Yetiş yoldaş…

Bir rüzgar gibidir yaşamları
gönüllerindeki yüce amaç uğruna
ne yaparsan yap, ne edersen et
bir kez düştü mü yola
giderler peşi sıra devrimin…
Dağ olsan önlerinde kâr etmez
bilirler her adımda öze döndüklerini
bir kırlangıcın izinden
yürürler peşi sıra devrimin…
Acılarımızın dineceği o günde
ellerinde mavzerleri, dillerinde marşları
önlerinde kitlelerin
gelirler peşi sıra devrimin…
Türkiye’de veya Ortadoğu’da mücadele tarihinde karşılaşılan ilk olgulardan birisi ödenen bedeller oluyor. Sayısız bedellerle sosyal ve ulusal kurtuluş mücadeleleri kendi mecrasında ilerlemeye devam ediyor. Türkiye’de de, T. Kürdistanı’nda da böyle, dünyada da… Günümüzde hiç kimse Türkiye ve Kürdistan’da sürdürülen sınıf savaşımından, özgürlük mücadelelerinden azade olamadı/olamaz da. Nerede olursak olalım, neyle meşgul olursak olalım, bir gün ya faşizmin saldırısı ya da komünistlerin ve devrimcilerin onurlu mücadelesi bizi mutlaka bulacaktır. Tarih bunu binlerce kez ispatladı.
Bu mücadelede en iyilerimizi şehit verdik. Bu, verilen mücadelenin ne derece onurlu ve önemli olduğunun bir teyidi aynı zamanda. Dünyayı temellerinden sarsacak bir davanın militanı olmanın en yalın ifadesi, amacın yüceliği ve değiştirici gücüdür!
12’ler böyle bir davanın savaşçıları olarak ölümsüzleştiler. Proletarya Partisi’nin zor dönemler yaşadığı, tasfiyeci ve darbeciliğin revaçta olduğu koşullarda bir kez daha hatırlattılar davanın yüceliğini.
Bir kez daha, dünyayı değiştirecek gücün bizler olduğunu anımsattılar. Esrin, Hatayi, Gamze, Yetiş, Serkan, Hasan, Umut, Samet, Alişer, Murat, Ersin ve Doğuş yoldaşlar bir kez daha devrimci cüreti kuşanmanın, düşmana karşı dik durmanın adı oldular. Her bir yoldaşımız militanlığın ne demek olduğunu kendi yaşam pratikleri ile sergilediler, bilinçlerimize kazıdılar.
Bunu en fazla hissettiğim yoldaşlardan birisi oldu Yetiş Yoldaş. Proletarya Partisi’nin 8. Konferans sürecinde daha yakından tanıma olanağı buldum kendisini. Nasıl tanınır bir insan ilk etapta ve nasıl bir izlenim bırakır? Bazen ilk izlenim pek değişmez. Bazen görünenin altında büyük bir cevher olduğu zamanla fark edilir.
İlk tanışıklığımızda “ortamda yeni” olmamızın getirmiş olduğu hislerle “kendi halinde sessiz birisi” diye yorumlamıştım. Belki de ilk sezgilerin zamanla ne kadar yanıltıcı olduğunun pratiği olmuştur bu durum. Evet; sessizdir, mütevazidir, olgundur, gereksiz laflamalardan uzak durandır. Ancak bunun altında yatan politik ve karakter derinliğini daha fazla tanıdıkça şahit olduk.
Fransa devletinin kolektifimize yönelik operasyonlarında, Yetiş yoldaş bir müddet aktif mücadelenin dışında kalmıştı. Onun eksikliği her alanda hemen hissedilir olmuştu. Özellikle sanat ve gençlik çalışmalarında onun boşluğunu doldurmanın oldukça zor bir durum olduğuna şahit olduk. Grup Şiar ve Partizan Müzik Topluluğu çalışmalarında da en sakin ve mütevazi hali ile zamanla en fazla dikkat çeken oydu. Sesinde ve sazında oluşan tını bugün hala halkımızın dilinde yankılanmaya devam ediyor.
Onun boşluğunda gerileyen gençlik çalışması, aktif mücadeleye devam etmesiyle yeniden bir canlanma göstermişti. Hangi alana giderse etrafında biriken gençler görülüyordu. Bir konuda nettik; Yetiş yoldaş bir alanda varsa o alanda bir örgütlülük mutlaka yaratılırdı. O, örgütlü mücadelenin garantisiydi bir anlamda. Kitle faaliyetlerinde Yetiş yoldaşı, dürüst birisi olarak ifade ederdi herkes.
Evet, devrimciliğin bu ilk şartının başka bir kimsede bu kadar yansıdığını görmedik.
Derler ya, tanıdıkça başka yetenekleri karşımıza çıkıyordu ve bu yeteneklerini kolektifin hizmetine sunmaktan bir an bile tereddüt etmedi. Sanat çalışmalarında sadece saz çalmazdı, aynı zamanda elektronik org çalıyor diğer enstrümanları da çalma gayreti gösteriyordu. Sadece mevcut türküleri, marşları, klam ve stranları seslendirmezdi aynı zamanda üreten bir yeteneğe sahipti.
Hangi alana giderse gitsin mutlaka bir beste veya söz üzerine uğraşırdı. Ya dernekte elinde saz ile ya elinde kalem söz yazarken ya da mevcut besteler üzerinde uğraşırken… Tüm yaşamı ve yetenekleri ile kolektifin ve devrimin hizmetinde bir yoldaştı Yetiş Yalnız.
Bir devrimcinin verilen görevler karşısındaki duruşu, onun mücadele ile olan bağının önemli bir göstergesidir. Bir görevi reddetmişliğine, üzerinde tartışmışlığına, isteksizliğine hiç şahit olmadık. Aksine, görevleri ile olan bağının sarsılmaz derecede güçlü olduğunu gördük.
Her pratiğinde kolektife, devrime ve halka ne denli bağlı olduğunu gösteriyor, bu konuda en ufak bir yalpalama dahi göstermiyordu. Ona bakan herkes, onun bir gün mutlaka daha ileride mücadele yürüteceğinden çok emin oluyordu. Onun gözlerinde, savaşa katılımı okumamak mümkün değildi. Görme noktasındaki engelli durumundan kaynaklı başka faaliyet alanlarını önerenlere karşı çıkmış, halk ordusu saflarında yer almak istediğini ısrarla belirtmişti.
Evet, o bir gün mutlaka alandan gidecekti. Bütün yoldaşlar bunun farkındaydık ve hiçbir şey ona engel olamayacaktı. Bu vesileyle onunla birkaç defa daha konuşabilmenin, kolektifin, halkımızın yaşadığı sorunlar, örgütsel faaliyetler ve teorik konularda sohbet etme isteğimi sadece bir kez yapabilmiş olmanın acısını yaşadım. Ayak üstü, kısa sohbetlerde bile mevcut sorunların ideolojik kökenlerini belirtmesi ve kavratıcı konuşmaları bizi şaşırtmıştı. Sorunlara yaklaşımı, diyalektik materyalist bakış açısı ve kavratıcı yanı, sorunların kökenini daha net görmemizi sağlıyordu. Bu, onda gördüğümüz hayatın sırrıydı sanki. Çok konuşmayan ancak konuştuğunda adeta bir derya olduğunun ispatıydı. Bir ortamda yapılan sohbete dahil olduktan sonra kimsenin konuşmadığını ve herkesin onu dinlediğini görmüştük. Kolektifi savunması ve sorunlara bakış açısı, dinleyen bizleri kendisine mahkum bırakmıştı.
Onu dinleyenlerden birisinin daha sonra “Bu yoldaş kesin gider, burada kalmaz” dediğini anımsıyorum.
Evet, Yetiş yoldaş nasıl bir devrimciydi dendiğinde; dürüst, devrimci mücadelede net, kararlı, görevlerini aksatmayan, tüm yeteneklerini kolektife sunan, mütevazi, sessiz, yeri geldiğinde esprili, birikimli, teorik konulara ve kolektifin sorunlarına duyarlı, en önemlisi bir amacı olduğunu duruşundan pratiğine çevresine yayan bir yoldaşımızdı.
Sanat çalışmasından gençlik faaliyetine, yayın dağıtımından eylem ve etkinlik örgütlemesine kadar her pratiğin kaygıya yer vermez militanı olmuştur. Bu bizde bir yandan saygı uyandırıyor bir yandan da izlememiz gereken yolu gösteriyordu. Çok büyük laflarla değil, yaşam pratiği ile ne yapılması gerektiğini en güzel anlatanlardan bir oldu Yetiş yoldaş.
Silahlı mücadelenin, halk savaşının kaçınılmaz sonucunun farkında olarak Halk Ordusu saflarına katılması, bizde hem büyük bir heyecana hem de umudumuzun artmasına vesile olmuştu. Onu tanıyanlar, “Yoldaş kesin gerillada da sanatsal bir çalışma başlatır” diyeceklerdi. TİKKO Müzik Topluluğu çalışmaları yayınlandıkça tahminlerin ne kadar yerinde olduğunu gördük. Evet, bir alana Yetiş yoldaş gelmişse o alanda örgütsel, politik ve pratik bir canlanma olacak demektir.
Yoldaş, beklentileri hiçbir zaman boşa çıkarmayan aksine büyüten bir yaşam pratiği sergiledi. Şikayet ettiğini, bahane öne sürdüğünü hiçbir zaman duymadım. Mevcut eksiklikler karşısında sabırla faaliyetlerini nakış nakış örer, belli bir zaman sonra o sessiz kişiliği ile alanda değer yarattığına her zaman tanık olurduk.
Halk ordusuna katılım günü netleştiğinde yine en büyük engelleme çabasını ailesinden görecekti.
Böyledir ailelerimiz… Yetiş yoldaşın buradaki kararlığı da yine bizlere cesaret vermişti. Kitlemizin karşısına daha net çıkıyor, Yetiş yoldaşın katılımının haklı sebeplerini daha cesaretli bir şekilde savunuyorduk. Evet, o, alandan gidişi ile de bizlere devrimci bir miras bırakıyordu.
Ölümsüzleştiği haberini aldığımız an kararım netti. Ne pahasına olursa olsun Yetiş yoldaşın bıraktığı yerden devam edilmeliydi. Kolektifimiz zor bir süreç yaşıyordu; netsizlikler, gerilemeler, moral bozuklukları, dedikodular vs. bir kara bulut gibi çökmüştü… 12’ler bu karabulutları dağıtan bir rüzgar gibi etkiledi bizleri ve halk ordusuna katılımda bana büyük bir cesaret verdi.
Zilan, Özlem, Ekin, Ahmet, Munzur, Aşkın, Cem, Bakış, Orhan, Tuncay, Hakan ve Ferdi yoldaşlar… Her biri yeri doldurulmaz devrim neferleri, yazılan ve yazılacak destanların gizli kahramanları oldular. Bu kavga 12’lerin şehit düştüğü zaman bitmedi, bazılarımız için esasen yeni başladı.
Bu kavga bitmez, 12’ler ölmez!
(Bir TİKKO savaşçısı)
Son Haberler
Sayfalar

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?
Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!
Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.
Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)
Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine
Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!
AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!
Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı:
“Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık
Filipin Komünist Partisi'nin (FKP) kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır
Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.
Demek ki gelmese...
De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...
Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...
De... hadi...
Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.
De.... Hadi kurban...
De.... Hadi...
Gerçekten çok akıllıca.
Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)
"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"
Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)
Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor.

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!
Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.
Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.