Pazar Nisan 28, 2024

Bu acı hepimizin acısıdır !

  

 20.yüz yıl , İnsanoğlu'nun  soykırımlara tanık oldukları en karanlık dönemlerdir.

İlkin, 1915 yılında Ermeni ulusu yaşadığı Anadolu toprakları üzerinde İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi tarafından soykırıma uğratıldı.1,5 milyon insan hayatını kaybetti.İlk defa böyle bir olayla karşılaşan insanlık çok geçmeden Yahudi soykırımı ile karşılaştı.Nazi Almanya' sında İktidarı ele geçiren Hitler Faşizmi 7 milyon Yahudi ile 11 milyon insanın ölümüne sebep oldu.İlk defa Birleşmiş Milletlerde kabul edilen Soykırım tanımı ve İnsanlığa karşı işlenen suç kapsamında görülen Soykırım olayları bugüne kadar halen önlenememiştir.Yine Yugoslavya'nın dağılmasından sonra,1992-1995 yılları arasında Serebrenitza Soykırımı olarak da anılan,Sırp'ların Boşnak'lara karşı giriştiği ve 315 bin insanın hayatını kaybettiği,İnsan hakları,demokrasi savunucu- ları Avrupa'nın tam ortasında yaşanılan bu olay ,halen acılarıyla anılmaktadır.En son olarak ise Afrika / Ruanda'da 1994 yılında yine iktidarda bulunan Hutu'ların,azınlık Tutsi'lere karşı giriştiği soy-kırım olayında yine 800 bin insan hayatını kaybetmiştir.Bosna ve Ruanda'da hiç bir şekilde müdahale etmeden olayları seyreder durumda kalan Birleşmiş Milletler gerçek rolünü oynayamamış,se yirci kalmıştır.

Gerekli derslerin çıkarılmadığı,geçmiş ile yüzleşme olmadığı,suçluların siyasi çıkarlar için görmezden gelindiği yaşadığımız yeni yüzyılda insanlar halen soykırım korkusu ile yaşamaktadır. Dünyayı bir ahtapot gibi saran emperyalizm en ucra köşeye kadar girmiş durumdadır.Tüm yaşanan sonu böyle acı ile sonuçlanan olayların arkasında emperyalizm muhakkak aranmalıdır.Suç ortakları ise yerli işbirlikçileri olan iktidarlardır.Bugün yaşanan savaşlar,toplu göç olayları,toplu ölümler arkasında ,zenginliklerin paylaşılması konusunda süren rekabettir.Afrika kıtasının zengin doğal kaynakları bu yüzden emperyalistlerin iştahını kabartmaktadır.Avrupa ile Amerika kıtasının bu refah ve zenginliklerinin arkasında ,Afrika'yı soyup bütün olanakları kendi ülkelerine aktarmakla olmuştur.

10 milyon nufusu ile Afrika'nın ortasında Kenya,Tanzanya,Burundi,Uganda ile çevrili olan Ruanda'da iki buyuk etnik gurup yaşamaktadır.Hutu ile Tutsi'ler.Nufus'un %90'nı Hutu'lar,%10'u ise Tutsi'ler oluşturmaktadır.Ülkenin zengin kaynakları olmamakla birlikte doğal yeşillikleri ile tanınmaktadır.İlk dönemlerde Tutsi'ler yönetim ve ekonomik alanda güçlü durumda iken,Hutular tarım ile uğraşıyordu.Ruanda'yı sömürgeleştirmek için gelen güçlerden Almanya toplumun kültürel yapısından ziyade ekonomik kazanımları ile ilgilendiler.1900'ların başında sömürgeci devletlerin başında gelen Belçika ise kendi kültürünü aktararak özellikle Tutsi'ler arasında Hristiyanlığı yayarak Belçika'lıları temsil edecek bir topluluk yaratmak istediler.Bunda da başarılı oldular.Toplum Hutu ile Tutsi'ler arasında daha ilk yıllarda başlayarak ekonomik,sosyal ve kültürel olarak ayrıştırılmaya başlanmış soykırıma giden yolun ilk adımları böylelikle atılmış oldu.

Uzun bir tarihi süreçtir beraber yaşadıkları topraklar üzerinde artık farklı farklı yanları öne çıkmaya başladı.Hutu'ların kimlikleri ayrı,Tutsi'lerin ayrıdır.Birbirleri ile evlenmek kesin olarak yasaktır.Aynı çevrede oturmak,aynı okula gitmek,günlük yaşantıda görülen farklılıklarıdır.Tutsi'ler ülkenin idarecileri,Hutu'lar ise yönetime karşı gelen muhalefeti olmuştur.Toplum böylelikle iki kesime ayrılmış oldu.Bir etnik gurubun, diğer bir etnik guruba karşı üstünlüğü sağlanmış oldu.Aralarına nefret ve düşmanlık tohumları sokularak Belçika'lıların desteklediği Tutsi'ler,Hutu'ları her alanda dıştaladılar.1962 yılında Ruanda'nın Bağımsız olmasına Belçika'lılar izin verdi.Ruanda sözde bağımsız ama özünde Belçika'lılara yine bağımlı oldu.

Bağımsızlık ilanından sonra,Belçika'lılar politika değişikliği yaparak çoğunluğu oluşturan Hutu'lara destek vermeye başladı.1990 yıllarında Hutu ile Tutsi'ler kendi aralarında kısa süreli bir  iç savaş yaşamış olsalar da,kendi önlerinde engel olarak gördükleri Tutsi'leri bu sefer kesin olarak yok etmek ve kökünü kazıma kararı verdiler.Hutu ve Tutsi'lerin birbirlerine düşmelerinin sebebi emperyalist sömürgeci politikalar olmuştur.Yüzyıllardır beraber yaşadıkları topraklar üzerinde halklar birden bire birbirlerine balta,pala  ile saldırarak düşman oldular.Çatışmaların başlaması için sadece bir kıvılcım yeterli olacaktı.1994 yılında Hutu kökenli Devlet Başkanı Juvenal Habyariamana'yı taşıyan uçağın düşürülmesinden Tutsi'ler sorumlu gösterilince Hutu'lar Tutsi'lere karşı katliamlara başladılar.

               '' TANRININ  UYUMAYI  SEVDİĞİ  TEPELER ''

 6 Nisan 1994 yılında başlayan katliamda çoğunluğu Tutsi azınlığı,ılımlı Hutu'lar da dahil olmak üzere Ruanda'lıların deyimiyle '' Tanrının uyumayı sevdiği tepelerde '' 800 bin kişi, 100 gün içerisinde hunharca öldürüldü.20.y.yılın en cani,vahşice işlenmiş soykırımına insanlık tanık oldu. Katliamlar radyodan yapılan anonslar ile başladı.Önceden tespit edilen evler ve kişilere karşı harekete geçildi.Olaylar kitlesel boyut kazanınca,önü alınamaz duruma geldi.Bölge'de bulunan Birleşmiş Milletler askeri görevlileri,dönemim BM Genel Sekreteri Koffi Annan'ı arayarak ne yapılması gerektiği sorusunu sorunca,cevap olarak müdahale edilmemesi yanıtını almışlardır.Kendisinin de aynı ırktan olduğu Koffi Annan katliamlara seyirci kalarak vicdanının sesine değil,BM ile Amerika' nın siyasi çıkarlarına hizmet etmiştir.

Hutu'lar katliamları gerçekleştirmek için ırkçı,militarist bir örgüt oluşturdular.Interahamme adı verilen bu askeri teşkilat ülkenin her tarafına adamlar göndererek örgütlendiler.Katliamı gerçekleştiren bu örgüt insanları öldürmekte silah yerine pala,balta,satır kullandılar.Bu kesici aletleri Fransa ve Çin'den satın aldılar.Belçika egemenliğine son veren Fransa,hükümet olan Hutu'ları destekleyerek,azınlık durumunda olan Tutsi'leri göz ardı etmiştir.Tutsi'lerin varlığını hesaplamayan Fransa'nın bu politikası Hutu'ların elini güçlendirmiş,gelecekte katliam politikalarına zemin hazırlamıştır.Okuma yazma oranının çok düşük olduğu ( %40 bilmiyor ) bu ülkede,medya soykırımda çok büyük rol oynamıştır.Medya gelecekte yapılacak cinayetlerin katliamların psikolojik zeminini hazırlamıştır.Tutsi'ler '' hain '','' düşman '' olarak tanıtılarak sistematik olarak kampanyalar yürütüldü. Radyo üzerinden kişi ve kurumların adresleri gösterilerek hedef gösterildi.

 Ruanda ordusu ile özel savaş örgütünün eğitimini Fransa tarafından almışlardır.Bunun için François Mitterand 500 kişilik bir uzman ekipi ülkeye görevli olarak göndermiştir.Soykırımda esas sorumluluğu olan Fransa tüm dünyanın gözü önünde cereyan eden bu vahşeti dünya kamuoyundan,aynı şekilde Fransa halkından da gizledi.Afrika ülkelerinde güçlü haber ajanslarına sahip olmasına rağmen haberleri 15 gün sonra ancak geçmeye başladı.Dünyaca tanınan '' saygın '' Le Monde gazetesi,Fransa'nın faaliyetlerini okuyucularından gizledi.Fransa yine istihbarat ve lojistik destek sağlayarak Hutu'ları destekledi.Özel savaş örgütü olan polis teşkilatını '' zone turquase '' bölgesinde eğitti.Militanların ellerindeki silah ve satırların çoğunluğu Fransız yapımı olduğu bu silah ve satırların başkent Kigali Soykırım müzesinde halen sergilenmektedir.Soykırım başladıktan son ra bile,Fransız hükümetinin Hutu'lara silah sevkiyatını durdurmadığı görülmüştür.

BİRLEŞMİŞ  MİLLETLER  TARİHİNDE  UTANÇ  SAYFASI  ,

 Tüm bu acımasız insan kırımları yaşanırken BM,Amerika dünya kamuoyu sessizce seyret mekten yana olmuştur.BM'ler de ülkeyi terk ederek katliamın önlenmesine yönelik hiç bir çaba göstermemiştir.Katliam haberlerini alan komşu ülkelerde bulunan Tutsi'ler Ruanda Yurtseverler Birliğini kurdular.Amerika'nın da askeri ve siyasi olarak destek olduğu Tutsi'ler,yandaşlarını kurtarmak için ülkenin doğusundan girip katliamcılara karşı direndiler.Başkent Kigali'ye kadar girdiler.O ana kadar bölgeye müdahale etmeyen Fransız askerleri ani bir kararla katliam yapan Hutu hükümetine askeri yardımda bulunmaya başladı.Fransız askerleri Kongo'ya kadar olan bölgeyi kendi kontrolüne geçirdi.RYB askerlerinin bölgeye ulaşmasını engelledi.Hutu'ların katliamlarına seyirci kaldı.Engellemedi.Fransa'nın kontrolü altındaki bu bölgede 200 bin kişi can verdi.Fransa Devlet Başkanı François Mitterand bu olaylar üzerine skandal bir açıklama yaparak '' o ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli değil '' ,'' dans ces pays la,un genocide ce n'est pas trop important '' demiştir.

Soykırım bölgede ABD ile Fransız çıkarlarını karşı karşıya getirmiştir.Ruanda zengin kaynaklara sahip bir ülke değildir.Ama hemen yanıbaşında,batıda kocaman zengin kaynaklara sahip Kongo bulunmaktadır.Burayı arka bahçesi yapabilmek,bir üs olarak kullanabilme savaşı sürmektedir.Paha biçilmez bu  zengin kaynakların alıp ülkelerine götüren sömürgeci güçlerin,ülkelerinde bu denli rahat ve ferah hayatın olması buralardaki zenginlikleri ülkelerine taşımakla olmuştur.

 İnsanlık tarihinin en karanlık ve acı sayfalarından Ruanda'da işlenen soykırımda Fransa'nın gerçek yüzü ortaya çıkmıştır.Başından sonuna kadar katkı vererek desteklediği katliamları hiç bir zaman için kabul etmemiştir.Bağımsız kaynakların hazırladığı raporlarda adı geçen, '' fransızların katliama ortak olduğu '' düşüncesini inkar etmiştir.Ruanda halkı Fransa'yı bu yüzden hiç bir zaman affetmiyor.Katliamdan sonra halkın fransızcayı bilmesine rağmen iki yıl konuşmamadığı,tepkisini bu şekilde ifade etmeye çalışmıştır.

 1999 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunda Fransa'nın soykırımdaki rolü hakkında '' Fransa fiili olarak katılmamasına rağmen askeri,istihbarat ve lojistik desteklerde bulunmuştur '' tespitini yapmıştır.Merkezi Tanzanya'da bulunan Ruanda Savaş Suçluları mahkemesi,Fransa'yı soykırımdan ikinci derece sorumlu tutmuştur.Fransa Cumhurbaşkanı,Savunma Bakanı ile Dış İlişkiler Bakanının yargılanmasını talep etmiştir.

Soykırım avcısı olarak anılan, katliamda önemli rol oynayan özel savaş örgütünün yöneticisi Simbikangwa savaştan sonra aranır duruma düştü.En sonunda yakalanarak Fransa'ya getirildi. İnsanlığa karşı işlediği suçlardan ağır hapis cezasına çarptırıldı.Yine Paris'te soykırım suçlularının yargılandığı mahkemede gerçekler ortaya çıktı.Paris'in soykırım girişiminden haberi olduğunu kabul etti.Ayrıca dönemin Ruanda Devlet Başkanı'nın uçağının kendi ordusu tarafından düşürülerek öldürüldüğü  oyunu ortaya çıktı.

1915'de işlenen Ermeni Soykırımı ile yakın geçmişte işlenen Ruanda soykırımı arasında hiç bir fark yoktur.Hükümetlere biçilen roller,özel savaş örgütleri,hayali düşman yaratma,yargılamalar...vb tıpa tıp benzemektedir.Halen gerçek anlamda soykırımlar ile yüzleşilemediği için bugün de bu tehlike devam etmektedir.100.yılına yaklaşırken Ermeni soykırımı anma etkinliklerinde dünyaya dağılmış 7 milyon Ermeni Amerika'dan gelecek açıklamayı merakla beklemektedir.Amerika,Fransa ...gibi ülkelerin Ermeni sorununa bu kadar eğilmelerinin arkasında iç politikalarda  Ermeni'lerden faydalanmak ,dış politikalarda  ise şantaj olarak kullanmakyatmaktadır.Ermeni ulu-su bu üzücü durumdan sıyrılması gerekir.Bunlar hiç bir zaman bizim savunucularımız olmamalıdır.

Nisan 2014

95172

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar