Pazartesi Nisan 29, 2024

Bu acı hepimizin acısıdır !

  

 20.yüz yıl , İnsanoğlu'nun  soykırımlara tanık oldukları en karanlık dönemlerdir.

İlkin, 1915 yılında Ermeni ulusu yaşadığı Anadolu toprakları üzerinde İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi tarafından soykırıma uğratıldı.1,5 milyon insan hayatını kaybetti.İlk defa böyle bir olayla karşılaşan insanlık çok geçmeden Yahudi soykırımı ile karşılaştı.Nazi Almanya' sında İktidarı ele geçiren Hitler Faşizmi 7 milyon Yahudi ile 11 milyon insanın ölümüne sebep oldu.İlk defa Birleşmiş Milletlerde kabul edilen Soykırım tanımı ve İnsanlığa karşı işlenen suç kapsamında görülen Soykırım olayları bugüne kadar halen önlenememiştir.Yine Yugoslavya'nın dağılmasından sonra,1992-1995 yılları arasında Serebrenitza Soykırımı olarak da anılan,Sırp'ların Boşnak'lara karşı giriştiği ve 315 bin insanın hayatını kaybettiği,İnsan hakları,demokrasi savunucu- ları Avrupa'nın tam ortasında yaşanılan bu olay ,halen acılarıyla anılmaktadır.En son olarak ise Afrika / Ruanda'da 1994 yılında yine iktidarda bulunan Hutu'ların,azınlık Tutsi'lere karşı giriştiği soy-kırım olayında yine 800 bin insan hayatını kaybetmiştir.Bosna ve Ruanda'da hiç bir şekilde müdahale etmeden olayları seyreder durumda kalan Birleşmiş Milletler gerçek rolünü oynayamamış,se yirci kalmıştır.

Gerekli derslerin çıkarılmadığı,geçmiş ile yüzleşme olmadığı,suçluların siyasi çıkarlar için görmezden gelindiği yaşadığımız yeni yüzyılda insanlar halen soykırım korkusu ile yaşamaktadır. Dünyayı bir ahtapot gibi saran emperyalizm en ucra köşeye kadar girmiş durumdadır.Tüm yaşanan sonu böyle acı ile sonuçlanan olayların arkasında emperyalizm muhakkak aranmalıdır.Suç ortakları ise yerli işbirlikçileri olan iktidarlardır.Bugün yaşanan savaşlar,toplu göç olayları,toplu ölümler arkasında ,zenginliklerin paylaşılması konusunda süren rekabettir.Afrika kıtasının zengin doğal kaynakları bu yüzden emperyalistlerin iştahını kabartmaktadır.Avrupa ile Amerika kıtasının bu refah ve zenginliklerinin arkasında ,Afrika'yı soyup bütün olanakları kendi ülkelerine aktarmakla olmuştur.

10 milyon nufusu ile Afrika'nın ortasında Kenya,Tanzanya,Burundi,Uganda ile çevrili olan Ruanda'da iki buyuk etnik gurup yaşamaktadır.Hutu ile Tutsi'ler.Nufus'un %90'nı Hutu'lar,%10'u ise Tutsi'ler oluşturmaktadır.Ülkenin zengin kaynakları olmamakla birlikte doğal yeşillikleri ile tanınmaktadır.İlk dönemlerde Tutsi'ler yönetim ve ekonomik alanda güçlü durumda iken,Hutular tarım ile uğraşıyordu.Ruanda'yı sömürgeleştirmek için gelen güçlerden Almanya toplumun kültürel yapısından ziyade ekonomik kazanımları ile ilgilendiler.1900'ların başında sömürgeci devletlerin başında gelen Belçika ise kendi kültürünü aktararak özellikle Tutsi'ler arasında Hristiyanlığı yayarak Belçika'lıları temsil edecek bir topluluk yaratmak istediler.Bunda da başarılı oldular.Toplum Hutu ile Tutsi'ler arasında daha ilk yıllarda başlayarak ekonomik,sosyal ve kültürel olarak ayrıştırılmaya başlanmış soykırıma giden yolun ilk adımları böylelikle atılmış oldu.

Uzun bir tarihi süreçtir beraber yaşadıkları topraklar üzerinde artık farklı farklı yanları öne çıkmaya başladı.Hutu'ların kimlikleri ayrı,Tutsi'lerin ayrıdır.Birbirleri ile evlenmek kesin olarak yasaktır.Aynı çevrede oturmak,aynı okula gitmek,günlük yaşantıda görülen farklılıklarıdır.Tutsi'ler ülkenin idarecileri,Hutu'lar ise yönetime karşı gelen muhalefeti olmuştur.Toplum böylelikle iki kesime ayrılmış oldu.Bir etnik gurubun, diğer bir etnik guruba karşı üstünlüğü sağlanmış oldu.Aralarına nefret ve düşmanlık tohumları sokularak Belçika'lıların desteklediği Tutsi'ler,Hutu'ları her alanda dıştaladılar.1962 yılında Ruanda'nın Bağımsız olmasına Belçika'lılar izin verdi.Ruanda sözde bağımsız ama özünde Belçika'lılara yine bağımlı oldu.

Bağımsızlık ilanından sonra,Belçika'lılar politika değişikliği yaparak çoğunluğu oluşturan Hutu'lara destek vermeye başladı.1990 yıllarında Hutu ile Tutsi'ler kendi aralarında kısa süreli bir  iç savaş yaşamış olsalar da,kendi önlerinde engel olarak gördükleri Tutsi'leri bu sefer kesin olarak yok etmek ve kökünü kazıma kararı verdiler.Hutu ve Tutsi'lerin birbirlerine düşmelerinin sebebi emperyalist sömürgeci politikalar olmuştur.Yüzyıllardır beraber yaşadıkları topraklar üzerinde halklar birden bire birbirlerine balta,pala  ile saldırarak düşman oldular.Çatışmaların başlaması için sadece bir kıvılcım yeterli olacaktı.1994 yılında Hutu kökenli Devlet Başkanı Juvenal Habyariamana'yı taşıyan uçağın düşürülmesinden Tutsi'ler sorumlu gösterilince Hutu'lar Tutsi'lere karşı katliamlara başladılar.

               '' TANRININ  UYUMAYI  SEVDİĞİ  TEPELER ''

 6 Nisan 1994 yılında başlayan katliamda çoğunluğu Tutsi azınlığı,ılımlı Hutu'lar da dahil olmak üzere Ruanda'lıların deyimiyle '' Tanrının uyumayı sevdiği tepelerde '' 800 bin kişi, 100 gün içerisinde hunharca öldürüldü.20.y.yılın en cani,vahşice işlenmiş soykırımına insanlık tanık oldu. Katliamlar radyodan yapılan anonslar ile başladı.Önceden tespit edilen evler ve kişilere karşı harekete geçildi.Olaylar kitlesel boyut kazanınca,önü alınamaz duruma geldi.Bölge'de bulunan Birleşmiş Milletler askeri görevlileri,dönemim BM Genel Sekreteri Koffi Annan'ı arayarak ne yapılması gerektiği sorusunu sorunca,cevap olarak müdahale edilmemesi yanıtını almışlardır.Kendisinin de aynı ırktan olduğu Koffi Annan katliamlara seyirci kalarak vicdanının sesine değil,BM ile Amerika' nın siyasi çıkarlarına hizmet etmiştir.

Hutu'lar katliamları gerçekleştirmek için ırkçı,militarist bir örgüt oluşturdular.Interahamme adı verilen bu askeri teşkilat ülkenin her tarafına adamlar göndererek örgütlendiler.Katliamı gerçekleştiren bu örgüt insanları öldürmekte silah yerine pala,balta,satır kullandılar.Bu kesici aletleri Fransa ve Çin'den satın aldılar.Belçika egemenliğine son veren Fransa,hükümet olan Hutu'ları destekleyerek,azınlık durumunda olan Tutsi'leri göz ardı etmiştir.Tutsi'lerin varlığını hesaplamayan Fransa'nın bu politikası Hutu'ların elini güçlendirmiş,gelecekte katliam politikalarına zemin hazırlamıştır.Okuma yazma oranının çok düşük olduğu ( %40 bilmiyor ) bu ülkede,medya soykırımda çok büyük rol oynamıştır.Medya gelecekte yapılacak cinayetlerin katliamların psikolojik zeminini hazırlamıştır.Tutsi'ler '' hain '','' düşman '' olarak tanıtılarak sistematik olarak kampanyalar yürütüldü. Radyo üzerinden kişi ve kurumların adresleri gösterilerek hedef gösterildi.

 Ruanda ordusu ile özel savaş örgütünün eğitimini Fransa tarafından almışlardır.Bunun için François Mitterand 500 kişilik bir uzman ekipi ülkeye görevli olarak göndermiştir.Soykırımda esas sorumluluğu olan Fransa tüm dünyanın gözü önünde cereyan eden bu vahşeti dünya kamuoyundan,aynı şekilde Fransa halkından da gizledi.Afrika ülkelerinde güçlü haber ajanslarına sahip olmasına rağmen haberleri 15 gün sonra ancak geçmeye başladı.Dünyaca tanınan '' saygın '' Le Monde gazetesi,Fransa'nın faaliyetlerini okuyucularından gizledi.Fransa yine istihbarat ve lojistik destek sağlayarak Hutu'ları destekledi.Özel savaş örgütü olan polis teşkilatını '' zone turquase '' bölgesinde eğitti.Militanların ellerindeki silah ve satırların çoğunluğu Fransız yapımı olduğu bu silah ve satırların başkent Kigali Soykırım müzesinde halen sergilenmektedir.Soykırım başladıktan son ra bile,Fransız hükümetinin Hutu'lara silah sevkiyatını durdurmadığı görülmüştür.

BİRLEŞMİŞ  MİLLETLER  TARİHİNDE  UTANÇ  SAYFASI  ,

 Tüm bu acımasız insan kırımları yaşanırken BM,Amerika dünya kamuoyu sessizce seyret mekten yana olmuştur.BM'ler de ülkeyi terk ederek katliamın önlenmesine yönelik hiç bir çaba göstermemiştir.Katliam haberlerini alan komşu ülkelerde bulunan Tutsi'ler Ruanda Yurtseverler Birliğini kurdular.Amerika'nın da askeri ve siyasi olarak destek olduğu Tutsi'ler,yandaşlarını kurtarmak için ülkenin doğusundan girip katliamcılara karşı direndiler.Başkent Kigali'ye kadar girdiler.O ana kadar bölgeye müdahale etmeyen Fransız askerleri ani bir kararla katliam yapan Hutu hükümetine askeri yardımda bulunmaya başladı.Fransız askerleri Kongo'ya kadar olan bölgeyi kendi kontrolüne geçirdi.RYB askerlerinin bölgeye ulaşmasını engelledi.Hutu'ların katliamlarına seyirci kaldı.Engellemedi.Fransa'nın kontrolü altındaki bu bölgede 200 bin kişi can verdi.Fransa Devlet Başkanı François Mitterand bu olaylar üzerine skandal bir açıklama yaparak '' o ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli değil '' ,'' dans ces pays la,un genocide ce n'est pas trop important '' demiştir.

Soykırım bölgede ABD ile Fransız çıkarlarını karşı karşıya getirmiştir.Ruanda zengin kaynaklara sahip bir ülke değildir.Ama hemen yanıbaşında,batıda kocaman zengin kaynaklara sahip Kongo bulunmaktadır.Burayı arka bahçesi yapabilmek,bir üs olarak kullanabilme savaşı sürmektedir.Paha biçilmez bu  zengin kaynakların alıp ülkelerine götüren sömürgeci güçlerin,ülkelerinde bu denli rahat ve ferah hayatın olması buralardaki zenginlikleri ülkelerine taşımakla olmuştur.

 İnsanlık tarihinin en karanlık ve acı sayfalarından Ruanda'da işlenen soykırımda Fransa'nın gerçek yüzü ortaya çıkmıştır.Başından sonuna kadar katkı vererek desteklediği katliamları hiç bir zaman için kabul etmemiştir.Bağımsız kaynakların hazırladığı raporlarda adı geçen, '' fransızların katliama ortak olduğu '' düşüncesini inkar etmiştir.Ruanda halkı Fransa'yı bu yüzden hiç bir zaman affetmiyor.Katliamdan sonra halkın fransızcayı bilmesine rağmen iki yıl konuşmamadığı,tepkisini bu şekilde ifade etmeye çalışmıştır.

 1999 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunda Fransa'nın soykırımdaki rolü hakkında '' Fransa fiili olarak katılmamasına rağmen askeri,istihbarat ve lojistik desteklerde bulunmuştur '' tespitini yapmıştır.Merkezi Tanzanya'da bulunan Ruanda Savaş Suçluları mahkemesi,Fransa'yı soykırımdan ikinci derece sorumlu tutmuştur.Fransa Cumhurbaşkanı,Savunma Bakanı ile Dış İlişkiler Bakanının yargılanmasını talep etmiştir.

Soykırım avcısı olarak anılan, katliamda önemli rol oynayan özel savaş örgütünün yöneticisi Simbikangwa savaştan sonra aranır duruma düştü.En sonunda yakalanarak Fransa'ya getirildi. İnsanlığa karşı işlediği suçlardan ağır hapis cezasına çarptırıldı.Yine Paris'te soykırım suçlularının yargılandığı mahkemede gerçekler ortaya çıktı.Paris'in soykırım girişiminden haberi olduğunu kabul etti.Ayrıca dönemin Ruanda Devlet Başkanı'nın uçağının kendi ordusu tarafından düşürülerek öldürüldüğü  oyunu ortaya çıktı.

1915'de işlenen Ermeni Soykırımı ile yakın geçmişte işlenen Ruanda soykırımı arasında hiç bir fark yoktur.Hükümetlere biçilen roller,özel savaş örgütleri,hayali düşman yaratma,yargılamalar...vb tıpa tıp benzemektedir.Halen gerçek anlamda soykırımlar ile yüzleşilemediği için bugün de bu tehlike devam etmektedir.100.yılına yaklaşırken Ermeni soykırımı anma etkinliklerinde dünyaya dağılmış 7 milyon Ermeni Amerika'dan gelecek açıklamayı merakla beklemektedir.Amerika,Fransa ...gibi ülkelerin Ermeni sorununa bu kadar eğilmelerinin arkasında iç politikalarda  Ermeni'lerden faydalanmak ,dış politikalarda  ise şantaj olarak kullanmakyatmaktadır.Ermeni ulu-su bu üzücü durumdan sıyrılması gerekir.Bunlar hiç bir zaman bizim savunucularımız olmamalıdır.

Nisan 2014

95177

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Agop Ekmekciyan

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar