Pazartesi Mayıs 6, 2024

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

       Bu anlamıyla devrimcilerin özellikle de geleneğin bu bilinç ve duyarlılıkla soruna yaklaşacağından inancındayım. Faşizm toplum üzerinde egemenliğini sürdürmek için gayri resmi karanlık örgütler oluşturur. Çok zaman toplumla bu karanlık çeteleri karşı karşıya getirmek ister ki bazen bunda başarılı olur da. İşçi sınıfını, emekçi halkı devlete onun yönetsel şekli olan faşizme karşı mücadeleyi gündemde tutmasını, örgütlenmesini gelişip güçlenmesini engellemeye çalışır. Amaç saptırmayı, gündem değiştirmeyi sürekli yeniler.  

 

       Mit, Kontrgerilla, Mafya devlet eliyle ortak örgütlenir. Çok zaman provokasyonlar organize edilir. Devrimciler, komünistler organize edilen bu karşı devrimci provokasyonun içine çekilmek istenir. Karşı devrimci provokasyona bilinçli tavır takınılmaz, kitleler, taraftarlar uyarılmaz, bilinçlendirilmezse ferdi, hatta gruplar nezdinde -  bazında yanlışlar yapılarak devletin hazırladığı tuzağa düşülür ki, bu yanlış davranışlar devrimci güçlere zarar verir. Devlete karşı yürütülen her yönlü mücadele amacından uzaklaştırılır saptırılır

  

     Burada devrim güçleri devlete karşı mücadeleyi esas almalı işçi sınıfını emekçi halkı sosyal toplumsal siyasal ekonomik sorunlar üzerinden örgütlemeli yoğunlaşmalıdır. Çeteleri mafyayı devletin bir parçası görmeli devlete karşı yürütülen mücadele esas alınarak çetelerle de onların anladığı dilden hesaplaşılmalıdır.  Ancak devlet erkinin bir parçası olan mafya ve çete örgütlenmelere karşı mücadele hassas bir konumdur.

 

     Mücadele ediyorum adı altında okun sivri ucunu hassasiyetle korumalıyız. Zaten faşist Türk devleti sınıf savaşını amacından saptırmak için bu karşı devrimci örgütleri yaratmıyor mu? O halde faşizme karşı yürütülen sınıf savaşının bir parçası görülmeli, her bazda devlet ve faşizm okun ucunda olmalıdır.

 

   Geçen yetmişli, seksenli, doksanlı yılları ve günümüze kadar uzanan devletin örgütlediği faşist sivil odaklar, mücadelemizin yönünü, hedefini saptırmak amacıyla saldırılar düzenledi, katliamlar yaparak terör estirdiler. Bunda önemli oranda da başarılı oldular. Bir anlamda komünistlerin, devrimcilerin faşist devlete yönelmelerinin yolları engellendi. Toplumda kaos, korku, terör havası yaratıldı. Devletin organize ettiği karşı devrimci terör “sağ-sol çatışması “olarak lanse ettirildi. Faşist diktatörlük kendi kanlı saldırılarına meşruluk kazandırmak amacıyla mit, mafya ve kontrayı devreye soktu. Devletle hesaplaşma peşinde olan devrim güçleri bu oyunu esasta göremeyerek yanlışlara, hatalara düştü. Devletten öte, devletin örgütlediği sivil faşist çetelerle savaşıldı. Faşizm  kendine “haklı “zemin yaratma edasıyla “Zorunlu müdahale, kardeş kanını önleme vb. “gerekçeyle açık askeri faşist diktatörlüğü “meşru “gösterdi..

 

      Faşist diktatörlüğün derin örgütlenmesinin başı dünde bugünde Mehmet Ağar’dan başkası değildir. Erdoğan iktidarıyla kol kola yürümekte, devlet tarafından her zaman ödüllendirilmektedir.  Abdullah Çatlı, Yazıcıoğlu, Ökkeş Şemdinler, Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik, Alaattin Çakıcılar, Direj Aliler, Yeşiller, Pekerler vb. devletin derinden örgütleyip silahlandırarak, Komünistleri, devrimcileri, demokrat aydınları katletmeyi amaçladı. Provokasyon, katliam ve terör devletin organize ettiği karanlık güçler tarafından uygulandı, estirildi. Ağzı salyalı devlet faşizmi ellerini ovuşturarak 12 Eylül askeri faşizmine meşruiyet kazandırdılar. Bir anlamda başarılı da oldular. O sebeple olacak ki;12 Eylül faşizminin izleri hala üzerimizde devam ediyor. Bedenimizde nüfuz buluyor. Karanlığın korkuları hala toplumun ve de devrim güçlerinin üzerinde kırılmış değil. Gezi, Taksim ve Kürt ulusal hareketinin çıkısı, direnişi, korkuları bir nebze yıkmış, kırmıştır ama hala korku toplumu olmaktan çıkmış değiliz. Tam da bu noktada devrim güçleri, özellikle gelenek özel hassasiyet göstermeli, geçmişte devrimcilerin düştüğü hatalara düşmemeli, faşizmin yarattığı, yaratmak istediği oyunun, aksine hedeften zerrece sapmadan devlete yönelmeli, faşizmle hesaplaşmalıyız.

 

    Ülkemizde devletin yönetim şekli dönem dönem, açık askeri, yarı- askeri ve de parlamenter haller alsa da başından günümüze faşizmle, faşist diktatörlükle yönetilmektedir. Yani özde değişen bir durum yoktur. Bazen şer, bazen ehveni şer olarak karşımıza çıkıyor, baskı, zulüm, katliamların dereceleri `demokrasi, ‘adına yükseliyor veya göreceli düşüş gösteriyor hepsi bu.

 

    Günümüzde AKP iktidarı kendini devlete tamamen adapte ederek yasama, yürütme ve yargısıyla faşizmi uygulamaktadır. İşçiler, köylüler, gençler, aydınlar, kadınlar ve azınlıklar üzerinde `demokrasi` adına faşist terörü estiriyor. AKP günümüzde deyim yerinde ise devletin kendisi durumuna getirildi. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, diğer emperyalist devletlerin açık desteğiyle yerini sağlamlaştırdı. Kendine uygun yeni terör örgütlenmeleri yarattı. Eski klasik, yıpranmış, ayyuka çıkmış, vaadini doldurmuş örgütlenmelerin hepsini tasfiye etti. Panislamizm, Pantürkizm “liberal İslam „adı altında yeni bir şeymiş gibi piyasaya sundular. Amerikan emperyalizminin ve Avrupa emperyalizminin ortaklaşa oluşturduğu dünyayı yeniden düzenlerine uygun hale getirmelerinde Türk devleti bölgemizde ana rolü üslenmiş durumda. Plan ve projenin bölgemizde ana mimarları Erdoğan, Davutoğlu ve Mit müsteşarı Fidan’dan başkası değildir.

 

    Emperyalistlerin ve onların işbirlikçi faşist yönetimlerinin sömürü kar ve yine kar için yapmayacakları hiçbir şey yoktur. Kar için her yol mubah... Başta devlet terör ve katliamı olmak üzere, karanlık sivil faşist çeteler, örgütler oluşturmak, Mafya örgütleri oluşturarak ezilen sınıfları uyuşturucu, fuhuş, çek-senet, haraç, gasp, adam kaçırma, masum insanlar üzerinde devlet destekli baskı ve terörize etmek, dindar geçinip inançlı insanların inançları üzerinde sömürü ağı oluşturmak. Din –iman deyip sözde zıddı olan Amerika’yla Israil’le, İngiltere, Almanya, Fransa’yla birlikte olup, kendi dininden mazlum insanları, Kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden katletmektir. Aslında bütün emperyalistlerin ve işbirlikçi uşak yöneticilerin Allah’ı da, Kitabı da, Dini de paradır. Gerçek olan bu gerisi palavra ve de sahtekârlıktan öte bir şey değildir.

 

      Bu anlamıyla Devlet eliyle örgütlenen sokaklara salınan halka karşı terör estiren mafyavari çetelere karşı mücadele basit bir vaka olarak görülemez, görülmemeli de. Aksine, bilinçli planlı örgütlü hareket edilmeli, çetelerin varoluş kaynağı devlet, devletin erkleri, yaşaması, yürütmesi yargısı esas alınmalı, okun sivri ucu devlete esas yönetilmelidir. Hedef saptırmak, devletin istediği minderde dövüşmek halka devrime, sosyalizme zarar verir. Bu konuda yanlış hareketler dostça eleştirilmeli, provokasyonlara gelinmemelidir.

 

     Açık ki; Emperyalizme, faşizme ve her türlü gericiliğe ve de yozlaşmaya karşı mücadele uzun vadeli, soluklu sabır ve sebat, azim isteyen yolculuktur. Artık Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi yeterli tecrübe ve deneyime sahiptir. Geçmişte yaşadıklarımız bizlere yeterince deneyim sundu. Yapılan, yapılacak her hata faşizmin ekmeğine yağ sürmek olur ki; buna dur demek akli selim tüm devrimci örgüt ve komünistlere düşer. Bu gerçekten hareketle halkımızı faşizme karşı örgütlemeyi esas almalıyız. Devlete karşı yürütülen mücadelede, çetelere de gerekli ders mutlaka verilmeli, gelişip güçlenmeleri, karşı devrimci terör estirmelerine müsaade edilmemeli, müsamaha gösterilmemelidir. Dünyanın bütün ülkelerinde emperyalistler, işbirlikçi uşak yönetimleri karanlık emellerine ulaşmak için, karanlık güçler oluşturuyor, devrimcilere, halka saldırarak hedef saptırıyorlar. Brezilya’da, Meksika’da olanlarla ülkemizde olanlar arasında hiçbir fark yoktur. Özde fark görenler de beri gelsin... Yaşasın halklarımızın emperyalizme, faşizme, her türlü gerici iktidarlara karşı mücadelesi. Yaşasın ezilenlerin halk iktidarı mücadelesi.

   HASAN AKSU 12.10 2013

 

103412

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar