Pazar Mayıs 19, 2024

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Düzenin, ideolojik-kültürel-politik hegemonyası her zamankinden daha güçlü. Bu durum, toplumsal yaşamda, sistemin tüm kir ve pasının en küçük gözeneklerde bile en çirkin haliyle karşımıza çıkmasını da beraberinde getiriyor. Sistem, AKP-MHP iktidarının yaşama geçirdiği politikalarla büyük bir çürüme ve dejenerasyonu topluma dayatıyor. Bu gerçeklik, TC tarihinde, parlamento sahnesinde kavramların, politikanın, söz ve eylem adına her şeyin içinin boş olduğunun bu kadar gözler önünde olduğu bir döneme de işaret ediyor.

2023 Mayıs seçimlerinde bu gerçeğin belki de en berrak ve de bayağı halini yaşadık. Geniş emekçi kitlelerin, işçi sınıfının, düzenin iki kliği arasında bir tercihe hem de son derece düşük bir profille, inandırıcılığı ve tutarlılığı da bir o kadar kendinden menkul bir politikayla angaje edildiği bir süreç yaşandı.

22 yıldır dümenin başındaki AKP-MHP faşist ittifakı, “muhalefet” karşısında yine el yükselterek, “ipi göğüsledi”. Egemen sınıf klikleri, yola AKP-MHP faşist bloku ile devam etme kararlılığını ortaya koydu. Bu süreç, CHP eliyle şişirilen sahte umutlar ve dev gibi büyüyen beklentilerle işletildi ve akabinde burjuva muhalefet cephesinden başlamak üzere geniş muhalif kesimlerin üzerinden adeta silindir gibi geçen bir umutsuzluk, yas ve karamsarlığın eşlik ettiği, yenilgi atmosferi açığa çıkarıldı.

Açık ki bu bir rastlantı veya seçim yarışında karşımıza çıkabilecek alelade bir seçenek değildi. Aksine başından beri, egemen sınıflar tarafından, rolleri dağıtılarak adım adım örülen bir sürecin sonucuydu. Gerçeğin başka bir yanını ise tüm bu süreci, gerçeği açıkça deşifre edebilecek, ortaya koyabilecek ve de değiştirebilecek, güçlü devrimci-demokratik bir alternatifin, devrimci bir odağın olmayışı oluşturmuştur.

Devrimci-komünist ve yurtsever hareketin ideolojik-politik ve örgütsel geriliği, hakim sınıf kliklerinin bu orta oyununu rahatlıkla sergilemesine imkân vermiştir.

İdeolojik ve politik çizginin doğruluğu özellikle de sınıf mücadelesinin görece gerilediği, kitle hareketinin de geri çekildiği dönemlerde kilit bir rol oynar. Örgütsel zayıflık veya daralma bu alandaki gerilemenin çarpanı olarak karşımıza çıkar.

Başka bir tabirle bu zemindeki ideolojik kafa karışıklığının örgütsel düzlemdeki karşılığı daha yıkıcı olur. Zira, örgütsel darlık ideolojik-politik perspektifin korunduğu durumda daha hızlı telafi edilebilecek, onarılabilecek bir kayıp veya hasardır.

Mayıs 2023 seçimleri, başta HDP (DEM Parti) olmak üzere devrimci ve yurtsever güçlerin bir bölümünün siyaseti, egemen sınıf klikleri arasındaki saflaşma ve hesaplaşma penceresinden okuduğu bir süreçti. Kitleler nezdinde Millet veya Cumhur İttifakı dışında bir başka seçeneğin olduğu gösteril(e)medi.

Devrimci, yurtsever güçlerde siyaset yapma biçimi ve tarzında ortaya çıkan bu kötü eğilim, toplumsal muhalefetin zayıflığının, bir şeylerin değişebileceğine olan inançtaki geriliğin etkisiyle daha çarpıcı bir şekilde karşılık buldu. Kuşkusuz burada asıl üzerinde durulması gereken odak, devrimci ve yurtsever güçlerin sürece yönelik ideolojik-politik yaklaşımlarıdır.

Devrimci direniş odağının, coğrafyamız sınırları içinde devrimci savaşımın önemli oranda güçten düştüğü bir gerçeklikte kitlelerin bu süreçten kendiliğinden etkileneceği açık iken devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin tutumu bunun karşısında bariyer ve set kuran bir karakter kazanmamıştır.

Geri çekilme dönemlerinde devrimci çizgi, kitleler nezdinde geçmişteki düzeyde sahiplenilmeyebilir. Kitleler düzenin yoğun kuşatması altındadır. Devrimci güçlerin etkisinin zayıfladığı, örgütlülüğün azaldığı dönemlerde bu etkinin büyüyeceği de açıktır.

Böylesi dönemler, bir yanıyla sınanma süreçleridir. Devrimci direniş dinamiklerinin görevi böylesi zamanlarda ilkelerden taviz vermeden esnek politikalarda, bağımsız devrimci çizgide ısrar etmek olmalıdır. 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde yaşama geçirilemeyen de budur.

Seçim sonrası, geniş muhalefet sahnesinde yaşanan ağır hezimet duygusu ve motivasyon kaybının, umutsuzluğun bunca büyümesinde bu tutumun etkisi büyük olmuştur.

Bağımsız, devrimci çizgide ısrar!

2024 yerel seçim süreci hasebiyle belli yanlarıyla kamuoyuna yansıyan kimi tartışmalar, bu bakışın hala yeterince tartışılmadığını, derinlikli bir ideolojik muhasebeden geçirilemediğini göstermektedir. Özelikle DEM Parti’den yansıyan gelişmeler buna işaret etmektedir.

Son birkaç yıldır HDP/DEM Parti’nin bileşenleri ve farklı platformlarda birlikte mücadele ettiği devrimci güçler, üçüncü (veya ikinci yol) yol olarak ifade edilen politikanın yaşama geçirilmesine dair bir tartışma, görüş ve öneride bulunmaktaydı. Ne var ki bu gerçekleşmemiş ve seçimlerde CHP’nin kazanacağı bir senaryoya yatırım yapılmıştır.

Bu sürece özellikle de yurtsever tabanın yaklaşımı eleştirel olmuştur. Geldiğimiz aşamada DEM Parti’nin Millet ve Cumhur İttifaklarıyla sürdürdüğü görüşme ve kimi müzakerelerin bu yaklaşıma uygun bir temelden gelişmediği açıktır. Hatırlanacağı üzere, 2019 seçimlerinde HDP’nin (DEM Parti) temel çıkış noktası, AKP’ye kaybettirmek üzerine olmuştur. Bu amaç o dönemde aday çıkarmayarak hasıl olmuştur.

Geldiğimiz aşamada ise kimi kısmi düzenlemeler karşılığında aday çıkararak CHP’ye kaybettirme yaklaşımı öne çıkmaktadır. Açık ki bu tutum, üçüncü yol politikası değildir. Belli bir siyasal ve kitlesel güce ulaşan bir hareketin belli görüşmeler, müzakereler yürütmesi elbette doğaldır. Ne var ki asıl olan, bu siyasetin, temel politika yapış tarzında ne düzeyde bir yer işgal ettiğidir. Başka bir değişle esasa denk düşüp düşmediğidir.

Tabanla yürütülen eleştiri-özeleştiri sürecinde öne çıkan vurgu, bağımsız devrimci bir çizgi izlemek gerektiği yönlüdür.

Görüşme ve müzakerelerin bu temel üzerinde yükselmesi, bu sürecin bir gereği olurdu. Görünen o ki, Kürt demokratik siyasal hareketi yerel seçimlerde özellikle de Batı’da aday çıkarıp çıkarmamayı, bu temelden öte, yürüttüğü müzakere ve kimi taleplerine yönelik tutum üzerinden tanımlamaktadır.

Bu yanıyla, Mayıs seçimlerinde “bir nefes almak” adına ortaya konulan siyasal çizgi şimdi de belli başlıklardaki kimi “kazanımlar” hedefiyle sürdürülmektedir.

Bununda 3. yol politikasıyla bir bağının olmadığı açıktır. Kürt ulusunun devrimci-demokratik mücadelesinin yanıbaşında olan dostlarının, siperdaşlarının sorumluluğu açık ideolojik mücadele yürütmektir. Elbette birlikte yürüyerek eleştirmek esas olandır.

Açık ki Türk hakim sınıfları demokratik Kürt hareketini, şeytanlaştırma, marjinalize etme ve yalnızlaştırma politikasını bir bütün olarak devreye sokmuştur. Çoğu zaman demokratik Kürt hareketinin eksik, hata ve yanlışları bu yönelimi besleyecek birer unsur haline getirilmektedir. İlerici, demokratik güçler korkutularak HDP/DEM Parti’den uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Kürt ulusal sorununda bilimsel, MLM bir analize ve duruşa sahip olmayan hareketlerin bu yönelimden etkilendiği açıktır.

Sosyal şovenizm, üstü örtülü Türk milliyetçiliği, bu saflarda hızlıca kendine yer bulabilmektedir. Kürt demokratik siyasal hareketinin devrimci ilerici güçler üzerinde kurmaya çalıştığı baskın, hegemonik tutuma yönelik eleştiriler üzerinden sosyal şoven bir siyasal iklim beslenmektedir.

Devrimci tutum bir yandan açık bir tartışma ve ikna süreci yürütürken Kürt ulusunun hakları ve talepleri için verdiği mücadelenin yanında olmaktır. Bunu yaparken halkın taleplerinin ve devrimin gerekliliklerinin odağa konulması ise esas meselemiz olmalıdır.

1388

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar