Cuma Mayıs 24, 2024

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. Türk halkının ortak bilincinde Sevr ve büyük kurtarıcı imgesi çok güçlü bir enerjiyle ortaya çıkmaya başladı.” diyeni Kuzey Kürdistanlıların eşgüdüm merkezi adayı DTK’ya eşbaşkan yaparsanız o da 2013’te: ”Öcalan’ın özgürlükçü, sol ve Türkiye demokrasi güçleriyle stratejik ittifak yaklaşımını sezen hamasi Kürt milliyetçileri ve Kürt “siyaset sınıfı” şimdiden “mevzi savaşı” başlattılar. Ancak Öcalan stratejik durum ve konularda küçük siyaset peşindekileri aşar. Bu onun tarzı.” der.

DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un Taha Akyol’a yazdığı “derin” mektuptan bahsediyorum.Hadi Aysel Tuğluk barış sürecine ilişkin Taha Akyol üzerinden köylü kurnazı bir politika yürütmeye çalışıyor diye haklı göstermeye çalışalım,ama iki noktada sırıtıyor vaziyet:  1. Türkiyeci Kürd siyasetçilerinin sık sık kapısını aşındırdığı “babası Çerkez,kendisi Türk” Taha Akyol stratejik analizde bizimkilerden daha kurnazdır ve amiyane tabirle bunu yemez.İkincisi de ortada barış süreci kalmadı, PKK ile TC, vekilleri üzerinden Rojava’da proxy bir savaşa devam ediyorlar.Vekalet savaşları örgütlemek sadece emperyalistlerin tekelinde değil,TC de alt-emperyalist yapısıyla El Nusra barbarları üzerinden Rojava’da PKK’nin öncülük ettiği Kürdlerle savaşmaktadır.

Somut toplumsal sorunlara insan ırkının bulduğu somut çözümler var.Örneğin toplumun örgütlenme mekanizması olarak devletleşme olgusu beraberinde getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen insanlığın bugünkü gelişme düzeyinde pek çok sorunun çözümüne yarıyor.Çocuk ölüm oranlarının aşağıya çekilmesinden tutun anadilde eğitimin örgütlenmesine,ülke kaynaklarının başka toplumlara-devletlere akıtılmayıp halkın yararına kullanılmasına kadar devlet mekanizmasının olmazsa olmaz pek çok işlevi var.Adına devletleşme deyin ya da başka bir tabir kullanın,Kürdistan’ın ihtiyacı olan mekanizmalardır bunlar.Kürdistan’ın güvenliği,Kürdistan halklarının sağlığı,Kürdistan çocuklarının eğitimi sömürgecilere emanet edilemez,bunu kendi oluşturacakları mekanizmalarla Kürdistanlılar yaratmak zorundadır.Ve bu yaratma sürecine sosyal bilimler devletleşme diyorlar.Kürdlerin bir kesimindeki ulus devlet istemiyoruz tavrını da bir yana bırakalım ve onlara soralım,anladık ulus devlet istemiyorsunuz,peki bağımsız devlet neden istemiyorsunuz? Her bağımsız devlet ulus-devlet olmak zorunda değildir.Hatta her ulus devlet de Osmanlı ve sonrasında TC örneğinde olduğu gibi halklar hapishanesi olmak zorunda değildir.Bağımsız bir Kürdistan’da pekala federatif ve özerk bölgeler,kantonlar,vb olabilir ve Kürdistan halkları Osmanlı talancılığının Kürdistan’ı gasbetmeye soyunduğu 18. Yüzyıl öncesindeki görece özgür ve bağımsız hayatlarına devam edebilirler.Sömürgeci hukuk dışında herhangi bir hukuksal normun oturmadığı Kürdistan’da ulusal hukukun oluşturulması ve uygulanması anlamında da devletleşme zorunludur.Kaldı ki 40 milyonun üzerinde nüfüslarıyla Kürdistanlılar Birleşmiş Milletlere üye 193 devletin halkından ne daha akıllıdır,ne de daha ileridir. İsmail Beşikçi:”Bu nasıl uluslararası anti-Kürt bir düzendir ki yıllardır Kürtlerin üstüne çullanıyorlar? Benim tahminlerime göre dünya üstünde 50 milyon Kürt yaşıyor.Ve bir devletleri yok. Bu nasıl bir haksızlıktır? Ama burada BDP'nin de payı var. Biz bağımsızlık istemiyoruz diyorlar. Eğer siz bayrak ve devlet istemiyorsanız sizde bir sakatlık var!" dediiği zaman aynı salonda bulunan Sebahat Tuncel gazeteci Ezgi Başaran'a " Ben Beşikçi Hoca'ya katılmıyorum. Kürt hareketi ulus devleti sadece Kürtler için istemiyor değil, bu kavrama tamamen karşı. Bu nedenle de çok ilerici kalıyor." diyebilmişti. Osmanlı Devleti Türkleri Etrak-ı Bi İdrak olarak adlandırırdı idraksiz,anlayışı kıt Türkler anlamında.Kadim Kürdistan halklarının bugünkü durumuna,bizi temsil edenlerin çapına ve dünya kavrayışına bakınca bizim de bir iradesiz/idraksiz temsilci sorunumuz var diye düşünmeden edemiyor insan.Tarihsel süreç çok farklı, ama 1907’de Osmanlı tebaası Ermeni aydınlarının, çok değil 8 yıl sonra soylarını kurutacak İttihat Terakki önderleriyle karşılıklı kardeşlik nutukları çektiklerini bilmek gerekiyor.İnsanlık 1789’da Fransa’da Liberte,Egalite,Fraternite (Özgürlük,Eşitlik,Kardeşlik) sloganları atıyordu,çünkü biliniyordu ki özgürlük ve eşitlik kardeşliğin önkoşuludur.Yoksa kardeşlik kavramı iğrenç bir sakıza dönüşür,sömürgeci ağızlarda çiğnenen.

Alternatif siyaset kanalları açarak ulusal, sınıfsal,etnik v.b. ittifaklar temelinde Kürdistan’da iktidarlaşma ve Kürdistan’ı özgürleştirme perspektifi yerine “Türkiye demokrasi güçleriyle stratejik ittifaka” pek meraklı ve “hamasi Kürd miliyetçilerinin ve Kürd siyaset sınıfı” nın “küçük siyaset hesaplarını” ciddiye almayan ve Öcalan’ın gölgesinde bu engelleri kolayca aşacağını hesaplayan Aysel Tuğluk’a hatırlatmak lazım ki Kürdistan’ın son 30 yıllık sürecine ilişkin en önemli olgu Kürdistan devriminin şehirlerine ve güçlü uluslaşma dinamiklerine kavuşmuş olmasıdır. Öyle bir dinamik ki kardeşlik dilenilen Taha Akyol’a bile “Şu bir gerçek: Eğitim, şehirleşme, iletişim gibi modernleşme dinamikleriyle Kürtler eski kapalı aşiret yapılardan çıkarak bir uluslaşma sürecini yaşıyorlar.”(Taha Akyol,Milliyet Gazetesi,9 Eylül 2009) dedirtmişti.

Kürdistanlılar daha yetkin,dünya ve ülke kavrayışı daha güçlü ve Kürdistan bağlılığı daha yüksek temsilciler çıkarmak zorundadırlar.Varolanla yetinmek zorunda değiliz.

 

ZÜLKÜF AZEW,17.09.2013

 

 

103580

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Zülküf Azew

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar