Perşembe Mayıs 9, 2024

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Bu düşünceler “Komünist Enternasyonal 2. Kongresi’nin ana görevler üzerine tezler” başlıklı bölümünde dile getirilmiştir. Aradan yüz yılı aşan bir zaman dilimi geçmesine rağmen, bu görevler bugün de bütün ağırlığıyla karşımızda durmaktadır.

Ülkelere göre görevlerin önceliği veya kapsamı daralıp genişleyebilir. Ama tüm bu farklılaşmalar öze tekabül etmiyor. Çünkü, devrimden çıkarı olan ve hatta öncelikli olarak bu yığınlar içinde daha çok sömürüye maruz kalan, ötekileştirilen, yok sayılan ezilenlerle sıkı temaslar kurup örgütlenmedikçe toplumsal alt üst oluşlar yaşanamaz. Ve yine tüm bu örgütlenmeler enternasyonal bir bilinçle ele alınmalıdır.

Emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede dün olduğu gibi bugün de temel şiarımız “Bütün Ülkelerin İşçileri ve Ezilen Halkları Birleşin” olmalıdır. Enternasyonal proletaryanın bir bölüğü olarak bulunduğumuz her alanda çalışmalarımıza bu anlayış yön vermelidir. İşçilerin ve ezilen halkların birliğini parçalayan dini gericiliğe, göçmen düşmanlığı vb. tüm yıkıcı girişimlere, saldırılara karşı bu sınıf bilinçli duruşla hareket etmeliyiz.

Gelinen aşamada TC devleti, dünyadaki bu parçalayıcı-yıkıcı zorbalığın karanlık merkezlerinden biridir.

Şöyle ki; mevcut koalisyon iktidarının dini gericiliğin, ırkçı milliyetçiliğin kirli silahlarıyla yaşamın her alanını kuşatmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz. Bütün devrimci ve muhalif güçler yoğun bir baskı altındadır. Militarist güçler, yargı kurumları, iktidarın ihtiyacına göre konumlandırılmıştır. İktidarı eleştirmenin suç sayıldığı, itaat etmenin ise “yerli ve milli” bir duruş olarak görüldüğü bir süreci yaşıyoruz.

Elbette ki, iktidar yalnız ilerici, devrimci muhalif güçleri devlet terörüyle sindirmeye çalışmıyor. Her geçen gün ekonomik krizin yol açtığı yoksulluk ve sefalet tablosuyla da çaresizlik içine itiyor. Yığınların örgütsüz hali bu çaresizliği daha da derinleştiriyor. Tüm bu karşı devrimci önlemlere rağmen geniş yığınlarda biriken bir öfkenin olduğunu faşist iktidar da görüyor.

Dolayısıyla bu öfkenin güçlü protestolara dönüşmesini önlemek için, iktidar devlet terörüyle, geniş işçi ve emekçi yığınlarını etkileyen “kamplaştırma” politikalarıyla, “yerli ve milli” yalanlarıyla karşı devrimci saldırılarla ısrarlı tutumunu sürdürüyor. Kadın ve LGBTİ düşmanlığı, “karma eğitim” politikalarına dönük saldırılar vb. günbegün artarak sürüyor.

Milyonlar zam yağmuru altında nefes almakta, yeni güne dair plan yapmakta zorlanırken iktidarın kirli kalemşörleri NATO toplantısında elde edilen “zaferden”, diğer burjuva muhalefetinin içinde bulunduğu sefaletten söz edip duruyor.

Kısacası halkın çektiği sefalet, burjuva muhalefetinin parçalı sefaletiyle, dış politikada yaratılan sahte “zaferlerle” perdelenmeye çalışılıyor. Dahası bu duruma mahkumsunuz algısı yaratılıyor.

Dağınık, örgütsüz, yenilgi psikolojisi içinde olan muhalif geniş yığınlar bu tablodan olumsuz etkileniyor. Tüm bunlarla birlikte sokak hareketlerine, bedel ödeme-ödettirme mücadele çizgisine önemli oranda yabancılaşan ve işleri seçimlerle hal yoluna koyma anlayışıyla şekillenen görece daha ileri ve muhalif kitleleri etkileyen güçlerin bu ruh hali mevcut tabloyu daha da zorlaştırmakta. Görevlerimizin merkezinde kitle mücadelesi olmak zorundadır.

Bu nedenle sistemle çelişkisi olan tüm ezilenlerin en diri en mücadeleci güçlerle temas kurmak, militan bir mücadele çizgisinde bunları birleştirmek öncelikli bir görevdir. Şunu unutmamak gerekir ki, ezilenlerin öfkesi militan örgütlü bir güce dönüştürülmedikçe, söylemler öksüz, sokaklar hareketsiz kalmaya mahkumdur.

Kitle çalışmasında atak olmaktan, faşist saldırılara karşı militanca duruştan ve görevlerden söz ederken, vurgulamaya çalıştığımız duruşumuz ve görevlerimizdir. Bu zorlu süreçte örgütlü olan güçler bedel ödemeyi göze alarak bu tarihsel sorumlulukları için harekete geçmezlerse, alınan kararların uygulanması, ön görülen hedeflere ulaşılması mümkün değildir.

  1. Lenin, Seçme Eserler, cilt 10
1247

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar