Çarşamba Mayıs 8, 2024

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Düzenin, ideolojik-kültürel-politik hegemonyası her zamankinden daha güçlü. Bu durum, toplumsal yaşamda, sistemin tüm kir ve pasının en küçük gözeneklerde bile en çirkin haliyle karşımıza çıkmasını da beraberinde getiriyor. Sistem, AKP-MHP iktidarının yaşama geçirdiği politikalarla büyük bir çürüme ve dejenerasyonu topluma dayatıyor. Bu gerçeklik, TC tarihinde, parlamento sahnesinde kavramların, politikanın, söz ve eylem adına her şeyin içinin boş olduğunun bu kadar gözler önünde olduğu bir döneme de işaret ediyor.

2023 Mayıs seçimlerinde bu gerçeğin belki de en berrak ve de bayağı halini yaşadık. Geniş emekçi kitlelerin, işçi sınıfının, düzenin iki kliği arasında bir tercihe hem de son derece düşük bir profille, inandırıcılığı ve tutarlılığı da bir o kadar kendinden menkul bir politikayla angaje edildiği bir süreç yaşandı.

22 yıldır dümenin başındaki AKP-MHP faşist ittifakı, “muhalefet” karşısında yine el yükselterek, “ipi göğüsledi”. Egemen sınıf klikleri, yola AKP-MHP faşist bloku ile devam etme kararlılığını ortaya koydu. Bu süreç, CHP eliyle şişirilen sahte umutlar ve dev gibi büyüyen beklentilerle işletildi ve akabinde burjuva muhalefet cephesinden başlamak üzere geniş muhalif kesimlerin üzerinden adeta silindir gibi geçen bir umutsuzluk, yas ve karamsarlığın eşlik ettiği, yenilgi atmosferi açığa çıkarıldı.

Açık ki bu bir rastlantı veya seçim yarışında karşımıza çıkabilecek alelade bir seçenek değildi. Aksine başından beri, egemen sınıflar tarafından, rolleri dağıtılarak adım adım örülen bir sürecin sonucuydu. Gerçeğin başka bir yanını ise tüm bu süreci, gerçeği açıkça deşifre edebilecek, ortaya koyabilecek ve de değiştirebilecek, güçlü devrimci-demokratik bir alternatifin, devrimci bir odağın olmayışı oluşturmuştur.

Devrimci-komünist ve yurtsever hareketin ideolojik-politik ve örgütsel geriliği, hakim sınıf kliklerinin bu orta oyununu rahatlıkla sergilemesine imkân vermiştir.

İdeolojik ve politik çizginin doğruluğu özellikle de sınıf mücadelesinin görece gerilediği, kitle hareketinin de geri çekildiği dönemlerde kilit bir rol oynar. Örgütsel zayıflık veya daralma bu alandaki gerilemenin çarpanı olarak karşımıza çıkar.

Başka bir tabirle bu zemindeki ideolojik kafa karışıklığının örgütsel düzlemdeki karşılığı daha yıkıcı olur. Zira, örgütsel darlık ideolojik-politik perspektifin korunduğu durumda daha hızlı telafi edilebilecek, onarılabilecek bir kayıp veya hasardır.

Mayıs 2023 seçimleri, başta HDP (DEM Parti) olmak üzere devrimci ve yurtsever güçlerin bir bölümünün siyaseti, egemen sınıf klikleri arasındaki saflaşma ve hesaplaşma penceresinden okuduğu bir süreçti. Kitleler nezdinde Millet veya Cumhur İttifakı dışında bir başka seçeneğin olduğu gösteril(e)medi.

Devrimci, yurtsever güçlerde siyaset yapma biçimi ve tarzında ortaya çıkan bu kötü eğilim, toplumsal muhalefetin zayıflığının, bir şeylerin değişebileceğine olan inançtaki geriliğin etkisiyle daha çarpıcı bir şekilde karşılık buldu. Kuşkusuz burada asıl üzerinde durulması gereken odak, devrimci ve yurtsever güçlerin sürece yönelik ideolojik-politik yaklaşımlarıdır.

Devrimci direniş odağının, coğrafyamız sınırları içinde devrimci savaşımın önemli oranda güçten düştüğü bir gerçeklikte kitlelerin bu süreçten kendiliğinden etkileneceği açık iken devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin tutumu bunun karşısında bariyer ve set kuran bir karakter kazanmamıştır.

Geri çekilme dönemlerinde devrimci çizgi, kitleler nezdinde geçmişteki düzeyde sahiplenilmeyebilir. Kitleler düzenin yoğun kuşatması altındadır. Devrimci güçlerin etkisinin zayıfladığı, örgütlülüğün azaldığı dönemlerde bu etkinin büyüyeceği de açıktır.

Böylesi dönemler, bir yanıyla sınanma süreçleridir. Devrimci direniş dinamiklerinin görevi böylesi zamanlarda ilkelerden taviz vermeden esnek politikalarda, bağımsız devrimci çizgide ısrar etmek olmalıdır. 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde yaşama geçirilemeyen de budur.

Seçim sonrası, geniş muhalefet sahnesinde yaşanan ağır hezimet duygusu ve motivasyon kaybının, umutsuzluğun bunca büyümesinde bu tutumun etkisi büyük olmuştur.

Bağımsız, devrimci çizgide ısrar!

2024 yerel seçim süreci hasebiyle belli yanlarıyla kamuoyuna yansıyan kimi tartışmalar, bu bakışın hala yeterince tartışılmadığını, derinlikli bir ideolojik muhasebeden geçirilemediğini göstermektedir. Özelikle DEM Parti’den yansıyan gelişmeler buna işaret etmektedir.

Son birkaç yıldır HDP/DEM Parti’nin bileşenleri ve farklı platformlarda birlikte mücadele ettiği devrimci güçler, üçüncü (veya ikinci yol) yol olarak ifade edilen politikanın yaşama geçirilmesine dair bir tartışma, görüş ve öneride bulunmaktaydı. Ne var ki bu gerçekleşmemiş ve seçimlerde CHP’nin kazanacağı bir senaryoya yatırım yapılmıştır.

Bu sürece özellikle de yurtsever tabanın yaklaşımı eleştirel olmuştur. Geldiğimiz aşamada DEM Parti’nin Millet ve Cumhur İttifaklarıyla sürdürdüğü görüşme ve kimi müzakerelerin bu yaklaşıma uygun bir temelden gelişmediği açıktır. Hatırlanacağı üzere, 2019 seçimlerinde HDP’nin (DEM Parti) temel çıkış noktası, AKP’ye kaybettirmek üzerine olmuştur. Bu amaç o dönemde aday çıkarmayarak hasıl olmuştur.

Geldiğimiz aşamada ise kimi kısmi düzenlemeler karşılığında aday çıkararak CHP’ye kaybettirme yaklaşımı öne çıkmaktadır. Açık ki bu tutum, üçüncü yol politikası değildir. Belli bir siyasal ve kitlesel güce ulaşan bir hareketin belli görüşmeler, müzakereler yürütmesi elbette doğaldır. Ne var ki asıl olan, bu siyasetin, temel politika yapış tarzında ne düzeyde bir yer işgal ettiğidir. Başka bir değişle esasa denk düşüp düşmediğidir.

Tabanla yürütülen eleştiri-özeleştiri sürecinde öne çıkan vurgu, bağımsız devrimci bir çizgi izlemek gerektiği yönlüdür.

Görüşme ve müzakerelerin bu temel üzerinde yükselmesi, bu sürecin bir gereği olurdu. Görünen o ki, Kürt demokratik siyasal hareketi yerel seçimlerde özellikle de Batı’da aday çıkarıp çıkarmamayı, bu temelden öte, yürüttüğü müzakere ve kimi taleplerine yönelik tutum üzerinden tanımlamaktadır.

Bu yanıyla, Mayıs seçimlerinde “bir nefes almak” adına ortaya konulan siyasal çizgi şimdi de belli başlıklardaki kimi “kazanımlar” hedefiyle sürdürülmektedir.

Bununda 3. yol politikasıyla bir bağının olmadığı açıktır. Kürt ulusunun devrimci-demokratik mücadelesinin yanıbaşında olan dostlarının, siperdaşlarının sorumluluğu açık ideolojik mücadele yürütmektir. Elbette birlikte yürüyerek eleştirmek esas olandır.

Açık ki Türk hakim sınıfları demokratik Kürt hareketini, şeytanlaştırma, marjinalize etme ve yalnızlaştırma politikasını bir bütün olarak devreye sokmuştur. Çoğu zaman demokratik Kürt hareketinin eksik, hata ve yanlışları bu yönelimi besleyecek birer unsur haline getirilmektedir. İlerici, demokratik güçler korkutularak HDP/DEM Parti’den uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Kürt ulusal sorununda bilimsel, MLM bir analize ve duruşa sahip olmayan hareketlerin bu yönelimden etkilendiği açıktır.

Sosyal şovenizm, üstü örtülü Türk milliyetçiliği, bu saflarda hızlıca kendine yer bulabilmektedir. Kürt demokratik siyasal hareketinin devrimci ilerici güçler üzerinde kurmaya çalıştığı baskın, hegemonik tutuma yönelik eleştiriler üzerinden sosyal şoven bir siyasal iklim beslenmektedir.

Devrimci tutum bir yandan açık bir tartışma ve ikna süreci yürütürken Kürt ulusunun hakları ve talepleri için verdiği mücadelenin yanında olmaktır. Bunu yaparken halkın taleplerinin ve devrimin gerekliliklerinin odağa konulması ise esas meselemiz olmalıdır.

966

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar