Şehitlerimizde Ölümü Değil Yaşamı Soluyor,Geçmişi Değil Geleceği Görüyoruz!(Zeynel Gökdemir)

“Kimse hüzünlü olmasın
Sırası değil hüznün daha
Bir gün bir şehir alanında
Bir yığının gözlerinde
Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
Hüzünlensin yaşayanlar o zaman
Sırası değil hüznün daha
Öylesine sıkılmış ki yumruklar
İyice sıkılsın yumruklar
Unutulsun bu gövdeye duyulan hasretß
Unutulsun bu alışılmış duyarlılık.
O kadar sade o kadar kalabalık ki
Unutulmaya değer olanların insan gövdeleri
Ve unutulmalı mutlaka
Dolsunlar diye yüreklere
Dolsunlar damarlara
Ölümü denir
Ölümü denir şimdi onlara…”
Edip Cansever
27 Nisan’da ölümsüzleşen DÖRTLER’i, Cenk Kılagöz, Özge Bali, Asiye Özlahlan ve Yusufbaş Akay’ı sonsuzluğa uğurladık. Onlar doldu damarlarımıza, onlar doldu yüreklerimize. Ve onlarla dolu, beynimizin tüm kıvrımları. Devrimcilik ve devrime dair yaptığımız tüm sorgulamalarda onlarla birlikteyiz. Onların sınıf kini, devrimci kararlılığı, cüreti, fütursuzluğu yol gösteriyor bizlere. DÖRTLER ve tüm ölümsüzleşenlerimizin aynasında kendimize, kendi devrimciliğimize bakıyoruz.
Türkiye devriminin dinamiklerini araştıran, sorgulayan, kendine güvenen, kendini aşan, birlikte iş yapma becerisine sahip yiğit, korkusuz, geleceğe umutla bakan kadrolara ihtiyaç var. Devrim ve sosyalizm, böylesi değerlere sahip, emekçi halk yığınlarını örgütleyebilecek ve mücadeleye sevk edebilecek kadrolardan oluşmuş bir komünist öznenin varlığı durumunda gerçekleşebilir. Komünizmin ilk evresi olan sosyalizm için mücadele veriyoruz. İşte bu yüzden mevcut düzen kişiliğini yerle bir ederek yeni insanı yaratmak, bizlerin bugünden başlatacağı ertelenemez görevdir.
Devrim için yükselttiğimiz kavga, her birimize somut görevler yüklemektedir. Devrimci kadro, kendini en basit görevden en zorlu karmaşık göreve hazırlama çabası içinde olmalıdır. Görev ve sorumluluk bilinci olarak adlandırdığımız bu olguyu, hem düşünsel üretim boyutuyla hem de pratik olarak yerine getirme boyutuyla, var olan anlayışımızı derinleştirmeliyiz. Üretmek, var etmek, var ettiğimiz her türlü üretimi kullanıma sunmak, bir devrimci için yaşamsal ve vazgeçilmezdir. Yaşamın kendisi emek ve üretkenlik üzerine şekilleniyorsa, devrimci mücadele de çok daha fazla bu kavrayışla donatılmalıdır.
İnsan, iş yapabilme kabiliyetiyle kendisini var eder. Bu, insanın doğuştan gelen yeteneğinin yanısıra toplumsal gelişim düzeyinin de bir sonucu olarak, insanın kendisini gerçekleştirme arayışıdır. Sorun, kendimizde var olan yetenekleri nasıl açığa çıkaracağımız ve daha fazla yetkinleşebilmek için neler yapmamız gerektiğini bilmektir. Bu yüzden bir devrimcinin kendini tanıması, yeteneklerine göre hangi alanda kendisini daha yetkin ve bilgili kılacağını doğru tespit etmesi gerekir. Buna içimizdeki cevheri bulmak diyebiliriz. İnsanı anlamaya kendimizden başlamalıyız. Kendini harekete geçirmeyi başarabilen, dolayısıyla çevresindekileri de harekete geçirme yeteneğine sahip olacaktır. Kendi varlığımızdan toplumsal devrimci kişiliğe ulaşmak hepimizin hedefidir. Toplumun içinde nasıl bir insan olarak yer alacağız? Yeteneklerimizle, pratik faydamızla, ürettiğimiz ilişkilerle mevcut halimizi yeterli bularak, sürdürdüğümüz faaliyetin bugün bizi olmamız gereken yere getirmediği ortadadır. Bireysel üretimin gelişmesi için kolektif iradenin güçlü kılınması gerekir. Devrim adına hiçbir şeyin, kendiliğinden, bizim dışımızda gerçekleşmeyeceğini düşünmek, gelişen sürece kendini katma, müdahale etme gücünü kendinde görmemek ya da bu katmayı yarına ertelemek, ileriki aşamalarda kendimizi ortaya koyacağımızı düşünmek, bize daima zarar verir.
Türkiye devriminin güçlü ve üretken insanlara her zaman olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. Devrimimiz kitlelerin devrimi olacak ama, o kitlelerin de kendiliğinden devrimci mücadeleye katılmayacağı, devrimcileşmeyeceği açıktır. Emekçi yığınları devrime taşıyacak olan devrimci kadrodur. Kadro, bu tarihsel görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Her kadro yetkinliğe ulaşmalı, karar alma, irade ortaya koyma yetisine sahip olmalıdır.
Devrimcilik bir yaşam tarzıdır; İyiyi, güzeli, doğruyu, insanca olanı aramaktır. Haklıyı haksızı ayırmaktır. Daima gözünü ileriye dikmektir. Devrimcilik; insanlık onurundan, emekten, sevgiden, sonsuz barıştan (bu, savaşları ve savaş araçlarını tarihin çöplüğüne yollamamızla mümkün olabilir ancak), bilimden, eşitlikten, adaletten, özgürlükten, kardeşlikten, paylaşımdan yana olmaktır. Sömürüye, zulme, yoksulluğa, işkenceye, doğanın katledilmesine, cinsel baskı ve sömürüye, sınıf farklılıklarına karşı durmaktır. Bunlar, devrimci kimliğe sahip olmanın gerekleridir. Ve devrimcilik tüm bunların ötesinde, geleceği, dünyayı istemektir!
Devrim, bireysel olarak insanın ve toplum olarak insanlığın, sınıflı toplum gerçekliği içinde tarihten günümüze taşıdığı, en ciddi sorununu; insanın kendisi olamama ve toplumsal varoluşunu, insani özünü gerçekleştirememe sorununu; yani insanın kendisine, topluma, doğaya yabancılaşmasını ortadan kaldıracak, toplumsal insanın gelişiminde yeni bir çağı başlatacaktır. Biz, bu anlamlı gelişme için ilk adımı, devrimciliği benimsemekle, bunun gereklerini yerine getirmekle attık. Artık adımlarımızı hızlandırmalıyız. Sürekli iş yapan, üreten, her alanda “yeni”yi inşa etme arayışında olan devrimci insan kimliğine ulaşmalıyız.
Devrimci kimliğe sahip olmanın anlamını, kendimizden dışımıza sınırsız bir enerji çıkarabilmemizde, sınırsız bir var etme eyleminde somutlamalıyız. Geleceği kuranlar biz olacaksak, ilk önce mevcut kapasitemizi, tüm gücümüzle zorlayarak ortaya koymalıyız ki, neye muktedir olduğumuzu bilelim. Bunu yapmadan, gücümüzün ne olduğunu tam açığa çıkarmadan kendimizi gerçek boyutlarıyla tanımamız mümkün olmayacaktır. Kendini bilen, tanıyan insan ancak, gelecekle ilgili hedeflerini, üstleneceği görevleri, sorumluluklarını net bir şekilde belirleme şansına sahip olur. Devrimci, anını ve sonrasını, görevlerinin neler olduğunu bilen, gereklerini yerine getiren insandır. Gelişen her sürecin bizlere yeni görevler, sorumluluklar yükleyeceği, daha zorlu işlerle yüz yüze kalacağımız bilinmelidir. Hemen her konuda söyleyecek doğru sözümüz (teori), sözlerimizin gereği fiillerimiz (pratik) olmalıdır. Bize yürüyeceğimiz yolu, yaşamları ve yaşamlarına koymuş oldukları güzel noktayla -ölümsüzleşme anlarıyla-, şehitlerimiz göstermektedir. Onlar, inandıkları kavga uğruna yaşamlarından vazgeçmekle, kendilerinden çıkıp sınırsız ve sonsuz enerjilerini bizlere taşıdılar.
Hiçbir devrim yoktur ki bedelsiz ilerlesin. Türkiye devrimi de zafere şehitler vererek ulaşacaktır. Halkların kurtuluş mücadelesinde kendini feda ruhuyla en büyük katkıyı sunanlardır ölümsüzleşenlerimiz. Onlar davaya bağlılıklarını canları pahasına göstermişlerdir. Bilinmelidir ki, insanlığın kurtuluş mücadelesi için harcanabilecek en büyük emeği, onlar harcadı. Mücadelenin gelişip güçlenmesinde her bir ölümsüzleşenimiz birer yapıtaşıdır. Yaşamı güzelleştirmek, özgürlüğü derinliğine ve genişliğine büyüterek yaşamak, sömürü düzeninin insanı çürütmesine karşı direnişi eyleminde somutlamak, ölümüne inat, onurlu insanı kendi kişiliğinde billurlaştırmak onların bizlere bıraktığı tarihsel mirastır. Onlara karşı sorumluluğumuz sürüp giden hayata karşı sorumluluğumuzdur.
2017 yılında ilk kaybımız Muzaffer Kandemir yoldaşımızdı. Nisan ayında DÖRTLER’le öfkemizi bilerken, Mayıs ayında, DKP kurucu önderi ve BÖG komutanı Ulaş Bayraktaroğlu, ardından İbrahim Tufan Eroğluer ve Temmuz ayında da DKP MK üyesi Gökhan Taşyakan yoldaşımız düştü toprağa. Önder ve yönetici kadrosundan savaşçısına herbir ölümsüzleşenimiz, sahip olduğu inanç ve ideallerin gereklerini yerine getirmekte hiç tereddüt etmedi. Onlara bağlı olmak, amaç ve ideallerine bağlı olmaktır! Geleceğin bizim olacağına dair inancı ve umudu büyütmenin tam zamanıdır. Ülkemizin dağlarında ve şehirlerinde, savaş bayrağını en yükseklerde tutacak, ölümsüzleşenlerimizden aldığımız güçle, devrim yapma iddiamıza uygun bir hayat yaşayacak, sorumluluklarımızın bilinciyle partiyi büyütüp mücadeleyi yükselteceğiz. Biz, şehitlerimizde ölümü değil yaşamı soluyor, geçmişi değil geleceği görüyoruz!
Son Haberler
Sayfalar

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.