olduğu il, ilçe ve beldelerde ortak adaylar etrafında birleşmek, bir seçim ittifakı kurma olanağı her zamankinden daha fazla varken, bu durum hala bir netliğe kavuşmuş değil.

Kürt düşmanlığının dorukta olduğu, ırkçılığın gündemden düşmediği, Kürtlere karşı her gün yeni bir operasyonun yapıldığı, kumpas davalarının devam ettiği koşullarda Kürt halkının mücadelesinin yanında olmak devrimci bir görevdir. Bu, aynı zamanda şovenizme karşı bir duruşu ifade etmesi bakımından da oldukça önemlidir.

DEM Parti’ye eleştirilerimizi dostça yapmalıyız. Eksiklerini göstermeli, devrimcilerden ziyade reformistlere kapı aralama siyasetini eleştirilmeliyiz. Şu eleştirimiz hala güncelliğini korumaktadır; Milletvekili seçimlerinde HDP, seçim ittifakında anlaşılır olmayan politikalar üzerinden geliştirdiği ittifaklarla devrimci güçleri dikkate almadı. Reformist kesimler, TİP vb. çevreler tercih edildi ve bu kesimlerin tavır ve tutumları ise bu tercihin yanlışlığını defalarca kez ortaya koydu.

2024 yerel seçimleri de Türkiye Kürdistanı şehirlerinde belediye seçimleri DEM ile AKP arasında geçecektir. Diğer partiler aday gösterseler de bu tali bir yarış olacaktır. AKP, elindeki devlet olanaklarını kullanarak DEM’in yerel seçimlerde başarısız olması için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Seçim öncesi R.T.Erdoğan’ın ”Kazansalar da belediyeleri yine ellerinden alacağız” açıklamasıyla, Kürt halkı üzerinde baskı uygulayarak, AKP’ye oy vermeseler de “kazansak da belediyeler elimizden alınacak, oy vermeye değmez” ruh hali yaratılmak istenmektedir.

Basına yansıyan onlarca haberden de görüldüğü gibi, AKP daha şimdiden hayali seçmen listeleri hazırlayarak, dışarıdan getirilecek kendi taraftarlarına oy kullandırarak seçimin sonuçlarını değiştirmek istiyor. Buna karşı yoğun bir teşhir faaliyeti sürdürerek, AKP teşhir edilmelidir. Bu sadece DEM’in işi değil seçime katılan diğer partilerin de gündeminde olması gerekirken, sorun Kürtler olunca bu konuda da üç maymun oynanmaktadır.

Bu anlamda DEM’i zorlu bir seçim süreci beklemektedir.

DEM’in, yerel seçimlerde öncelikle ağırlığı Kürt illerine vermesi anlaşılır bir yerde durmakla birlikte parlamento seçimlerinde nasıl diğer illerde de adaylar gösterildiyse, belediye başkanlığı seçimlerinde de kazanma ihtimalinin olduğu yerlerde de devrimci, ilerici güçlerle ortaklaşarak aday gösterilmeli ve birleşik temelde bir mücadele adına bütünlüklü bir politika geliştirilmelidir.

2024 yerel seçimlerinde eleştiri başlıklarımızdan biri de devrimci kurumlardan biri olan Sosyalist Meclisler Federasyonu’nadır. Bilineceği üzere bu dost devrimci kurum, kamuoyunda bilinen ismiyle “Komünist Başkan” Mehmet Fatih Maçoğlu’nu İstanbul’un Kadıköy ilçesinden aday göstermiştir. M.F.Maçoğlu’nun Kadıköy’den aday yapılması kararı yoğun olarak tartışılmıştır. Bu karar SMF’nin kendi takdiridir. Yerel seçimlere dair söz söyleyen, bir program ortaya koyan her anlayışın istediği yerden aday gösterme hakkı vardır ve buna saygı duyulmalıdır.

Asıl üzerinde durulması gereken -ki bizim de önemsediğimiz ve eleştirildiğimiz husus- SMF’nin Maçoğlu’nun Kadıköy adaylığını ittifak ilişkisi içinde sosyal şoven bir parti olan TKP’den göstermesindeki ısrarıdır. Israrıdır diyoruz çünkü SMF’nin devrimci politika adına böyle bir mecburiyeti ve zorunluluğu yoktur. Yerel seçimlerde mevzi kazanmak hedefiyle sosyal şovenizme kan taşımak, üstelik de TKP gibi bir partinin hiç de hak etmediği bir şekilde propaganda yapmasına zemin sunmak SMF gibi devrimci bir kurum açısından izaha muhtaçtır.

Açıktır çünkü SMF alternatifi olduğu halde bu ittifak politikasında ısrar etmekte, sosyal şovenist TKP ile yürümekte bir sakınca görmemektedir. Bu taktik politikanın devrime hizmet etmediği açıktır. TKP’nin son süreçteki tavrı ve açıklamaları ortadadır. Şeyh Said’e yönelik tutumdan, son olarak faşist rejimin paralı askerlerinin Kürt gerillaları karşısında yaşadığı kayıplar karşısında, “devletin bekası’ndan dem vuran, üstelikte ezilen ulusun mücadelesini “Kürtçülük” olarak tanımlayıp faşizmin yanında saf tutan bir partiden bahsettiğimiz bilinmektedir.

Proleter hareket gerek yerel seçimlere gerekse de genel seçimlere bir taktik olarak bakmaktadır.  1977 yılından 2023 yılı arasındaki dönemde hem yerel hem de parlamento seçimlerini boykot ettiğimiz ya da katıldığı ve aday çıkarttığı seçimler olmuştur. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde tavır “Kayyum ve Rant Düzeninin Temsilcilerine Oy Yok! Demokratik, Halkçı Yerel Yönetimler İçin Mücadeleye!” şeklinde kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Yaklaşımımız, devrimci, demokrat ve yurtsever adaylarla birlikte yürüme, birleşik mücadele zemini temelinde tüm ilerici ve yurtsever güçlerin birlikte hareket etmesini zorlama, olanakların olduğu yerde aday gösterme, ittifak içinde olduğumuz yerlerde meclis adayları gösterme şeklindedir.

Kitle çalışmamızda devrimin propagandası esas olandır. Sorunların birlikte çözümünün Demokratik Halk Devrimi’nde olduğu ise propagandamızın esasını oluşturacaktır.

15 Şubat 2024 M

4969

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar