Perşembe Mayıs 2, 2024

Bu metin bir isyandır yoldaş yüreklerden

Eğer    

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,

arkalarında doldurulması

mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,

en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,

yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer ...           

Can Yücel

Evet bir sevdaya yazılmış gibi duruyor bu şiir, değil ama, her türlü gitmelere göredir görebilene, mesela dostuna, mesela analara ve yoldaşlığa dair neden olmasın ki, kalbinin en derininde sönmeyen bir kor gibi ısıtmaz mı yoldaşlık bedenini, insanın baktığı yöne göre değişir sevdaların anlamları, kelimeler bilindik anlamlarından çıkar senin için uzak bir diyardan, mesela Munzur’dan, mesela hücrelerden, sevdalandığımız başka şeylere yelken açabilir. Ya da bir kelime içimizdeki çağlayanı ikna eder çıkarır göz kenarlarından yoldaşının öptüğü yanağına, su kadar gereklidir ömre bence yoldaşlık, parmağının ucu sızlasa sızlar yoldaşınki de, onun da sana uzanan titreyen kelimeleri yakar dilini söyleyemezsin bazen onu ne kadar sevdiğini, işte bundan güzeldir yoldaşlık sendir senden içeri.

Yalanı tanımayan bir hayat, gözlerinde açmış bir Nergisdir suyunu alır bakışlarından, Sefasını sürmedir birlikte paylaşmanın sofranda Gül kokusunu Deryalar dolusu bölüşürken…

Gülizardır koştuğun toprak gülü gülümsemesi hayat, yürüdüğün dağ Nur kadar aydınlık bir özgür gelecek için Şen tebessümlerin arasında vedalaşma anında kollarını taaa kocaman açıp sarıp sarmalamadır yoldaşlık…

Uçar konar yoksul bir işçinin sırtındaki çimento torbasına işte sen tam o anda dünyanın neresinde olursa olsun aynı hüznü paylaşırsın yoldaşınla, işte bundan çok acıtır içini ayrılık.

Daimi değil bu ayrılık bilirim lakin kendime de diyemem ki hüzünleri kov diye, meret tam gelir konar göğsünün orta yerine çık dersin çıt yok sus dersin bağırır gidiyor yoldaşın kalk sarıl… Öyle bir sarıl ki dönüşü devrim olsun

Her şey unutulur diyorlar ya yalan bu unutulmaz, çıkarsın sokağa, balkonuna evinin, dışarıdan gelen seslere bakar gözün, duymak ister gözlerini kulakların gelen olmaz yağmur da yağdı mı tamamdır burnun ucunda incecik bir sızı… Ağlasan mı ki bilemezsin kaybolmak isteyeceksin kalabalıklarda ama olamayacaksın işte böyledir ayrılık iki ucunda yoldaşların, gitsen zulüm yüreciğine kalsan onların gidişleri ölüm…

Bilirim ki sen bilirisin bildiğimi, düşünürüm, düşünürsün düşündüğümü, kelimelerimiz kirletilmemiş en saf haliyle durur bilincimizde, bilincimiz kah bir barikatın tam ortasında, kah bir deniz kenarında dalga sesinde, kah bir dağın kuytusunda düşman seslerden uzak. Ayrılığın her türlüsü yakıyor içimi ama zamansız gidişler en acıtanı, bu yüzden gittiğimiz yol gerçek ve acı ve acıtıyor, veda etmeye dilim gitmediğinden değil aklım elvermediğinden veda etmeyeceğim. Çünkü her an yanı başımızdasınız.  Elimin beş parmağı gibi, saatin beşi vurmuş gibi, tekrarlanan her beş, çoğalan her beş, on beş, beş yüz,  beş bin, beş milyon, beş milyarlarca halkların örgütlülüğü ile döneceksiniz.  Beş milyar olacaksınız, biliyor ve inanıyorum buna döndüğünüzde göreceğiz, şimdilik sadece sonlanan kelimelerim ve sizi anlatmada çok ama çok eksik kalan bu metinler. Onun içindir ki bu son değil aslında şimdi Gezide düşenler, barikatta dövüşenler, fabrikada direnenler, BAŞTA KADINLAR, işçiler, gençler, tüm emekçi halklar adına elveda değil uğruna düştüğünüz hayata ve size MERHABA… (DDSB’li bir yoldaşınız)

93560

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar