Pazartesi Mayıs 6, 2024

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

  1. İşçi Sınıfının Öncüsü Olarak Parti:

Ekim Devrimi Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) -RSDİP (B) -Bolşevik Partisi önderliğinde gerçekleşmiştir. İşçi sınıfının dünya görüşleriyle donanmış bir öncü parti olmasaydı, Ekim Devrimi gerçekleşemezdi. Bu nedenle, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımında, kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmak isteyen işçi sınıfı; örgütlenmiş ve çelikten bir disipline sahip bir parti olmadan, işçi sınıfı iktidarı burjuvaziden alamaz. Ekim Devrimi ve daha sonraki işçi devrimleri bunu kanıtlamıştır.

Partisiz (öncüsüz) işçi sınıfı hiç bir şeydir. İşçi sınıfı, kendi politikasını kendi sınıf partisiyle yürütebilir. Partisiz ve parti içinde ve etrafında örgütlenmeden, işçi sınıfı ideallerini yerine getiremez. Ekim Devrimi bunu net olarak göstermiştir.

Ekim Devrimi, salt bir devrimci parti değil, devrimi yapmak isteyen ve devrimi yapmakla donanmış bir partinin devrimi gerçekleştirebileceğini kanıtlamıştır. Her devrimci parti devrimi gerçekleştiremez. İşçi sınıfını politik iktidar uğruna örgütleyen, koşullara göre mücadelenin her türlü biçimini yaşama geçiren, taktiklerde esnek olan, işçi sınıfının sosyalist ilkelerinden taviz vermeyen ve yolunu şaşırmayan bir parti devrime önderlik edebilir, devrim yapabilir.

İşçi sınıfının öncü partisinin, bir “barış” ve salt parlamenter mücadeleye odaklanmış bir mücadele aracı değil, burjuvaziden iktidarı almak için örgütlenmiş ve yapılanmış ve işçi sınıfının bilimiyle donanmış bir savaş aracıdır. Proletarya partisinin bir savaş örgütü olduğunu Ekim Devrimi bir kere daha kanıtlamıştır.

Ekim Devrimi’nin en büyük öğretisi, işçi sınıfı partisinin devrimciliğinin burjuvaziyi devirme eylem ve düşüncesine sahip olması ve bunu mücadele yaşamının esası haline getirmesidir.

Ekim Devrimi’ne önderlik eden Bolşevikler, küçük burjuva dogmalara ve öznelci anlayışlara karşı mücadeleyi hiç bir şekilde aksatmadı. Çünkü küçük burjuvazi çok keskin söylemlerle kitlelerin karşısına çıkarak, burjuvaziye karşı kini olan işçilerin bir çoğunu etkileyerek yanlış bir yönelimin içine sokar. Oysa, onun keskin devrimciliği, işçileri ve emekçileri devrim için örgütlemeye gücü yetmez. Küçük burjuvazinin devrim perspektifi, somut güncelliği yakalayıp siyaset üretme yerine, genel dogmaları tekraralamaların ötesine geçmediği için, kitlelerin ruhuna uygun politik taktiklerde geliştiremez.

Marksist-Leninist-Maoist sapmaların yanı sıra, kendini sol olarak gösteren troçkizm, reformizm, revizyonizm, oportünizm sosyal şovenizm gibi küçük burjuva ideoloji ve teorileri işçi sınıfını iktidara taşıyamaz. Bunu Ekim devrimi ve Çin Devrimi tanıtlamıştır.

Genel doğruların arkasına gizlenerek, subjektif ve dogmaların günlük ve uzun vadeli politikaların esas hale getirilmesi, daha baştan siyasal mücadeleyi kaybetmeyi koşullandırır. Bu politikalar, öncüyü, öncüsü olduğu kitleden (işçilerden) koparır.

Lenin, Marksizmi tekrarlamakla yetinmedi, onu, günün koşullarını doğru bir şekilde analiz etmek ve geliştirmek için bir yöntem olarak ele aldı ve Marksizmi geliştirdi. Marksizm bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur. Bunu böyle kabul etmeyen ve kendi mücadele pratiğine geçirmeyen işçi sınıfı partileri, adı ne olursa olsun işçilerin öncüsü olamaz ve politik iktidar mücadelesi veremez. Bu tür partiler, Marksizmin bilinen genel doğrularının arkasına gizlenerek ölü dogmalarla oyalanan ve bununla politik iktidar mücadelesi yürüttüğünü düşünen, gerçekte ise çürümenin ve marjinelleşmenin teori ve pratiğini yapan örgütler olarak kalırlar. 

Doğru bir siyasete sahip olmayan bir öncü partinin üyelerinin çelik disipline sahip olması, bürokratizm ve kendiliğindenci çalışma tarzını terk etmesi söz konusu olamaz. İşçi sınıfının en ileri ve en iyi militanlarını saflarında toplamak ancak ve anacak doğru bir politika ile olabailir. Özverili çalışma, partinin ilkelerine bağlılık, devrim davasına bağlılık halka ve sosyalizme bağlılk, teorinin pratiğe, pratiğin teroiye yol gösterdiği ve birini hem tamamlayıp hem geliştirdiği bir süreç ve eylemlilik içinde olabilir.

İşçilerin öncü partisi, kendini Marksizmin ilkeleriyle dontmalıdır. Bu, en başta Marksizmin bir dogma değil, eylem kılavuzu olduğu gerçeğini benimsemesi ve bunu teori ve pratiğine her an uygulamasıyla olabilir. 

Yanlışlarına karşı tereddütsüz mücadele eden, “eleştiri-özeleştiri silahını mücadelenin her anında uygulayan, bayatı atıp tazeyi alan”, yanlış ve eksiklikleri kişilerde değil, politikasında arayan bir parti, işçi sınıfın savaşçı partisi olabilir.

Parti, işçilerin günlük çıkarlarına karşı kayıtsız kalmayacağı gibi, salt bunlarla da yetinmeyip, kitleleri sosyalizmin ilkeleri temelinde, burjuva iktidarının yıkılması ve işçilerin iktidarının kurulması için eğitmeli ve yönlendirmelidir. Geneli güncelle, güncel ile de genelle birleştirmelidir.

Partinin uzağı görmesi, sınıfın günlük çıkarlarını gözardı etmesi ve salt genel doğruları slogan şeklinde tekrarlaması anlamına gelmez. İkisini birleştirmesi ve kitlelere esas hedefi göstermesi gerekir.

Parti ilkelerine uymak devrimin gerçekleştirilmesi için vazgeçilmesdir. İlkeler, iradi bir olgu değil, toplumdaki sınıf çelişmelerinin ortaya çıkardığı olgular bütününden ortaya çıkarılır. Ve bu ilkeler, işçi sınıfının savaş politikasını yönetmeyi esas alır. Bürokrat çalışma tarzı, bürokrat önderlik ve kendiliğindenciliğin burada yeri olamaz. Bunlar görüldüğü anda değiştirilmediği ve yok edilmediği durumda, parti işçi sınıfının savaş örgütü olmaktan çıkarak, çürümüş bir burjuva kulübüne dönüşür.

Parti her yönüyle dinamik olmak zorundadır. Çünkü yaşam gibi, sınıf mücadelesi de dinamik ve değişkendir. Esas çelişmeler, yani emek-sermaye çelişmesi değişmesede, bu çelişmeden kaynaklı birden fazla çelişme ortaya çıkar ve bu çelişmelerin çözümünü işçi sınıfı lehine çözecek ve onu güçlendirecek politikalar üretemek kaçınılmazdır. Yani, ilkelerde katı olan işçi sınıf politik olarak esnek olmak durumundadır.

Doğru bir politikaya sahip olmayan bir parti, iktidar mücadelesinde ileriye atılamaz, geriler ve çürümeye başlar. Toplumsal yapının ortaya çıkardığı çelişmeler yığını içinde marjinal küçük bir grup olarak varlığını sürdürmesi, onun doğru bir politikaya sahip olduğunu ortaya koymaz. Bu tür gruplar ve grupçuklar, burjuva-proleter çelişmesi varolduğu sürece her zaman var olacaktır. 

İşçi sınıfının öncü partisinin, öncelikle ait olduğu sınıfla güçlü bağları olmalıdır ve politikasını bu sınıfı kazanma, örgütleme ve harekete geçirme üzerine kurmalıdır. Sınıfla güçlü bağları olmayan ve bunun için politika geliştirmeyen bir parti işçi sınıfın öncüsü olamaz. Kitleler ile bağ kuracak, kitlelere sesini ulaştıracak örgütlenme ve taktikler geliştirmelidir.

Devrimci olmakla devrimi gerçekleştirmeye yönelmek ve bunun için sınıfın öncü partisini mücadeleci ve cesur bir parti haliğne getirmek aynı şeyler değildir. Sınıf mücadelesinin bütün alanlarında yer almayan, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmeden kaynaklı sınıf çatışmalarını uzaktan izleyen ve işçi sınıfının sınıf çıkarlarını doğru politikalarla pratikte yerine getirmeyen bir örgütlenme, devrimin nesnesi ve öznesi işçi sınıfyla bağları olamaz.

Parti, işçi sınıfının kurmay heyetidir. İşçi sınıfının burjuvaziyle iktidar savaşımında, politik, yetkin ve denenmiş önderler, yani kurmaylar heyeti olmadan, burjuvaziye karşı savaşımda galip gelmek olası değildir. Başta, Sovyet Devrimi ve Çin devrimi olmak üzere tüm işçi sınıfı devrimleri bunu kanıtlamıştır. 

Günümüzde, Bolşevik parti anlayışları küçük burjuva analyışlarla liberalleştirilmeye çalışılmaktadır. Proleter disiplin çok ağır ve gereksiz olarak değerlendirilmektedir. Oysa, proleter çelik disipline sahip olmayan ve her an her saniye bu bilinçle hareket etmeyen bir öncü, sınıfın öncüsü olamaz. İşçi sınıfını iktidara taşıyamaz.

Sınıfın öncü partisi, her koşulu doğru analiz ederek doğru mücadele taktikleri ortaya koymalıdırlar. Koşulların ruhuna uygun mücadele biçimlerini reddetmemelidir. İllegal mücadele ve örgütlenmenin esas olduğu durumlarda; legal olanakları sonuna kadar değerlendirip daha da genişletilmesi için mücadele ederken, parlamenter mücadeleyi reddetmemeli, bunu taktik ve geçici bir mücadele biçimi olarak ele almalıdır. Parlamenter mücadele ile iktidarın alınamayacağını bilmeli ve bunun propagandasını bıkmadan yapmalıdır. Legal örgütlenmenin esas olduğu durumlarda ise, bunun geçici olabileceğini düşünmeli ve her an illegal duruma düşebileceğini bilerek örgütsel esnekliği korumalıdır.

Gerileme dönemlerinde geri çekilmesini, ilerleme dönemlerinde ise saldırmasını bilmeli ve taktiklerini buna göre geliştirmelidir. Hep ilerleme ya da hep gerileme olamaz. Koşuları işçi sınıfı lehine değiştirecek uygun mücadele taktikleri geliştirmek, sınıf ve sınıfın müttefiki kitlelerle sıkı bağları kurmak ve örgütlemeyi koşulandırır. 

Öncü parti, salt sınıfın öncüsü olarak değil, -Stalin’in belirttiği gibi- aynı zamanda onun örgütlü öncüsü olmalıdır. Sınıf içinde örgütlendiği ve sınıfı örgütlediği ve harekete geçirdiği oranda başarı kazanır. 

Ekim Devrimi, devrimlerin reçetesinin olmadığını, tersine, işçi sınıfı öncüsünün devrimleri gerçekleştirmek için en önemli silahının diyalektik-materyalist yöntem olduğunu doğrulamıştır.

Ekim Devrimi’nin en temel öğretilerinden biri sınıfın öncü partisi öğretisidir. 23.09.2017 

 

41784

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar