Salı Mayıs 28, 2024

Amed Zindanı eski tutsaklarından M. USTA: “Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!”

Amed 5 Nolu Zindanı’nda insanlık dışı işkencelere maruz kalan ama buna karşın devrimci direnişinden ve daha sonra da komünist hareket içerisinde örgütlü mücadelesinden taviz vermeyen M. USTA, Özgür Gelecek bürolarının gasp ve çalışanlarının darp edilmesine karşı yazdı: Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. (...) Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. (...) Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir.”

 

Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!

Çok zor bir süreçten geçiyoruz. Egemen sınıfların ezilenlere ve onların sınıf bilinçli örgütlerine, demokratik kurumlarına dönük saldırıları her yeni gün, geçen günü aratıyor. Egemen sınıf sözcüleri “gerillayı yok etmekten” söz ediyorlar. Ve hedeflenen yaşadığımız topraklarda bir çöl sessizliği yaratmaktır. Elbette ki bunu başaramayacaklardır. Bunu onlar da biliyor. Ama ilerici-devrimci güçlere verebilecekleri her türlü zarardan da kaçınmayacaklardır. Kürt siyasetçilerine dönük yapılan yoğun tutuklamalar, sokak gösterilerinin yasaklanması, her farklı sesin, söylemin suç sayılması, yarına dair neler yapabilecekleri konusunda bize somut veriler sunmaktadır.

Tüm bu saldırılara karşı oluşan, oluşturulmaya çalışılan direniş cephesinin merkezinde yurtsever devrimci Kürt güçleri vardır. Kürt kurumlarına daha çok saldırıların yapılmasının nedeni de budur. Ama şu da bir gerçek ki, TC'nin hiçbir farklı sese, muhalif veya alternatif devrimci oluşuma tahammülü yoktur. Ezilenlere karşı yok et-sustur karşı devrimci siyaseti izlenmektedir.

Mevcut durumda bu saldırıları püskürtecek temelde geniş emekçi yığınları kapsayan güçlü devrimci bir merkez de söz konusu değildir. Diğer bir anlatımla bugün ne güçlü devrimci bir dalgadan söz edebiliriz ne de genel manada gelişen bir kitle hareketinden. Hiç kuşkusuz devrimci kitle hareketlerindeki bu gerilemeler geçicidir. Yaşanan ekonomik kriz, gün geçtikçe artan işsizlik, sınırlı olan demokratik hak ve ögürlüklerin giderek sıfırlanması, yaşadığımız toprakların adeta bir hapishaneye dönüştürülmesi, ezilen yığınların direnme hakkını kullanması için nesnel koşulların daha da olgunlaşmasına yol açıyor. Buna inanmalıyız. Sürece de bu bilinçle yaklaşmalıyız.

Görmemiz ve anlamamız gereken diğer bir gerçekse tüm bu görevler tek tek hareketlerle başarılacak görevler değildir. Her koşulda birleşik devrimci bir güce-ittifaklara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın varlığına dikkat çekmek, esas olarak kendi gücümüze dayanma ilkesini yadsımak anlamına gelmez. Bilakis içinden geçmekte olduğumuz sürecin özgünlüğünü daha doğru bir tarzda kavrama anlamına gelir. Bu bir.

İkincisi, bu görevlerimizi asgari düzeyde yerine getirmenin yolu, iç bütünlüğümüzü sağlamaktan geçer. Ne yazık ki bugün içte parçalı bir duruş söz konusudur. Karşı karşıya olduğumuz saldırılar ve mevcut sorunlarımızın çapı böylesi bir tabloyu kaldıramaz. Bunda ısrar, tasfiyecilikte ısrardır. Bunda ısrar, partinin birliğini parçalamakta ısrardır. Dahası bu tablo, bu ruh hali ortaya devrimci bir enerji de çıkarmaz. Bilakis var olanı da tüketir. Tüm arkadaşların bu gerçeği görmesi gerekir.

 

Bu gerçeği göremeyen arkadaşlar, dergi bürolarına saldırdılar!

Yapı içinde hukuksal anlamda çıkan sorunların esas kaynağı irade tarafından yetkilendirilen ve yetki süreleri dolan bazı arkadaşların bu görevi yeniden iradeye teslim etmemelerinden kaynaklanıyor. Kuşkusuz bu sadece işin hukuksal boyutudur. Yaşanan tüm bu tartışmalar, ideolojik-siyasal bir zeminden soyutlanamaz. Bakış açısında ortaya çıkan farklılaşmalar görmezlikten gelinemez. Elbette ki bu kapsamlı bir meseledir. Burada esas olarak iki ana nokta üzerinde duracağım.

Yapı içinde yaşanan sorunlar artık herkes tarafından bilinmektedir. Bilinen bir başka gerçekse, tüm bu yaşananlara rağmen tartışmaları iç zemine çekmek ve mevcut olan krizden nasıl çıkılacağı sorularına cevap arayan, çözüm önerileri sunan yaklaşımların varlığıydı. Her ne kadar kimi arkadaşlar nezdinde yıkıcı tutumlar sürdürülse de, bunlara karşı ortaya konulan yapıcı tutumlar da mevcuttu. Dahası kimi arkadaşlarımız, koşullardan kaynaklı bu tartışmalara gerektiği düzeyde katılamamışlardır.

Anlaşılan o ki, devrimci bir yayının bürolarına yapılan saldırılar, mevcut çelişkileri daha da derinleştirme, var olan çözüm çabalarını da tümden engelleme girişimidir. Bu saldırılar, güçler, birleşin değil, herkes yerini belirlesin mesajını içermektedir. Haklı olarak şu soru sorulmak zorundadır. Nedir bu aceleniz arkadaşlar? Bu aceleci tutumunuzun temelinde devrimci kaygılar da yok. Deyim yerindeyse devrimci hareket bugün kıl köprüsü üzerinde yürüyor. Bu tür girişimlerle mevcut durumun daha da tahrip edildiğini ve bir bütün olarak devrimci harekete zarar verildiğini anlamak için fazla bir çabaya da gerek yoktur. Öncelikle tüm arkadaşların bu gerçekleri görmesi gerekir.

Arkadaşlar bugün açısından, dürüst bir devrimci ve yoldaş olmak bir tarafa dahil olmak değildir. Bugün yoldaş olmak, bu mücadelede en büyük değerimiz olan -kimden gelirse gelsin- arkadaşlarımıza yapılan saldırılara karşı net bir duruşa sahip olmaktır. Bunu yapanlardan hesap sormaktır. Samimi bir şekilde özeleştiri yapmalarına davet etmektir. Bu hesap sorulmazsa çaresizlik içinde çare arayan bu arkadaşlarımızın yeni hatalar yapması kaçınılmazdır. Çünkü doğru çözümler-çareler, karşı karşıya olduğumuz sorunları soğukkanlı ve mantıklı bir tarzda çözmeyi emreder. Görünen o ki, bu arkadaşlarımız an itibariyle bu iklimde yaşamıyorlar. O zaman şu gerçekleri hatırlatmalıyız: Bu saldırgan pratikler devrimci saflarda güvensizliği ve umutsuzluğu derinleştiren pratiklerdir. Bu pratikler halkın davasına değil, karşı devrim cephesine hizmet eden pratiklerdir. Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Her şeyden önce devrimcilere karşı, devrimci olmayan yöntemleri izlemek ne zamandan beri değerleri korumanın bir aracı oldu? Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. Elbette ki kişisel hırsın, öfkenin, hayal kırıklığının veya aklı firarda olan kafaların bu gerçekleri bir anda görmesi zor. Lakin unutmamak gerekir ki, bu gerçekleri görecek epeyce devrimci kafa var. ve anlatılmaya çalışılan masallara da karınları da tok. Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir. Anlaşılan o ki; siz değer derken, bilgisayarları ve binanın içinde bulunan diğer malzemeleri anlıyorsunuz. Kaldı ki orada olan tüm malzemeler emekçi halkımızın, bu davaya gönül veren insanların sundukları yardımlarla alınmıştır. Gönüllü bir temelde sunulan yardımlara zorla el koymaya çalışmanız, en başta onların emeklerine karşı yapılmış bir saygısızlıktır.

Hiç kuşkusuz mücadelede samimi olan herkes sizin o el koyduğunuz ya da koymaya çalıştığınız araçları bulur. Yeni binalar kiralar. Ve yoluna devam eder. Yani gerçek manada adanmış yürekler için onlara ulaşmak çok da zor değildir.

Burada asıl kaybeden devrimci hukukla-ahlakla bağdaşmayan bu pratiklere yön veren kafalardır. Devrimci ahlakın-hukukun kirlendiği-kirletildiği yerde zaten kaybedilmiştir.

Bu konuda tarihi tecrübelerimizi de bilmiyorsunuz? Geçmişte devrimci saflarda yaşanan bu türden olumsuz pratiklere karşı net bir duruş sergileyen bir geleneğin temsilcisiyiz. Zaman zaman bu ve benzeri konularda yapı içinde ortaya çıkan olumsuz eğilimlere karşı da tutum alınmaktan geri durulmamıştır.

Haklı olarak yine sormak zorundayız. Ya geçmişte izlediğimiz çizgi doğrudur ya da bugün sizin yaptıklarınız. Hiç kuşkusuz içinde bir dizi yetersizlikler taşısa da, doğru olan bugüne kadar izlenen çizgidir. Mahkum edilmesi gereken sizin bugünkü tutumunuzdur.

Sonuç olarak, devrimci bir yayının bürolarına yapılan baskınlar ya da baskın girişimleri, bir süreden berider hem hukuksal boyutta hem de somut bazı sorunlar-siyasal gelişmeler karşısında sergilenen olumsuz tutumların bir devamıdır.

Tüm bu yaşananlarda esas olarak sorumlu olan da, merkezi düzeyde “yetkili” olduklarını iddia eden arkadaşlardır. Hala bu sorunları çözme iddiasında bulunmaları da, eğer bir şaka değilse, bugüne kadar yaşananlardan hiçbir şey anlamamaktır. Objektif olarak kendilerini iradeye dayatmaktır. Bu tutum da kabul edilemez.

 

M. USTA (Amed Zindanı eski tutsaklarından)

Mart 2017 

46647

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Sosyalist Güç Birliği Kimin Tarafında?

Sosyalist Güç Birliği 20 Ağustos günü kuruluşunu deklare etti. Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin oluşturduğu ve seçim takvimine ayarlı olduğu açık olan Birlik, kamuoyuna duyurduğu deklarasyonda kuruluş amaçlarını beş madde halinde sıraladı.

Kabaca özetlersek Güç Birliği; eleştirilerinin merkezine R.T.Erdoğan  şahsında “Tek Adam Rejimi”ni koyuyor. Bu rejimin dinci gericilik temelinde inşa edildiğini dile getirerek buradan hareketle bir laiklik savunusu yapıyor.

Harekete Geç, Kavganın Öznesi Ol

Zorluk ve fırsatların iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Ortaya çıkan fırsatlardan yararlandığımız oranda bu zorlukları aşabiliriz.

Bugün geniş yığınlarda iktidara karşı tepkinin giderek artması, değişim için yüksek sesle dile getirilen itirazların-soruların çoğalması sınıf savaşımını geliştirme bakımından fırsatlar içermektedir.

Ermeni kaldı mı? (Nubar OZANYAN)

12 Eylül’ü 13 Eylül’e bağlayan gece Azerbaycan işgalci ordusu, arkasına ve yanına aldığı TC ordusuyla birlikte Ermenistan topraklarına saldırı başlattı. Birçok sivil yerleşim yeri bombalandı.

Militana Mektuplar…(2)

Merhaba tekrardan…

Yanı başımızda sürüp giden çekişmeli hayatımızdan biriktirdiğimiz anlardan seslenebiliyoruz ancak. Sesimiz ulaşıyorsa korkmaya ve umutsuzluğa kapılmaya gerek yok, tohum mutlaka filizlenmeye yüz tutar.

Hayatımıza geri dönüp bir bakmaya ne dersin. Korkularımızın mı cesaretimizin mi baskın olduğunun muhasebesini yaptığımızda ne görürüz?

İnsan dediğimiz canlı varlık her ikisini birlikte yaşar diyalektiğin gereği olarak. Korkularımız, bastırılmış öfkelerin dışa vurumuna götürür bizi. Burada cesaret denilen olgu karşımıza çıkar.

Tanrıyı Ette Bulma

Demek... öyle...

Dolly...

Dolly...

Bastır etleri leyla.

Çevir mangalı leyla.

Bir daha mı dünyaya geleceğiz leyla.

Bir daha mı dünyaya geleceğiz leyla.

Ha... ki.... ko.... ko...

Ha... ki.... ko.... ko...

Koltuk sallanıyor... koltuk...

Dolly...

Dollyyy...

Nerdesin kız?

Seni gidi kopya koyun.

Nerdesin?

Korkma kız....

Robotları artı değer üretemi içerisinde saymadılar diye yünlü yoldaşlarımızı yiyecek halimiz yok ya...

Ha... ki.... ko.... ko

Ha... ki.... ko.... ko

Emperyalizm Belli Ülke ve Uluslara Mı Özgü?1

Emperyalizm,  kapitalizme özgü bir olaydır. Kapitalizm öncesi emperyalizm yoktu ve toplumlar kapitalizme geçtiğinde, önce serbest rekabetçi kapitalizmle ve peşinden, kapitalizmin gelişmesi ve uluslararası yönünün daha fazla öne çıkmasıyla emperyalizmle tanıştı.

Biz bize benzemeyiz! [ismail cem özkan]

Kemalist arkadaşlar bazı sosyalistlerin kendileri gibi hayata baktığını ve yorumladıklarını gördükçe, duydukça diyorlardır “biz sosyalistiz herhalde!”... Ama Marksizimi bilen, onun düşünce yöntemini içselleştirmiş biri asla Kemalist olamaz ve hayata Kemalist gibi bakamaz, çünkü durdukları nokta farklı. Kemalistler burjuva ve sermaye bakış açısından devleti kutsallaştırıp, onu yaşatmak için düşünce yöntemini çizer, sosyalist ya da Marksistler ise tam tersidir, devleti “sönümlendirecek” işçi devleti kurmayı, yani işçi sınıfı ve mazlumların bakış açısına sahiptir...

Örgütlenme, Özgürleşme Ve Devrimin Güncelliği[1]

 

 

“İnsanlara şunu söylüyoruz:

Yalancıların maskelerini kaldırın,

körlerin gözlerini açın!”[2]

 

Sürdürülemez kapitalist çılgınlık şahsında, “Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!”[3] betimlenmesindeki bir hâl-i pür melal ile yüzleşiyoruz.

Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur

Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Sayfalar