Pazar Mayıs 19, 2024

ANALİZ | Kim Geri Adım Attı?

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

AİHM aylar önce S. Demirtaş ve O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti. AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan O. Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş’la ilgili kararlar açıklanmış ve TC’nin talep edilenleri yerine getirmemesi halinde yasal sürecin başlatılacağını resmi kanallarla duyurmuştu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar S. Demirtaş ve O. Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyordu.

18 Ekim 2021 tarihinde de ABD, Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç büyükelçilikleri; ”AİHM’nin bu husustaki kararları doğrultusunda O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz” diye ortak bir açıklama yaptılar.

Büyükelçilerin bu açıklamasıyla ilgili R.T.Erdoğan, Afrika gezisinden dönerken uçakta yandaş gazetecilerin sorusuna yanıt olarak; “Söyledim, Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” yönlü bir açıklama yaptı.

Yine 23 Ekim’de Eskişehir’de yaptığı bir toplu açılış töreninde de; “Yatıp kalkıyorlar, Kavala, Kavala. Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi. 10 Büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığına geliyor. Bu ne terbiyesizliktir ya? Siz burayı ne zannediyorsunuz? Burası Türkiye, Türkiye! Burası zannettiğiniz gibi kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye burası. Burada kalkıp da Dışişlerine gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. Bu 10 tane Büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Zira bunlar Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” açıklamasında bulundu. Konuşmasında aynı zamanda S. Demirtaş ile birlikte Başak Demirtaş’ı da hedef alarak cinsiyetçi, ayrımcı politikasını sürdürdü hatta “yargının bağımsız olduğu” iddiasında bile bulundu.

Burada hemen değinmemiz gereken şudur; Türkiye’nin de imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarının TC yasalarından üstün olduğunu AKP hükümeti 2004 yılında Anayasanın 90. maddesinde yaptığı değişiklikle kabul etmiştir.

23 Ekim’de RTE’nin 10 Büyükelçiyi ”istenmeyen adam” ilan etmesi ve Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini açıklamasına rağmen, dışişleri bürokrasisi, 25 Ekim’de gerçekleştirilen kabine toplantısına kadar hiçbir işlem yapmadı. Bundan dolayı bu kabine toplantısının gündemlerinden biri de bu büyükelçilerin sınır dışı edilmeleri olacaktı.

 

Erdoğan’a can simidi…

Toplantının gerçekleştiği süreçten kısa bir süre önce ABD Türkiye Büyükelçiliği’nde kısa bir açıklama yapıldı. Hemen ardından da TC kaynaklarından, 10 büyükelçi ve sınır dışı edilmeleriyle ilgili görüşmelerin yapıldığı sırada büyükelçilerin Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine gönderme yaparak “geri adım attıkları” ve bundan dolayı da ortamın yumuşatıldığı bilgisi basına sızdırıldı. RTE’nin de yumuşamadan memnun kalarak dışişleri çalışanlarının da verdiği bilgi doğrultusunda sınır dışı kararından vazgeçtiği duyuruldu.

Havuz medyası hemen büyükelçilerin geri adım attığı başlığını bir zafer edasıyla sunmaya başladı.

Çok geçmeden bu “geri adım atma” aldatmacasının bir çeviri oyunu olduğu açığa çıktı. ABD elçiliğinden İngilizce ve Türkçe yapılan açıklamanın İngilizce’sinde; ”Biz Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uyumlu olmayı sürdürüyoruz’‘ ifadesi kullandıkları ancak bunu Türkçe’ye çevirdiklerinde “41. Maddeye bağlı olacağımızı teyit ediyoruz” anlamında bir ifade kullandıkları anlaşıldı. Kısacası emperyalistler bir kez daha RTE’ye can simidi olacak bir manevra gerçekleştirdiler. TC kaynakları bu oyuna hemen atladılar ve büyükelçilerin “geri adım” attığını propaganda etmeye başladılar. RTE ve havuz medyası sürekli olarak yaptıkları gibi olguları saptırmaya devam etti. RTE de ”bugün Büyükelçilerden yapılan açıklamayla yanlışlıklardan geri dönülmüştür” açıklaması yaptı.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, R.T.Erdoğan’ın açıklamalarını ”not ettiklerini” belirtirken O. Kavala hakkında 18 Ekim’de yapılan açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu söyledi.

AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı ve eski diplomat emekli Büyükelçi Yaşar Yakış ise durumu ”Aslında geri adım atan Türkiye. Kriz çözüldü ama kalıntıları ortada kalacak. RTE’nin diplomasiyi bilmediğini bir kez daha gördük” şeklinde değerlendirdi. Y. Yakış sözlerini şöyle sürdürdü; “Geri adım atan Erdoğan’dır. İstenmeyen adam inadını kırmak durumunda kalmıştır. Türkiye’yi bundan sonra kurtaracak olan AİHM kararlarını uygulamaktır. Kavala’yı ve Demirtaş’ı serbest bırakmaktır”.

26 Ekim tarihli havuz medyasının gazete başlıklarına göz attığımızda aynı aldatmacanın sürdürüldüğünü yalan propagandanın ısrarla devam ettirildiğini görüyoruz.

Yeni Akit, Akşam, Milliyet gazetelerinin “Büyükelçilerden geri adım”, Sabah,’ın “Elçiler haklarımıza saygı duyacaklar”, Hürriyet’in, “Bir daha olmasın”, Yeni Şafak’ın, “10 elçiden özür” manşetleri attığını görüyoruz.

Dünya basınına göre “vazgeçen”, “geri adım atan” taraf R.T.Erdoğan. Bu medya kuruluşları R.T.Erdoğan’ın “U dönüşü” yaptığı görüşünde.

Örneğin Amerikan gazetesi New York Times; “Türkiye cumhurbaşkanı 10 batılı diplomatı sınır dışı etmekten geri adım attı” başlığını attı. Aynı gazete olası sınır dışının Türkiye ekonomisine felaket boyutunda zarar vereceği görüşünü paylaşırken Hürriyet yazarı A. Selvi’nin bile sınır dışından kaçınılmasının yazdığını belirtti. İngiliz gazetesi THE Guardian ”Türkiye yabancı Büyükelçileri sınır dışı etme tehdidinden vazgeçti” manşeti attı. Fransız haber ajansı AFP; abonelerine haberi “Erdoğan batılı diplomatları sınır dışı etme tehdidinden U-dönüşü yaptı” başlığıyla servis etti.

Erdoğan sözünü tutamadı!

Büyükelçiler krizinin nedeni olan O. Kavala davasının “yargının bağımsızlığı” yalanıyla savuşturulmak istenmesi ise tam anlamıyla sahtedir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ayaklar altındadır. AKP-MHP faşist yönetimi siyasi rakiplerini rehin tutmakta ve RTE, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını tanımadığını açıkça ilan etti, etmeye devam ediyor. Böyle bir dönemde Türkiye yargısını bağlayan uluslararası mahkeme kararlarının hatırlatılmasını “yargıya müdahale” olarak nitelemenin inandırıcı hiçbir yanı yoktur.

O. Kavala’nın serbest bırakılmasına karar verenlerin büyükelçiler değil AİHM olduğu ve Türkiye’nin Kavala davasında olduğu gibi Demirtaş davasında da AİHM kararına uymakla yükümlü olduğudur.

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

Yaşanan bu krizde RTE’nin güç kaybettiği açıktır. “Tek adam” sözünün gereğini yerine getirememiştir. Devlet bürokrasisi bu emre direnmiştir. Bu durum bürokrasi içinde RTE’ye yönelik bir direnç olduğu anlamına gelmektedir. Son süreçte CHP liderinin yaptığı açıklamalar ve son olarak savaş tezkeresine hayır oyu vermesi bununla ilgilidir. TC’nin kendi içinde yaşanan kriz giderek büyümektedir.

Yaşanan gelişmelerin önümüzdeki süreçte Türk hakim sınıflarının ve onların sözcülerinin emperyalistlerle ilişkisinde ve burjuva feodal siyasette etkisi olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun işaretleri fazlasıyla vardır.

 

 

2368

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar