Pazar Mayıs 12, 2024

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

Bu ülkenin cumhurbaşkanının “Kız mıdır kadın mıdır” diyerek kadınları aşağıladığı bir ülkenin vatandaşı olmak beni utanca boğuyor. Yoz siyasetçilerin kol gezdiği parlamentonun beni yönetmesini istemiyorum. Devletin yüz yıldır çözmediği, giderek de çözümsüzlüğe ittiği Kürt sorunu ile ilgili olarak “Onlara üç gün süre verin, boşaltın oraları, sonra da taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın!” diyecek kadar gözü kanlı, cinayeti teşvik eden, gece körlüğüne tutulmuş siyasetçilerle aynı toprağın insanı olmaktan yerin dibine giriyorum.

Ekvador'da, Amerika’da gazetecileri dövmeye kalkan sokak kabadayıları yanında olmadan dışarı çıkamayan, ama hamaset nutuklarını dilinden düşürmeyen yoz bir yöneticinin bizi dünyaya rezil ettiğini görmek, yüz kızartıcı suçların aklandığı bir ülkede yüzümü kızartıyor.

Dış politikada, insani tüm değerler çiğnenerek parayla alınıp satılır hale getirilen mültecilerin iç politikanın pislik depoları tarafından asimilasyon malzemesi olarak kullanıldığını görmekten beynim zonkluyor. Anayasa ile güvence altına alınan inanç özgürlüğünün, okullarda öğrencilerin tümüne dört gün ders, bir gün cami uygulamasıyla çiğnenmesine tahammül edemiyorum. Ekranlarda boy gösteren yosmaların “Yeter ki istesin, onun uğruna kocamı terk ederim, çocuklarımın da gözünün yaşına bakmam...” demelerinin beni kadınlığımdan utanır hale getirmesini hazmedemiyorum.

Bunca katliama, tecavüze, hırsızlığa, rezilliğe ses çıkarmayan ve üç maymunu oynayarak ülkeyi hayvanat bahçesine çeviren yobazlarla bu topraklarda yaşamak istemiyorum. Bilimden habersiz yaşayan bakanların, NASA’ya kafa tutacak kadar cahilleşmesine bakıp bir şeyler bilir olmanın pişmanlığını yaşamaktan bıktım artık!

Sözde din adamı görünümlü, sarıklı hödüklerin “erkeğin erkekle sevişmesine bademleme denir” demesini ve devleti yönetenlerin bu yobazla görüşebilme cehaletini kaldıramıyorum artık! Barış masasında çözümlenebilecek bir sorun karşısında yıllardır süren savaşı daha da şiddetlendirerek “Bizden bir ölüyorsa, onlardan 10, 20, 30 öldürüyoruz” diyecek kadar gözünü kan bürümüş, biz ve onlar diyerek bölücülük yapıp, ülkenin insanlarını kamplara ayıran siyasetçileri ekranda gördükçe mideme kramplar saplanıyor.

Bir kıza hem babasının, hem ağabeyinin, hem amcasının tecavüzü mahkemeye taşındığında “kızlık zarı yırtılmamış” diyerek suçluları tutuklamayan, tecavüzcüleri yeniden toplum içine salan ahlaksız hakimlerin olduğu bir ülkede, bu ahlaksızlıklara ses çıkaramadan yaşamak istemiyorum!

Küçük yaşta kız çocuklarının yaşlı adamlarla evlendirilmesini özendiren sapık zihniyete, badem bıyıklı politikacıların, fetvalara dayanarak bu zihniyete çanak tutmasına tahammülüm kalmadı artık!

Her gün onlarca işçinin iş cinayetleriyle katledildiği bu ülkede taşeron yasasına ses çıkarmayan kör, sağır, dilsizlerle aynı gökyüzüne bakmak istemiyorum. Sendikaların işçi satacak kadar onursuzlaştığı ve kendi sınıfına ihanet edenler tarafından yönetildiği bir ülkede yaşamak istemiyorum!

Barış diyenin tutuklandığı bağımlı yargının oluştuğu, yasamanın sadece kelle sayarak görev yaptığı, yürütmenin tüm “yürütme”lere ortak olduğu bir düzende bu üç erkle birlikta yol yürümek istemiyorum!

İktidardaki partinin uygulamalarını eleştirmeye kalkan bu ülkenin ne kadar aydını, okur yazarı, öğrencisini Hitler’in uygulamalarını aratmayacak biçimde sorgusuz sualsiz tutuklatan zihniyeti bağırarak kınamak istiyorum.

Bu halkın oylarının yüzde onundan fazlasını alıp parlamentoya giren ve haksızlıklarla karşı onurluca mücadele eden vekillerin dokunulmazlıklarının bir diktatörün bir çift lafıyla kaldırılmasına göz yuman, hak etmedikleri halde vekil koltuklarında oturan yalakaları bu parlamentoda görmek istemiyorum.

Ben de teröristim, beni atın vatandaşlıktan! Vatan sizin olsun taşlar bize kalsın... 

44177

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

Sayfalar