Salı Mart 4, 2025

Şehitlerimizde Ölümü Değil Yaşamı Soluyor,Geçmişi Değil Geleceği Görüyoruz!(Zeynel Gökdemir)

Kimse hüzünlü olmasın

Sırası değil hüznün daha

Bir gün bir şehir alanında

Bir yığının gözlerinde

Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı

Hüzünlensin yaşayanlar o zaman

Sırası değil hüznün daha

Öylesine sıkılmış ki yumruklar

İyice sıkılsın yumruklar

Unutulsun bu gövdeye duyulan hasretß

Unutulsun bu alışılmış duyarlılık.

O kadar sade o kadar kalabalık ki

Unutulmaya değer olanların insan gövdeleri

Ve unutulmalı mutlaka

Dolsunlar diye yüreklere

Dolsunlar damarlara

Ölümü denir

Ölümü denir şimdi onlara…”

Edip Cansever

27 Nisan’da ölümsüzleşen DÖRTLER’i, Cenk Kılagöz, Özge Bali, Asiye Özlahlan ve Yusufbaş Akay’ı sonsuzluğa uğurladık. Onlar doldu damarlarımıza, onlar doldu yüreklerimize. Ve onlarla dolu, beynimizin tüm kıvrımları. Devrimcilik ve devrime dair yaptığımız tüm sorgulamalarda onlarla birlikteyiz. Onların sınıf kini, devrimci kararlılığı, cüreti, fütursuzluğu yol gösteriyor bizlere. DÖRTLER ve tüm ölümsüzleşenlerimizin aynasında kendimize, kendi devrimciliğimize bakıyoruz.

Türkiye devriminin dinamiklerini araştıran, sorgulayan, kendine güvenen, kendini aşan, birlikte iş yapma becerisine sahip yiğit, korkusuz, geleceğe umutla bakan kadrolara ihtiyaç var. Devrim ve sosyalizm, böylesi değerlere sahip, emekçi halk yığınlarını örgütleyebilecek ve mücadeleye sevk edebilecek kadrolardan oluşmuş bir komünist öznenin varlığı durumunda gerçekleşebilir. Komünizmin ilk evresi olan sosyalizm için mücadele veriyoruz. İşte bu yüzden mevcut düzen kişiliğini yerle bir ederek yeni insanı yaratmak, bizlerin bugünden başlatacağı ertelenemez görevdir.

Devrim için yükselttiğimiz kavga, her birimize somut görevler yüklemektedir. Devrimci kadro, kendini en basit görevden en zorlu karmaşık göreve hazırlama çabası içinde olmalıdır. Görev ve sorumluluk bilinci olarak adlandırdığımız bu olguyu, hem düşünsel üretim boyutuyla hem de pratik olarak yerine getirme boyutuyla, var olan anlayışımızı derinleştirmeliyiz. Üretmek, var etmek, var ettiğimiz her türlü üretimi kullanıma sunmak, bir devrimci için yaşamsal ve vazgeçilmezdir. Yaşamın kendisi emek ve üretkenlik üzerine şekilleniyorsa, devrimci mücadele de çok daha fazla bu kavrayışla donatılmalıdır.

İnsan, iş yapabilme kabiliyetiyle kendisini var eder. Bu, insanın doğuştan gelen yeteneğinin yanısıra toplumsal gelişim düzeyinin de bir sonucu olarak, insanın kendisini gerçekleştirme arayışıdır. Sorun, kendimizde var olan yetenekleri nasıl açığa çıkaracağımız ve daha fazla yetkinleşebilmek için neler yapmamız gerektiğini bilmektir. Bu yüzden bir devrimcinin kendini tanıması, yeteneklerine göre hangi alanda kendisini daha yetkin ve bilgili kılacağını doğru tespit etmesi gerekir. Buna içimizdeki cevheri bulmak diyebiliriz. İnsanı anlamaya kendimizden başlamalıyız. Kendini harekete geçirmeyi başarabilen, dolayısıyla çevresindekileri de harekete geçirme yeteneğine sahip olacaktır. Kendi varlığımızdan toplumsal devrimci kişiliğe ulaşmak hepimizin hedefidir. Toplumun içinde nasıl bir insan olarak yer alacağız? Yeteneklerimizle, pratik faydamızla, ürettiğimiz ilişkilerle mevcut halimizi yeterli bularak, sürdürdüğümüz faaliyetin bugün bizi olmamız gereken yere getirmediği ortadadır. Bireysel üretimin gelişmesi için kolektif iradenin güçlü kılınması gerekir. Devrim adına hiçbir şeyin, kendiliğinden, bizim dışımızda gerçekleşmeyeceğini düşünmek, gelişen sürece kendini katma, müdahale etme gücünü kendinde görmemek ya da bu katmayı yarına ertelemek, ileriki aşamalarda kendimizi ortaya koyacağımızı düşünmek, bize daima zarar verir.

Türkiye devriminin güçlü ve üretken insanlara her zaman olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. Devrimimiz kitlelerin devrimi olacak ama, o kitlelerin de kendiliğinden devrimci mücadeleye katılmayacağı, devrimcileşmeyeceği açıktır. Emekçi yığınları devrime taşıyacak olan devrimci kadrodur. Kadro, bu tarihsel görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Her kadro yetkinliğe ulaşmalı, karar alma, irade ortaya koyma yetisine sahip olmalıdır.

Devrimcilik bir yaşam tarzıdır; İyiyi, güzeli, doğruyu, insanca olanı aramaktır. Haklıyı haksızı ayırmaktır. Daima gözünü ileriye dikmektir. Devrimcilik; insanlık onurundan, emekten, sevgiden, sonsuz barıştan (bu, savaşları ve savaş araçlarını tarihin çöplüğüne yollamamızla mümkün olabilir ancak), bilimden, eşitlikten, adaletten, özgürlükten, kardeşlikten, paylaşımdan yana olmaktır. Sömürüye, zulme, yoksulluğa, işkenceye, doğanın katledilmesine, cinsel baskı ve sömürüye, sınıf farklılıklarına karşı durmaktır. Bunlar, devrimci kimliğe sahip olmanın gerekleridir. Ve devrimcilik tüm bunların ötesinde, geleceği, dünyayı istemektir!

Devrim, bireysel olarak insanın ve toplum olarak insanlığın, sınıflı toplum gerçekliği içinde tarihten günümüze taşıdığı, en ciddi sorununu; insanın kendisi olamama ve toplumsal varoluşunu, insani özünü gerçekleştirememe sorununu; yani insanın kendisine, topluma, doğaya yabancılaşmasını ortadan kaldıracak, toplumsal insanın gelişiminde yeni bir çağı başlatacaktır. Biz, bu anlamlı gelişme için ilk adımı, devrimciliği benimsemekle, bunun gereklerini yerine getirmekle attık. Artık adımlarımızı hızlandırmalıyız. Sürekli iş yapan, üreten, her alanda “yeni”yi inşa etme arayışında olan devrimci insan kimliğine ulaşmalıyız.

Devrimci kimliğe sahip olmanın anlamını, kendimizden dışımıza sınırsız bir enerji çıkarabilmemizde, sınırsız bir var etme eyleminde somutlamalıyız. Geleceği kuranlar biz olacaksak, ilk önce mevcut kapasitemizi, tüm gücümüzle zorlayarak ortaya koymalıyız ki, neye muktedir olduğumuzu bilelim. Bunu yapmadan, gücümüzün ne olduğunu tam açığa çıkarmadan kendimizi gerçek boyutlarıyla tanımamız mümkün olmayacaktır. Kendini bilen, tanıyan insan ancak, gelecekle ilgili hedeflerini, üstleneceği görevleri, sorumluluklarını net bir şekilde belirleme şansına sahip olur. Devrimci, anını ve sonrasını, görevlerinin neler olduğunu bilen, gereklerini yerine getiren insandır. Gelişen her sürecin bizlere yeni görevler, sorumluluklar yükleyeceği, daha zorlu işlerle yüz yüze kalacağımız bilinmelidir. Hemen her konuda söyleyecek doğru sözümüz (teori), sözlerimizin gereği fiillerimiz (pratik) olmalıdır. Bize yürüyeceğimiz yolu, yaşamları ve yaşamlarına koymuş oldukları güzel noktayla -ölümsüzleşme anlarıyla-, şehitlerimiz göstermektedir. Onlar, inandıkları kavga uğruna yaşamlarından vazgeçmekle, kendilerinden çıkıp sınırsız ve sonsuz enerjilerini bizlere taşıdılar.

Hiçbir devrim yoktur ki bedelsiz ilerlesin. Türkiye devrimi de zafere şehitler vererek ulaşacaktır. Halkların kurtuluş mücadelesinde kendini feda ruhuyla en büyük katkıyı sunanlardır ölümsüzleşenlerimiz. Onlar davaya bağlılıklarını canları pahasına göstermişlerdir. Bilinmelidir ki, insanlığın kurtuluş mücadelesi için harcanabilecek en büyük emeği, onlar harcadı. Mücadelenin gelişip güçlenmesinde her bir ölümsüzleşenimiz birer yapıtaşıdır. Yaşamı güzelleştirmek, özgürlüğü derinliğine ve genişliğine büyüterek yaşamak, sömürü düzeninin insanı çürütmesine karşı direnişi eyleminde somutlamak, ölümüne inat, onurlu insanı kendi kişiliğinde billurlaştırmak onların bizlere bıraktığı tarihsel mirastır. Onlara karşı sorumluluğumuz sürüp giden hayata karşı sorumluluğumuzdur.

2017 yılında ilk kaybımız Muzaffer Kandemir yoldaşımızdı. Nisan ayında DÖRTLER’le öfkemizi bilerken, Mayıs ayında, DKP kurucu önderi ve BÖG komutanı Ulaş Bayraktaroğlu, ardından İbrahim Tufan Eroğluer ve Temmuz ayında da DKP MK üyesi Gökhan Taşyakan yoldaşımız düştü toprağa. Önder ve yönetici kadrosundan savaşçısına herbir ölümsüzleşenimiz, sahip olduğu inanç ve ideallerin gereklerini yerine getirmekte hiç tereddüt etmedi. Onlara bağlı olmak, amaç ve ideallerine bağlı olmaktır! Geleceğin bizim olacağına dair inancı ve umudu büyütmenin tam zamanıdır. Ülkemizin dağlarında ve şehirlerinde, savaş bayrağını en yükseklerde tutacak, ölümsüzleşenlerimizden aldığımız güçle, devrim yapma iddiamıza uygun bir hayat yaşayacak, sorumluluklarımızın bilinciyle partiyi büyütüp mücadeleyi yükselteceğiz. Biz, şehitlerimizde ölümü değil yaşamı soluyor, geçmişi değil geleceği görüyoruz!

45246

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar