Perşembe Mayıs 9, 2024

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Ekonomik krizin yanı sıra, Avrupa'da, Ukrayna üzerinden Rusya ile sürdürülen bir savaş var. Her geçen gün, NATO ve Rusya'nın doğrudan kafa kafaya gelmesinin an meselesi olduğunun alarmı verilmektedir. Ortadoğu'da ve Aden körfezindeki gelişmeler, yeni bir emperyalist savaşın hızlandırıcı rolünü oynamaktadır. Ve emperyalist Alman burjuvazisinin, yeni bir emperyalist savaşa  dolu dizgin hazırlandığını -başka göstergeler bir yana- savunma bakanı Pistorius'un ağzından dökülen; „Avrupa'da savaş fikrine yeniden alışmalıyız[1]  sözleriyle, ne istediklerini ve ne yaptıklarını hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıkladılar.

Ülkenin iç toplumsal dizaynı da buna göre hazırlanıyor. İç faşistleşme uzun süredir adım adım hazırlanmaktadır. Anti-demokratik ve faşizan yasalar peş peşe çıkarılmaktadır. Kitleler var olan hükümetten ve gidişattan oldukça hoşnutsuz. Yoksullaşma artmaktadır. Ve halkın yoksullaşmasının nedeni olarak; burjuva partileri tarafından, göçmenler gösterilmekte ve gerici kutuplaşma derinleştirilmektedir. Ve AfD (Almanya için Alternatif) gibi faşist partiler “kurtarıcı” olarak sahneye sürülmektedir.

Göçmensiz olmayacak olan bir ülke, göçmen düşmanlığı yapıyor. Hala iki milyon istihdam açığı olan ve göçmen işçiyi Almanya'ya çekmek için yasa çıkaran bir ülke,  öbür yandan göçmen düşmanlığı üzerinde toplumu savaşa hazırlamak istiyor. Göçmenler gittiği anda fabrikalar duracak. Ama istedikleri, demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlıyarak ve hatta yok ederek emperyalist tekeller için kar cenneti yaratmak ve emperyalist savaşa hızla hazırlanmaktır. Faşist bir iktidar geldiğinde göçmenleri gönderme değil, Naziler gibi zorla ölümüne fabrikalarda çalıştıracaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Kapitalist-emperyalist sistemde bunlar, birer anlık “deja vu”  -sistemin halüsinasyon geçirmesinden kaynaklanan bir anlık görüntü- olmayıp, yapısaldır, sistem varoldukça olacaktır.

2017 eylül'ünde AfD %13 oy alarak 94 milletvekili ile parlementoya girdiğinde; “Almanya'da Faşizm Resmileşti” başlıklı bir makale yazmıştım.

Ve şöyle demiştim:

Alman burjuvazisi, faşist örgütlenmelerin gelişmesi için, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici ve yanbancı düşmanı bir politika izlediler. Milyonlarca emekçinini karşısına; düşük ücretin, taşeronlaşmanın, kiralık işçiliğin, iki saatlik işlerde çalışmak zorunda oluşların nedenleri olarak,  “yabancıların çokluğunu” koyarak, faşist örgütlenmeleri, özelliklede AfD’yi alternatif olarak gösterdiler. Alman tekelci sermaye devleti, her fırsatta, işçileri devrimci-komünist örgütlenmelerden uzak tutulmasının politikasını izledi. Alman sermayesinin, dışardan işgücü “ithal” etmeye gereksinimi varken, bunu gizleyerek, en ağır koşularda çalıştırdıkları ve büyük bir sömürü baskısı altında çalıştırdıkları “yabancı” işçileri, Alman işçilerin düşmanı olarak göstermekten geri durmadılar. İşçileri işçilere karşı düşmanlaştırmanın politikasını izlediler.”[2]

AfD’nin Alman parlamentosuna girmesi, basit bir olay olarak değerlendirilemez. Gericilik daha da hızlanacak. Kutuplaşma ve yabancı düşmanlığı daha da gelişecek. Alman emperyalist burjuvazisi, bunları engelleme yerine daha ileriye götürme yönünde çaba harcayacaktır. AfD, bugüne kadar olduğu gibi, “küçük” , “önemsiz” ve “sağ popülist” olarak gösterilecek, ancak işçi sınıfına karşı burjuvazinin elinde gericileşmenin ve iç faşistleşmeyi artırmanın sopası olarak kullanılacaktır.

Ve Almanya artık 25 eylül 2017 öncesi gibi olmayacaktır. CDP-SPD ve diğer burjuva partileri el birliği ile faşizmi işçi sınıfının karşısına koydular.”

“İşçi sınıfı gericileşmenin ve faşistleşmenin önüne geçmek için harekete geçemezse, işçi sınıfını ve ezilen halkları iyi günlerin beklemediğini söylemek pesimist bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü, şu anda dünyada emperyalist savaş tamtamları çalıyor ve “savaşa hazırlan” çan sesleri ise giderek hızlanıyor. Alman seçim sonuçlarını  bir de bu açıdan değerlenidirmek gerekiyor.”

2017 yılında yapılan bu değerlendirme, bugün yaşanan gelişmelerin önceden görülmesidir. Alman tekelci devletinin gerçek politikasının bu olduğu ve bu politikaya karşı kitlelerin büyük kalkışmaları olmadan değiştirmeyecekleri ve AfD gibi bir faşist partiyi iktidara getirecekleri çok açıktır.

Birinci emperyalist dünya savaşın peşinden İtalya'da faşizmin yükselmesi, bir süre sonra Almanya'da faşizmi iktidara getirdi. Bugün de İtalya'da faşist bir hükümet iktidardadır. Almaya'da AfD'nin iktidara gelmesi, bütün Avrupa ülkelerinde faşist partilerin iktidara yerleşmelerinin ön motoru olacaktır.

AfD ve bir çok işadamı ve tescilli Nazi faşistlerinin 2023 Kasım ayı içinde yaptıkları gizli toplantıda[3] alınan kararlar, işin savsaklanabilir yanın olmadığını, faşizmin planlarının hazır olduğunu net olarak ortaya koydu. Özellikle göçmenlere yönelik alınan kararlar korkutucudur ve aslında aynı kararları şu anda kendilerini “demokrasi savunucusu” gösteren hükümet de aldı.  Yani, nazilerin gizli toplantıda aldığı kararlar ile SPD, Yeşiller ve FDP koalisyonundan oluşan hükümetinde farklı bir yönelimi yoktur. Bu da, Alman tekelci burjuvazinin ne yapamak istediğinin ve başta işçi sınıfı olmak üzere anti-faşist güçleri ezebilirse neler yapabileceğinin açık kanıtıdır.

Almanya'da AfD'nin gerçek faşist yüzünü teşhir eden ve işçi sınıfına anlatmaya çalışan esas olarak Almanya Marksist-Leninist Partisi (MLPD) idi. Almanya işçi sınıfının partisi olan MLPD, AfD'yi teşhir eden, onun faşist yüzünü ortaya çıkaran bir çok broşür ve bildiriler yayınladı. Ve Almanya tekelci burjuva hükümetinin iç faşistleşmeyi geliştirdiğini yazdı. Ve bütün ilerici ve anti-faşist örgütlere, sendikalara birlikte hareket etme çağrısı yaptı. Alman tekelci burjuvazisi ise, küçük burjuva sol anarşit örgütlenmeleri MLPD'nin üzerine saldı, miting alanlarında bayraklarını yasaklamaya ve bilgilendirme ve tanıtım standtlarına saldırılar düzenlediler. Elbette, MLPD'yi kitlelerden izole etmeyi başaramadıkları, 20-21 Ocak 2024 tarihinde 1,5 milyonu aşkın kitlelerin anti-faşist gösterilere katılmasında görüldü. MLPD'nin bayrakları miting alanlarında dalgalandı ve bildirileri kitlelere ulaştı.

Komünist ve tüm anti-faşist güçlerin, yaklaşan emperyalist savaş ve faşizme karşı zaman geçirmeden birlikteliklerini güçlendirmeleri acilen zorunludur. Burjuva anti-faşizmin kuyruğuna takılmak değil, gerçekten anti-faşist mücadele yürütecek komünistlerin saflarında birleşmeleri ve de onlarla birlikte hareket etmeleri faşizme karşı mücadeleyi daha da güçlendirecektir. Özellikle Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen örgütleri bu konuda daha bir sorumlu ve örgütlü hareket etmelidir. Çünkü, faşist AfD ve Alman tekelci burjuvazisinin planı, öncelikle Türkiye'li göçmenleri hedef almaktadır. Var olan hükümeti oluşturan partiler, faşizmin önleyicisi değil, tersine faşizmi güçlendiren ve anti-faşist kitleleri pasifize etmeye çalışan partilerdir. Bu partilerin “ant-faşist” söylemleri sahtedir ve emperyalist savaş hazırlıkları yapan partilerden “anti-faşist” duruş beklemek kitleleri oyalamak ve faşizmin kucağına itmek demektir.

Almanya'daki büyük ve etkili sendikalarda SPD etkindir. Buna rağmen sendikalar anti-faşist mücadelenin içine çekilmek için tabandan zorlanmalıdır. Die Linke (Sol Parti), reformist ve faşizme karşı çıkan tüm kesimler, anti-faşist mücadelenin içine çekilmelidir. Özelikle komünist ve ilerici kesimlerin oluşturduğu Enternasyonal Birlik (İnternational Büdnis) daha da güçlendirilmelidir. Faşizme karşı mücadele birlikteliği, başta AB ülkeleri olmak üzere bütün Avrupa ülkelerini kapsayacak düzeye çıkarılmalı ve dayanışmalar güçlendirilmelidir.

Faşist hazırklıkları, emperyalist savaş hazırlıklarını geniş kitller önünde teşhir ve tecrit edilebilir. Burjuvazi her ulusal kimlik üzerinden işçileri birbirine kırdırmaya ve gerici kutuplaştırmayı derinleştirmeye çalışacaktır. Alman işçi sınıfı ve emekçileri faşizmi ilk defa yaşamıyor. Birincisini acılarını üzerinden hala atabilmiş değildir. Bu nedenle de işçi sınıfı faşizme karşı çıkacaktır. Alman işçi sınıfı ve göçmen işçi sınıfının kaderi aynıdır ve birlikte örgütlenerek faşizme karşı mücadele etmelidirler.

24.01.2024

Bugün anti-faşist mücadelenin temel sloganı:

AfD derhal kapatılsın!

Almanya'da tüm faşist örgütlenmeler ve faşist propagandalar yasaklansın!

Gerçek Kurtuluş Sosyalizmdedir!

Sosyalizm İçin İleri!

[1]    https://www.dw.com/tr/alman-bakan-avrupada-sava%C5%9F-fikrine-yeniden-al%C4%B1%C5%9Fmal%C4%B1y%C4%B1z/a-67253718    30.10.2023

[2]    https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/fasizm-almanyada-resmilesti   25.09.2017

[3]    https://correctiv.org/aktuelles/neue-rechte/2024/01/10/almanyaya-karsi-gizli-plan/

 

1104

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar