Çarşamba Mayıs 8, 2024

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Ekonomik krizin yanı sıra, Avrupa'da, Ukrayna üzerinden Rusya ile sürdürülen bir savaş var. Her geçen gün, NATO ve Rusya'nın doğrudan kafa kafaya gelmesinin an meselesi olduğunun alarmı verilmektedir. Ortadoğu'da ve Aden körfezindeki gelişmeler, yeni bir emperyalist savaşın hızlandırıcı rolünü oynamaktadır. Ve emperyalist Alman burjuvazisinin, yeni bir emperyalist savaşa  dolu dizgin hazırlandığını -başka göstergeler bir yana- savunma bakanı Pistorius'un ağzından dökülen; „Avrupa'da savaş fikrine yeniden alışmalıyız[1]  sözleriyle, ne istediklerini ve ne yaptıklarını hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıkladılar.

Ülkenin iç toplumsal dizaynı da buna göre hazırlanıyor. İç faşistleşme uzun süredir adım adım hazırlanmaktadır. Anti-demokratik ve faşizan yasalar peş peşe çıkarılmaktadır. Kitleler var olan hükümetten ve gidişattan oldukça hoşnutsuz. Yoksullaşma artmaktadır. Ve halkın yoksullaşmasının nedeni olarak; burjuva partileri tarafından, göçmenler gösterilmekte ve gerici kutuplaşma derinleştirilmektedir. Ve AfD (Almanya için Alternatif) gibi faşist partiler “kurtarıcı” olarak sahneye sürülmektedir.

Göçmensiz olmayacak olan bir ülke, göçmen düşmanlığı yapıyor. Hala iki milyon istihdam açığı olan ve göçmen işçiyi Almanya'ya çekmek için yasa çıkaran bir ülke,  öbür yandan göçmen düşmanlığı üzerinde toplumu savaşa hazırlamak istiyor. Göçmenler gittiği anda fabrikalar duracak. Ama istedikleri, demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlıyarak ve hatta yok ederek emperyalist tekeller için kar cenneti yaratmak ve emperyalist savaşa hızla hazırlanmaktır. Faşist bir iktidar geldiğinde göçmenleri gönderme değil, Naziler gibi zorla ölümüne fabrikalarda çalıştıracaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Kapitalist-emperyalist sistemde bunlar, birer anlık “deja vu”  -sistemin halüsinasyon geçirmesinden kaynaklanan bir anlık görüntü- olmayıp, yapısaldır, sistem varoldukça olacaktır.

2017 eylül'ünde AfD %13 oy alarak 94 milletvekili ile parlementoya girdiğinde; “Almanya'da Faşizm Resmileşti” başlıklı bir makale yazmıştım.

Ve şöyle demiştim:

Alman burjuvazisi, faşist örgütlenmelerin gelişmesi için, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici ve yanbancı düşmanı bir politika izlediler. Milyonlarca emekçinini karşısına; düşük ücretin, taşeronlaşmanın, kiralık işçiliğin, iki saatlik işlerde çalışmak zorunda oluşların nedenleri olarak,  “yabancıların çokluğunu” koyarak, faşist örgütlenmeleri, özelliklede AfD’yi alternatif olarak gösterdiler. Alman tekelci sermaye devleti, her fırsatta, işçileri devrimci-komünist örgütlenmelerden uzak tutulmasının politikasını izledi. Alman sermayesinin, dışardan işgücü “ithal” etmeye gereksinimi varken, bunu gizleyerek, en ağır koşularda çalıştırdıkları ve büyük bir sömürü baskısı altında çalıştırdıkları “yabancı” işçileri, Alman işçilerin düşmanı olarak göstermekten geri durmadılar. İşçileri işçilere karşı düşmanlaştırmanın politikasını izlediler.”[2]

AfD’nin Alman parlamentosuna girmesi, basit bir olay olarak değerlendirilemez. Gericilik daha da hızlanacak. Kutuplaşma ve yabancı düşmanlığı daha da gelişecek. Alman emperyalist burjuvazisi, bunları engelleme yerine daha ileriye götürme yönünde çaba harcayacaktır. AfD, bugüne kadar olduğu gibi, “küçük” , “önemsiz” ve “sağ popülist” olarak gösterilecek, ancak işçi sınıfına karşı burjuvazinin elinde gericileşmenin ve iç faşistleşmeyi artırmanın sopası olarak kullanılacaktır.

Ve Almanya artık 25 eylül 2017 öncesi gibi olmayacaktır. CDP-SPD ve diğer burjuva partileri el birliği ile faşizmi işçi sınıfının karşısına koydular.”

“İşçi sınıfı gericileşmenin ve faşistleşmenin önüne geçmek için harekete geçemezse, işçi sınıfını ve ezilen halkları iyi günlerin beklemediğini söylemek pesimist bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü, şu anda dünyada emperyalist savaş tamtamları çalıyor ve “savaşa hazırlan” çan sesleri ise giderek hızlanıyor. Alman seçim sonuçlarını  bir de bu açıdan değerlenidirmek gerekiyor.”

2017 yılında yapılan bu değerlendirme, bugün yaşanan gelişmelerin önceden görülmesidir. Alman tekelci devletinin gerçek politikasının bu olduğu ve bu politikaya karşı kitlelerin büyük kalkışmaları olmadan değiştirmeyecekleri ve AfD gibi bir faşist partiyi iktidara getirecekleri çok açıktır.

Birinci emperyalist dünya savaşın peşinden İtalya'da faşizmin yükselmesi, bir süre sonra Almanya'da faşizmi iktidara getirdi. Bugün de İtalya'da faşist bir hükümet iktidardadır. Almaya'da AfD'nin iktidara gelmesi, bütün Avrupa ülkelerinde faşist partilerin iktidara yerleşmelerinin ön motoru olacaktır.

AfD ve bir çok işadamı ve tescilli Nazi faşistlerinin 2023 Kasım ayı içinde yaptıkları gizli toplantıda[3] alınan kararlar, işin savsaklanabilir yanın olmadığını, faşizmin planlarının hazır olduğunu net olarak ortaya koydu. Özellikle göçmenlere yönelik alınan kararlar korkutucudur ve aslında aynı kararları şu anda kendilerini “demokrasi savunucusu” gösteren hükümet de aldı.  Yani, nazilerin gizli toplantıda aldığı kararlar ile SPD, Yeşiller ve FDP koalisyonundan oluşan hükümetinde farklı bir yönelimi yoktur. Bu da, Alman tekelci burjuvazinin ne yapamak istediğinin ve başta işçi sınıfı olmak üzere anti-faşist güçleri ezebilirse neler yapabileceğinin açık kanıtıdır.

Almanya'da AfD'nin gerçek faşist yüzünü teşhir eden ve işçi sınıfına anlatmaya çalışan esas olarak Almanya Marksist-Leninist Partisi (MLPD) idi. Almanya işçi sınıfının partisi olan MLPD, AfD'yi teşhir eden, onun faşist yüzünü ortaya çıkaran bir çok broşür ve bildiriler yayınladı. Ve Almanya tekelci burjuva hükümetinin iç faşistleşmeyi geliştirdiğini yazdı. Ve bütün ilerici ve anti-faşist örgütlere, sendikalara birlikte hareket etme çağrısı yaptı. Alman tekelci burjuvazisi ise, küçük burjuva sol anarşit örgütlenmeleri MLPD'nin üzerine saldı, miting alanlarında bayraklarını yasaklamaya ve bilgilendirme ve tanıtım standtlarına saldırılar düzenlediler. Elbette, MLPD'yi kitlelerden izole etmeyi başaramadıkları, 20-21 Ocak 2024 tarihinde 1,5 milyonu aşkın kitlelerin anti-faşist gösterilere katılmasında görüldü. MLPD'nin bayrakları miting alanlarında dalgalandı ve bildirileri kitlelere ulaştı.

Komünist ve tüm anti-faşist güçlerin, yaklaşan emperyalist savaş ve faşizme karşı zaman geçirmeden birlikteliklerini güçlendirmeleri acilen zorunludur. Burjuva anti-faşizmin kuyruğuna takılmak değil, gerçekten anti-faşist mücadele yürütecek komünistlerin saflarında birleşmeleri ve de onlarla birlikte hareket etmeleri faşizme karşı mücadeleyi daha da güçlendirecektir. Özellikle Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen örgütleri bu konuda daha bir sorumlu ve örgütlü hareket etmelidir. Çünkü, faşist AfD ve Alman tekelci burjuvazisinin planı, öncelikle Türkiye'li göçmenleri hedef almaktadır. Var olan hükümeti oluşturan partiler, faşizmin önleyicisi değil, tersine faşizmi güçlendiren ve anti-faşist kitleleri pasifize etmeye çalışan partilerdir. Bu partilerin “ant-faşist” söylemleri sahtedir ve emperyalist savaş hazırlıkları yapan partilerden “anti-faşist” duruş beklemek kitleleri oyalamak ve faşizmin kucağına itmek demektir.

Almanya'daki büyük ve etkili sendikalarda SPD etkindir. Buna rağmen sendikalar anti-faşist mücadelenin içine çekilmek için tabandan zorlanmalıdır. Die Linke (Sol Parti), reformist ve faşizme karşı çıkan tüm kesimler, anti-faşist mücadelenin içine çekilmelidir. Özelikle komünist ve ilerici kesimlerin oluşturduğu Enternasyonal Birlik (İnternational Büdnis) daha da güçlendirilmelidir. Faşizme karşı mücadele birlikteliği, başta AB ülkeleri olmak üzere bütün Avrupa ülkelerini kapsayacak düzeye çıkarılmalı ve dayanışmalar güçlendirilmelidir.

Faşist hazırklıkları, emperyalist savaş hazırlıklarını geniş kitller önünde teşhir ve tecrit edilebilir. Burjuvazi her ulusal kimlik üzerinden işçileri birbirine kırdırmaya ve gerici kutuplaştırmayı derinleştirmeye çalışacaktır. Alman işçi sınıfı ve emekçileri faşizmi ilk defa yaşamıyor. Birincisini acılarını üzerinden hala atabilmiş değildir. Bu nedenle de işçi sınıfı faşizme karşı çıkacaktır. Alman işçi sınıfı ve göçmen işçi sınıfının kaderi aynıdır ve birlikte örgütlenerek faşizme karşı mücadele etmelidirler.

24.01.2024

Bugün anti-faşist mücadelenin temel sloganı:

AfD derhal kapatılsın!

Almanya'da tüm faşist örgütlenmeler ve faşist propagandalar yasaklansın!

Gerçek Kurtuluş Sosyalizmdedir!

Sosyalizm İçin İleri!

[1]    https://www.dw.com/tr/alman-bakan-avrupada-sava%C5%9F-fikrine-yeniden-al%C4%B1%C5%9Fmal%C4%B1y%C4%B1z/a-67253718    30.10.2023

[2]    https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/fasizm-almanyada-resmilesti   25.09.2017

[3]    https://correctiv.org/aktuelles/neue-rechte/2024/01/10/almanyaya-karsi-gizli-plan/

 

1091

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar