Pazar Mayıs 19, 2024

Denizlerin devrimci çıkışını, Kaypakkaya’nın kopuşunu kuşanalım!

OHAL koşulları altında türlü engellemelere, baskılara rağmen coğrafyamızın dört bir yanında gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamaları, sınıf hareketinin durumu hakkında oldukça zengin veriler, ipuçları sundu. İşçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlar, geleceksizleştirilmeye, esnek ve taşeron çalışmaya, emeği ve alınterinin gasp edilmesine, kıdem tazminatına göz dikilmesine karşı alanları doldurdu. Kuşkusuz tüm bu saydıklarımızın yanı sıra 1 Mayıs meydanlarına damgasını vuran en belirgin gündemlerden biri de 16 Nisan referandumunda yaşananlar oldu.

Kitleler, “Hayır”a yönelik tehditler, gözaltı ve tutuklamalarla geçen, eşitsiz koşullarda gerçekleşen seçim yarışına karşın sokakta adım adım büyüttükleri “Hayır” iradesinin çalınmasına, yaşanan hilelere ve gayri meşru seçim sonuçlarına yönelik tepkisini 1 Mayıs alanlarında dile getirdi. Sokakta büyüyen “Hayır” öfkesi ve tepkisinin 1 Mayıs’ta da karşılık bulduğu bir gerçektir. AKP’de ifadesini bulan düzenin tüm uygulamalarına karşı gelişen öfke ve buradan beslenen direniş, 1 Mayıs’la buluştu. Sistemin sömürü, zulüm; imha, inkar ve asimilasyon; cins ayrımcılığı ve homofobiyle bezeli saldırılarına karşı yükselen “hayır” ve “dur” çığlığı 1 Mayıs alanlarında yankılandı.

2017 1 Mayıs’ının önceki yıla kıyasla daha kitlesel ve coşkulu geçmesi, OHAL koşulları, baskı, gözaltı ve tutuklamalara rağmen yığınların mücadele istek ve iradesinden vazgeçmediğini ve mevzilerini yeni güçler ve motivasyonlarla tahkim ettiğini gösterdi. Açık ki kitleler, komprador burjuvazi ve toprak ağalarının şovenizmle örülü şiddet ve zor aygıtına önceki yıla oranla daha güçlü bir direniş ve mücadele mesajı vermiştir.

16 Nisan referandumunda fiili meşru mücadele ile sokakta, gözaltı ve tutuklamalara inat geliştirilen “Hayır” iradesini bir adım ileri taşımak; devletin yasak ve engellemelerinin simgesi durumundaki İstanbul-Taksim’i hedeflemek yaklaşımı ile hareket edilmiştir. Bugünkü politik atmosferin bir sonucu olarak şekillenen söz konusu taktik, temelde, faşizmin Taksim’de cisimleşen işçi sınıfı ve emekçi yığınlara dönük yasak ve saldırılarını teşhir etmeyi amaçlıyordu. Sürecin özellikle de “Hayır”la birlikte açığa çıkan enerjinin büyütülmesi perspektifiyle birçok devrimci ve ilerici kurum tarafından Taksim’de olunması kararı alındı.

Bu kararda etkili olan önemli bir mesele de 1 Mayıs 1977 tarihinde Taksim’e çıkanlara dönük katliamın 40. yıldönümü olmasıydı. 34 işçi ve emekçinin katledildiği, yüzlerce işçinin yaralandığı katliamın ardından Taksim, 1 Mayıs’a kapatılmış, 1 Mayıs’ın kanlı tarih bilinci unutturulmak istenmişti. Ancak bu ülkenin devrimci ve ilerici güçleri buna izin vermeyerek ilk olarak 80’li yılların sonları, 90’lı yılların başlarında bu yasağı delme yönelimiyle hareket etmiş, bedel ödemiştir. Daha sonra ise 2000’li yıllarda Devrimci 1 Mayıs Platformu adı altında biraraya gelen devrimci ve ilerici güçlerin itkisiyle konfederasyonlar, meslek odaları Taksim yasağına karşı yıllarca alana çıkma mücadelesi vermiş ve sonuç olarak 2009 yılında “sınırlı temsiliyet”le; 2010, 2011 ve 2012 yılında ise 1 Mayıs’a açılan Taksim yüzbinleri ağırlayarak 1977 ruhunun hala nasıl diri olduğunu ortaya sermişti. Ancak 2013 yılından itibaren ise Taksim yine yasaklanmış, bu yasağı Gezi İsyanı izlemiş ve o tarihten bu yana devlet Taksim’i adeta “namus” ve “intikam” meselesi haline getirerek işçi ve emekçiye yasaklamıştı. Geçtiğimiz yıl yine devrimci ve ilerici bir kesim tarafından Taksim’e dair ısrar sürdürülürken emek örgütleri ve meslek örgütlerinin Bakırköy’de miting düzenleme kararı almış, durum bu yıl da bir öncekine benzer bir tablo yaratmıştı.

Bu kapsamda önceki yıldan farklı olarak devrimci, ilerici güçlerin daha organizeli olduğundan ve ortak duruşundan da söz etmek gerekir. Kuşkusuz 2008, 2009’da başlayan ve devamında Taksim yasağının delinmesi ve 1 Mayıs’ın Taksim’de gerçekleştirilmesiyle sonuçlanan süreçle kıyaslandığında işin çok başında olunduğu da bir gerçektir. Kıyaslarımız bugünkü politik atmosfer içinde ve özellikle OHAL’in gölgesi altında, bir önceki yıl düzenlenen 1 Mayıs’ladır. Bu bağlamda önceki yıla oranla gerek Taksim ısrarı ve kararlılığında gerekse de Bakırköy’de alanları dolduran kitlelerin coşku ve kitleselliğinde belli bir gelişimin olduğundan söz etmek yanlış olmaz.

Tüm bunlara ek olarak bu yıl İstanbul için alınan Taksim kararının kendisinin en öncelikli gerekçesi, devletin diz çöktürme ve sürekli geri adım attırma politikaları karşısında gedik açma, tıkanmaya çalışılan direnişçi nefes kanallarımızı temizlemedir. Ancak bu durum, Taksim ısrarının komünistler açısından stratejik bir konu anlamına gelmez, gelmemelidir. Taktiksel ve dolayısıyla dönemsel olarak alınan Taksim kararı, Taksim’in 1 Mayıs alanı olduğu, olması konusundaki düşüncenin bir göstergesidir. Ancak bunu stratejik olarak ele alıp işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı Taksim kararı ve ısrarı ile darlaştırma yaklaşımı kabul edilebilir değildir ve halihazırda işçi sınıfı ile devrimciler arasındaki kopuşu derinleştirme, işçi sınıfını kendi mücadele gününden uzaklaştırma tehlikesi taşıdığı durumda yeniden değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

 

Devletle toplumsal mücadele arasında savaşım

“Diz çöktürme” adı altında 2.5 yıldır tüm demokratik hakların tırpanlandığı, siyasi ve askeri operasyonlarla başta Kürt ulusal mücadelesi olmak üzere coğrafyadaki devrimci durumu ve toplumsal muhalefeti bastırma, geriletme amacının güdüldüğü süreç, egemenlerin istediği şekilde ve verimde ilerlemedi. Bundan kaynaklı daha önce parça parça ilan edilen OHAL, “darbe girişimi” mizanseni ile tüm ülkeye yayıldı ve 3 aylık üç dönemi geride bırakan OHAL süreci 4. evreyle 1. yılını tamamlamaya doğru koşuyor. Ancak OHAL’in tüm ülkede uygulanması ciddi bedellere neden olsa da toplumsal muhalefetin sokaktan geri çekilmesini sağlayamadı, referandumda görüldüğü üzere halkın sık sık OHAL’i deldiği örnekler yaşandı.

Ancak tüm bu gerçeklikler, devletin devrimci ve ilerici güçlere karşı sürdürdüğü savaşımda “kazanım” elde etmediği anlamına gelmez. Aksine devlet, bu süreçte sokak eylemlerine neredeyse istisnasız saldırmış, gözaltı ve tutuklamalarla devrimci ve ilerici kesimleri hapishanelerde tutsak ederek fiili engellemelere girişmiştir. Özellikle Türkiye Kürdistanı’nda devrimci güçlerin ve toplumsal muhalefetin nefes kanalları tek tek tıkanmış, ardı arkası kesilmeyen siyasi ve askeri operasyonlarla bölgede sadece 2.5 yılda binlerce kişi katledilirken, on bini aşkın kişi de tutuklanmış durumda. Devletin politikası, halkı köşeye sıkıştırmak ve diz çöktürmek üzerine kurulu olduğu için bu yolda tüm eşitsiz, insanlık dışı, vahşi uygulamaları devreye sokmaktan çekinmemiştir!

40805

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Suriye'de Neler Oluyor Tahir Elçi Neden Öldürüldü

Suriye’de olan biteni,Rusya’nın Suriye’de ne yaptığını anlamak için başvurmamız gereken kavram  petrol,doğalgaz ve boru hatları.Avrupa kıtasının Rus doğalgazına bağımlılığı biliniyor.Avrupalıların bu bağımlılıktan çıkmak için Katar doğalgazını Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye üzerinden taşıma projeleri de biliniyor.Pek bilinmeyense Esad’ın 2009 yılında bu yeni boru hattının Suriye’den geçişini reddetmesi ve bu boru hattından büyük karlar sağlayacak Türkiye ve Katar’ın tekerine çomak sokması.Bu da Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında Türkiye’nin,Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın rolünü ve

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

İstanbul Enternasyonalizmsiz Hiç

Önemli olan ne kadar doğruyu söylediğimiz değil ne kadar doğruya yaklaştığımızdır.

Gelin bu sefer dadaistce yazmanın gözüne vuralım.

Sonunda, içimde olupta bir türlü başka şehirde yaşayamadığım şu avrupayi tarzı yaşantıyı, fakirliğin tüm tadını  çıkara çıkara yaşamayı istanbulda bulmuş yaşıyorken  İstanbul proletaryasını da Aziz yoldaşı son yolculuğuna uğurlarken görmek nasip oldu.

Her iştirak çıkarılması gereken bir dersi de içinde barındırır diyerekte...

Tartışırkende söyleyeni düşman olarak değil hırsız olarak görelim.

Yazar bazen hırsızdır da.

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Bizi bu kurşunlar değil sizin sessizliğiniz öldürürecek

Ey önce insanım diyenler ,faşizme,haksızlığa karşı olduğunu söyleyenler, ey aydınlar,entellektüeller,kendine ilerici, devrimci, demokrat diyenler,ey geçmişte bedel ödeyen , zülmün en acısını yaşayan canlarım , kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım , yoldaşlarım duyuyormusunuz bu çığlığı ,feryadı ve bizlerden ne istediklerini!!!  Kürt ulusu en demokratik hakkı için her şeyini feda etmekte,(“bir tasmalı köpek gibi kul köle yaşamaktansa,özgürlüğüne aşık, kurt olmayı tercih ederek ,kışa karda girmeyi aç kalıp , gerekirse ölmeyi göze alarak bedel ödeyen,kurt,”)hikayesini çoğumuz biliriz.

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir.

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Proletaryanın İktidar Mücadelesinde Strateji ve Taktiğin Kavranması:Özgür Gelecek

Kapitalist üretim basit meta üretiminden doğmuştur ve uzun bir tarihsel dönemi kapsar. Kapitalizmi olanaklı kılan üretim araçlarının özel mülkiyeti ve toplumda ücretli emeğin egemen olmasıdır. Kapitalizm sömürü üzerine kuruludur. Temel ekonomik yasası işçinin ödenmemiş emeği üzerinden elde edilen artı-değer yasasıdır. Toprağı, üretim alet ve araçlarını ellerinde bulunduran bir avuç sömürücü sınıfı halk yığınlarını açlığa mahkûm etmektedir. Daha fazla kâra odaklı olması daha fazla sömürü dolayısıyla ezilen halkta daha fazla yoksulluk açlık ve acı olarak yansıma bulur.

Sayfalar