Pazartesi Mayıs 20, 2024

Bir Sevda’dır Mercan:( Bir tutsak Partizan)

“Oturmuşsun tarihin en güzel yerine

Asırların açlığını doyurmaktasın

Ne mutlu sana partizan”

“İnsanların bir tarihi vardır. Gerillaların ise başka tarihleri… Başka zaman tanımları vardır onların. Kentlerin devasa uğultusunu çığlıklarıyla yırtanların bambaşka bir tarihleri olur.”

Geleceğin düşünü kuşanıp, yaşamı belirginleştirirler gerillalar. Tıpkı Sevda yoldaş gibi. Bunun içindir ki başka tarihleri vardır onların ve bundan öte bilgelik yoktur yaşamda. Kadının-insanlığın kurtuluş kavgasını, kavganın siperlerini yön eyleyen, sözün derinliğini eyleme dönüştüren, bizzat savaş karargahlarında öncüleşen gerillalarımızdan, bilhassa da kadınlardan öte bilgelik henüz keşfedilmedi yeryüzünde.

Sevda yoldaş savaşımını gülüşünde simgeleyebilecek kadar duru bir insandı. Bundandır ki o büyük kentin acılarına baskın gelirdi gülüşleri. Kavgayı serpiştirdiği sokaklara sığmazdı umut yüklü bakışları. Ve bilen bilir, bilmeyen de artık öğrendi; o büyük kentin bağrında köm sıcaklığıydı. Böylece taşıdı kavgasını, kavgamızı doruklara.

Kavgayı direnişlerinde demleyip, somutlaşıp, somutlaştıran Sevda yoldaşlarımız, bize birçok şey gibi; kavganın yalnızca engebeli bir yol olmadığını, kavganın kendisinin esasta engebelerle çatışma, onları aşma mücadelesi olduğunu gösterdiler. Engebeleri yalnızca tanımlama ile onları aşma mücadelesi arasındaki kati farkı anlatırlar. Kavganın engebelerini kendine engel olarak görüp mücadeleden kopuşlarını kılıflandırmak isteyenlerimizin tam olarak sınıfsal, ideolojik, pratik olmanın ne anlama geldiğini gösterdiler.

Bunun için de Sevdalarımız sınıf savaşımızda yalnızca sınıf düşmanlarımız anti-tezi değildirler. Aynı zamanda onurlu kavgamızda, onurlu ölümü bilince çıkarmayarak, teslimiyeti onurlu bir ölümden yeğ tutanlarımızın da anti-tezidirler.

MLM önünde statükoculuklarıyla bent örenlerin bu gerçekliklerini görmek istemeyip bir burjuvazi yöntemi olan belli argümanlara sarılmak usulüyle yüksek perdeden (fevkalade detone oldukların da farkında değiller!) çalıp algı yaratmayı var olmanın ön şartı olarak görenlerin böylece prestij elde etmeye çalışanların anti-tezidir Sevdalarımız…

“Kaypakkaya güzerhahı”nı yalnızca bir argümana dönüştüren, bu sayede bulundukları konumda “teselli” bulanların, Kaypakkaya yoldaşın devrimci öğretisinin özün iğdiş edip, onun derinliğini yadsıyarak, onu kabalaştıranların anti-tezidir Sevdalarımız…

Kaypakkaya güzergâhından saptığımızı, sübjektivizmlerine saplanıp kalarak iddia edenlerin, “Kaypakkaya güzergahı”nı vitrinde süs haline getiren tutucuların, kendinden menkul Ortodoksluklarıyla, MLM’nin politik, ideolojik, felsefi tanımlamalarının bağlamından koparak onları dolgu malzemesi olarak kullananların anti-tezidir Sevdalarımız…

Çeşitli politik kavramların gölgesine sığınarak tarihi inşa edebileceklerini sananların ve adeta “kutsal metin” gardiyanlığı yapmayı kendine vazife bilenlerin anti-tezidir Sevdalarımız…

Devrimci-komünist geleneğiyle gelenekselciliği ayırt edemeyenlerin, ezoterik olmakta dahil sıkıntı yaşayan dogmatizmlerini konsolide etme uğraşında olanların anti-tezidir Sevdalarımız…

Eskinin cüretli eleştirisinde bulunup günün devrimciliğini oradan da geleceğin devrimini amaç edinen bir gerçeklikten söz ediyorum. Eskinin devrimci eleştirisinden yeniyi damıtarak yaşamsallaştırmaktan en önemlisi de erkek egemen zihniyete, onun saflarındaki yansısına karşı bir kadının komutanlaşmasından, savaşmasından söz ediyorum. Sözün derinliğini eylemleştirerek SHS’yi Nisan’ımızı büyüten bir komünist kadından söz ediyorum.

Erkek egemen zihniyet tarafından verilmiş rollerin oluşturulmuş formların aşılması; işte Sevda yoldaşın amentüsü…

Mercanlar’dan bize kalan Sevda uğruna, Ulrike Meınhof’un da dediği gibi “Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim”

Tarihi, gülüşleriyle, kavgalarıyla yazanlara özlemle, selamla, Sevda’yla…

 Bir tutsak Partizan 

43688

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar