Pazartesi Mayıs 6, 2024

ABD hakemliğinde “boğa güreşi” Katar gerçeği ve devrimci tavır

Arap yarımadasının doğusunda yer alan 2.5 milyon nüfusa sahip Katar, Suudi Arabistan’ın bir anda tüm dünyaya açıkladığı; “Katar, terör örgütlerini barındırıyor, yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapıyor, Suudi Arabistan ve Bahrenyn’de İran bağlantılı ‘terör’ eylemlerini finanse ediyor, Yemen’deki Hutsi militanlarını destekliyor” açıklamasının ardından 6 ülke ardarda açıklama yaparak Katar’la ilişkilerini kestiklerini, ülkelerindeki Katar elçiliklerini kapacaklarını ve Katar vatandaşlarının 14 gün içinde ülkelerini terk etmelerini istedi.

Çembere alınan Katar’a bir anda tüm hava sahalarının kapatılması ve ardından, gıda ve ticaret ambargosu uygulanarak Katar tecrit edilmiş oldu. Katar krizi karşısında her ülke kendi çıkarlarına uygun bir açıklama yaparak, Katar’ın yanında ya da karşısında olduğunu açıklayarak krizin birer eklentisi oldular.

ABD’nin Suudi Arabistan’ı destekleyen açıklamasını takip eden Mısır, BSE, Bahreyn’in bir blok oluşturup birlikte hareket ederken, Almanya Katar’a yapılan suçlamanın doğru olmadığı açıklaması yaparak krizle birlikte pozisyonunu belirledi. Türkiye ise her zaman olduğu gibi, “kaostan bana bir şey düşer mi” havasıyla Katar ile Suudi Arabistan arasında ara buluculuk yapmayı önerdi. Türkiye’nin bu önerisini kimse ciddiye almasa da tarihe bir not düşmüş oldu.

Yazılarımızda birçok kez belirtiğimiz gibi; Ortadoğu’da petrol ve doğal gaz rezervleri var oldukça emperyalist güçlerin bu coğrafyadaki pazar dalaşları da bitmeyecektir. Ortadoğu’nun son 100 yıllık tarihine baktığımızda, bu coğrafyada iç savaş ve işgaller hiç bitmemiştir. Ortadoğu’da yaşayan halklar ve uluslar, hep emperyalistler ve yerli uşaklarının hedefi olmuştur. Saldırgan emperyalist güçler bu coğrafyadaki petrol, doğalgaz ve diğer zenginlik kaynaklarını ele geçirmek, pazara sahip olmak için özel politikalar geliştirdiler.

ABD’nin 2000 yılından sonra geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi, Afganistan ve 2003 yılında Irak’ın işgaliyle hızlanarak bugüne taşındı. ABD, kaybettiği hakimiyet alanlarını BOP ile yeniden sağlamak istedi. Irak işgali bu projenin ilk adımı olarak yürürlüğe sokuldu. Bu proje Afrika’yı da içine alarak genişletildi.

ABD’nin bu projesi tutmadı ve iflas etti. Arap Baharı ile gelişen ayaklanmaları denetimine alarak Ortadoğu ve Afrika’da yeniden hakimiyet alanlarını genişletmek için vadeleri dolan iktidarlar yerine, aynı renkten fakat farklı bloktan uşakları iktidara taşımak isteyen ABD’nin istediği hedeflere ulaşması mümkün olmadı. Suriye en somut hamlelerden biriydi. Suriye iç savaşıyla, Esad rejimini devirip İslami etiketli iktidar kurmayı hedefleyen ABD’nin bu hegemonya savaşında, karşısına Rus ve Çin emperyalist güçlerinin çıkmasıyla Suriye’de kazdığı çukura düşen ABD, Trump’un iş başına gelmesiyle birlikte, yarım kalan işlerini daha radikal hamlelerle tamamlamak istiyor.

Trump, ilk başta vaatte bulunduğu seçim programıyla adım atarak rakiplerine meydan okudu. Dünya iklim anlaşmasından çekilmesi, NATO’yla ilişkilerin gözden geçirileceği, birçok konuda ABD’nin çıkarlarını aşağı çeken antlaşmaların yeniden konuşulması gerektiğini söyleyerek, kaybolan ABD prestijini yeniden sağlamak için rakiplerine tehditler savurmaktadır.

Katar krizi de tüm bu gelişmelerden ayrı ele alınamaz. Katar’ın “teröre destek veriyor” gerekçesiyle ablukaya alınması sadece bir bahanedir. Aynı gerekçelerle defalarca suçlanan Suudi Arabistan, Türkiye vb. ülkeler de varken, Katar’ın listenin başına çekilmesi, ABD’nin bölge planlarından ayrı ele alınamaz.

ABD Başkanı Trump’un seçildikten sonra ilk dış ziyaretini Suudi Arabistan’a yaparak, 380 milyar Dolar tutarında askeri sanayi antlaşmasına imza atılmasını takip eden günlerde, Suudi Arabistan’ın Katar’ı ablukaya alması ABD’den bağımsız bir tavır değildir.

1996 yılından bu yana Suudi Arabistan ve Katar arasındaki çelişkiler olduğu gibi durmaktadır. Hammed el Sani 1996 yılında babasını devirip katar Emiri olduktan sonra İslam dünyasında Suudi Arabistan’ın hakimiyetine son vererek öne çıkmak istedi. Kurduğu El-Cezire televizyonu ile yaptığı propagandan oldukça rahatsız olan Suudi Arabistan’la Katar arasındaki çelişkiler büyüyerek bugünlere taşındı. Hammed el Sani 2013 yılında iktidarı oğlu Temim Sani’ye devretmiş, ancak, bu da Katar ve Suudi Arabistan arasındaki çelişiklerin yumuşamasına yetmemişti.

Suudi Arabistan için bir neden gerekiyordu; bu da Katar Emiri el Sani’nin bir askeri törende yaptığı konuşmada, “İran’a yönelik düşmanlık beslemekte bir hikmet yoktur”, “Hamas Filistin halkının temsilcisidir”, “Ruslarla ilişikler nedeniyle Trump kendi evinde soruşturmayla karşı karşıya” açıklamasını uygun bir fırsata çeviren Suudi Arabistan yaptığı açıklamayla Katar’ı ablukaya almayı başardı. Her ne kadar Katar Haber Ajansının askeri törende El Sani’nin yaptığı açıklamayı yalanmış olsa da iş işten geçmiş ve Suudi Arabistan istediğini elde elmiş oldu.

ABD yeni hakimiyet alanları peşinde

ABD’nin Ortadoğu politikası iflas etmiştir. Irak işgaliyle bu coğrafyada terör estiren ABD, işgal sonrası istediği bir istikrar tutturamadı. Tamamen kendi hakimiyetinde olan Irak bile zamanla yön değiştirerek İran’a yakınlaşmış ve ABD’nin büyüsü bozulmuştur. “Arap Baharı” ile meydana gelen halk ayaklanmalarından yararlanarak, durumu kendi lehine çevirmek için yeni hamleler yapan ABD’nin en umutlandığı ülkelerden biri de Suriye oldu. Suriye iç savaşı ile buraya yerleşmeyi “kafeste keklik” gören ABD, IŞİD ve El-Nursa gibi İslami terör örgütlerine bel bağlayarak onları teşvik etti. Suriye iç savaşında kartların yeniden karılmasıyla devreye giren Rusya ve İran bir anda dengeleri bozmuş, istenmeyen kişi ilan edilen Esad, süreç içinde kabul edilir bir güç olarak “Esad’lı geçiş” politikasına gelip demirlemiştir. Bu politika da artık tutmamaktadır. ABDnin, Suriye’de ne alırsam kardır hesabıyla hareket etmektedir. YPG’ye bu kadar yakınlaşmak istemesinin nedeni de budur. Bölünmüş bir Suriye’de, Kürtlerden yararlanır mıyım? diye hareket ederek YPG’ye silah desteği verme kararı aldı.

Katar krizi tüm bu gelişmelerden ayrı düşünülemez. ABD’nin kaybettiği hakimiyet alanlarının yerine yeni alanlar belirleyerek oralara yönelmesi daha da genişleyerek sürecektir. ABD’nin askeri sanayi ihracatından milyarlar kazandığı bir sır değildir. Suudi Arabistan’la yapılan 380 milyar dolarlık askeri antlaşma bunun sadece küçük bir dilimini oluşturuyor. Suudi Arabistan bu silahları müzeye koymak için almadığına göre, çelişki yaşadığı Katar’a saldırma olasılığına karşı ABD’nin güdümünde ve denetiminde gireceği bir savaşta kullanacaktır. ABD, Suudi Arabistan’ın Katar’a tavır almada cesaretlendirmiş ve ardından da açıktan destek verdiğini açıklamıştır. Suudi Arabistan’ın Katar’ı işgal etmesi durumunda bundan en fazla nemalanacak olanın ABD olduğu açıktır.

Türkiye’nin Katar kriziyle birlikte alelacele “ara buluculuk yapabiliriz” açıklaması, yangından mal kaçırmaya benziyor. Türk hakim sınıflarını bu açıklamaya iten esas neden, AKP’nin gerçekten Katar halkının yanında olarak haksızlığa karşı durmak değil, tamamen sermayenin çıkarları böyle gerektirdiği içindir. Katar’ın Türkiye’deki 18 milyar dolarlık yatırımı ve Türkiye’nin en büyük 30 inşaat şirketinin Katar’daki 8.5 milyar dolarlık geliri ve bunun yanında, Katar’a yapılan ihracat düşünüldüğünde AKP’nin neden “Katar’ın yanındayız” açıklaması yaptığını daha iyi anlamış oluyoruz. Türkiye’nin katliamlarla dolu tarihi, Kürt düşmanı politikası düşünüldüğünde de çıkarsız bir şeklide Katar’ı desteklemesi söz konusu olmaz. İslam olgusundan hareketle, sözde “desteklediği Filistin halkı”nı yeri geldiğinde nasıl çıkarlarına kurban ettiğini, İsrail’le gizli pazarlıklarını herkes biliyor.

Benzer açıklamalar yapan Alman emperyalist gücünün Katar’a sahip çıkması da kendi çıkarlarına denk geldiği içindir. Almanya’nın Katar’daki 18 milyar dolarlık yatırımları her şeyi açıklamaya yeter de artar bile. AB içindeki ekonomik ve politik gücünü kullanan Almanya’nın dünya emperyalist hegemonya savaşında Katar’a sahip çıkması, gelecekle ilgili pazarlara sahip olma stratejisinin bir parçasıdır.

Katar Ortadoğu’nun en zengin ülkesi olarak sahip olduğu zengin petrol ve gaz rezervleriyle emperyalistlerin göz diktiği ülkelerden biridir. İran’la ortak doğalgaz rezervlerine sahip olmasından dolayı, Katar’ın İran’la ekonomik çıkarları gereği ortak hareket etme, birlikte iş yapma ve olası Rusya yakınlaşmasının ABD’nin işine gelmeyeceği açıktır. Bunların önünü kesmek için, Suudi Arabistan Katar çelişkisini kullanan ABD’nin bu krizde başı çektiği unutulmamalıdır.

Katar, ABD’nin kışkırtmasıyla Suudi Arabistan tarafından saldırıya uğrayıp işgal edilebilir. Bu krizde Rusya ve İran’ın devreye girmesiyle Suudi Arabistan saldırısı önlense de, kriz kısa zamanda son bulmayacaktır.

Olası bir savaşta, Türk hakim sınıfları “Katar’ın yanındayız” açıklamasıyla savaşa müdahil olması durumunda, devrimci tavır, bunu devrimci bir hamleyle engellemektir. Katar’ın gerici feodal şeyhlerce yönetilmesi, Katar’ın başka güçlerce işgal edilmesi için bir neden değildir. Katar halkının işgalci güçlere karşı direnme hakkı vardır. KP’nin ve devrimci hareketin olmaması demokratik oluşumların dahi oldukça cılız olduğu ülkede, olası bir işgal durumunda doğru bir önderlikle karşı konulması oldukça zor görünmektedir. Bu zayıflıktan dolayı boşluğu yine gerici İslami hareketlerin doldurma olasılığı büyüktür.

38176

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar