Pazar Mayıs 5, 2024

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

  1. İşçi Sınıfının Öncüsü Olarak Parti:

Ekim Devrimi Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) -RSDİP (B) -Bolşevik Partisi önderliğinde gerçekleşmiştir. İşçi sınıfının dünya görüşleriyle donanmış bir öncü parti olmasaydı, Ekim Devrimi gerçekleşemezdi. Bu nedenle, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımında, kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmak isteyen işçi sınıfı; örgütlenmiş ve çelikten bir disipline sahip bir parti olmadan, işçi sınıfı iktidarı burjuvaziden alamaz. Ekim Devrimi ve daha sonraki işçi devrimleri bunu kanıtlamıştır.

Partisiz (öncüsüz) işçi sınıfı hiç bir şeydir. İşçi sınıfı, kendi politikasını kendi sınıf partisiyle yürütebilir. Partisiz ve parti içinde ve etrafında örgütlenmeden, işçi sınıfı ideallerini yerine getiremez. Ekim Devrimi bunu net olarak göstermiştir.

Ekim Devrimi, salt bir devrimci parti değil, devrimi yapmak isteyen ve devrimi yapmakla donanmış bir partinin devrimi gerçekleştirebileceğini kanıtlamıştır. Her devrimci parti devrimi gerçekleştiremez. İşçi sınıfını politik iktidar uğruna örgütleyen, koşullara göre mücadelenin her türlü biçimini yaşama geçiren, taktiklerde esnek olan, işçi sınıfının sosyalist ilkelerinden taviz vermeyen ve yolunu şaşırmayan bir parti devrime önderlik edebilir, devrim yapabilir.

İşçi sınıfının öncü partisinin, bir “barış” ve salt parlamenter mücadeleye odaklanmış bir mücadele aracı değil, burjuvaziden iktidarı almak için örgütlenmiş ve yapılanmış ve işçi sınıfının bilimiyle donanmış bir savaş aracıdır. Proletarya partisinin bir savaş örgütü olduğunu Ekim Devrimi bir kere daha kanıtlamıştır.

Ekim Devrimi’nin en büyük öğretisi, işçi sınıfı partisinin devrimciliğinin burjuvaziyi devirme eylem ve düşüncesine sahip olması ve bunu mücadele yaşamının esası haline getirmesidir.

Ekim Devrimi’ne önderlik eden Bolşevikler, küçük burjuva dogmalara ve öznelci anlayışlara karşı mücadeleyi hiç bir şekilde aksatmadı. Çünkü küçük burjuvazi çok keskin söylemlerle kitlelerin karşısına çıkarak, burjuvaziye karşı kini olan işçilerin bir çoğunu etkileyerek yanlış bir yönelimin içine sokar. Oysa, onun keskin devrimciliği, işçileri ve emekçileri devrim için örgütlemeye gücü yetmez. Küçük burjuvazinin devrim perspektifi, somut güncelliği yakalayıp siyaset üretme yerine, genel dogmaları tekraralamaların ötesine geçmediği için, kitlelerin ruhuna uygun politik taktiklerde geliştiremez.

Marksist-Leninist-Maoist sapmaların yanı sıra, kendini sol olarak gösteren troçkizm, reformizm, revizyonizm, oportünizm sosyal şovenizm gibi küçük burjuva ideoloji ve teorileri işçi sınıfını iktidara taşıyamaz. Bunu Ekim devrimi ve Çin Devrimi tanıtlamıştır.

Genel doğruların arkasına gizlenerek, subjektif ve dogmaların günlük ve uzun vadeli politikaların esas hale getirilmesi, daha baştan siyasal mücadeleyi kaybetmeyi koşullandırır. Bu politikalar, öncüyü, öncüsü olduğu kitleden (işçilerden) koparır.

Lenin, Marksizmi tekrarlamakla yetinmedi, onu, günün koşullarını doğru bir şekilde analiz etmek ve geliştirmek için bir yöntem olarak ele aldı ve Marksizmi geliştirdi. Marksizm bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur. Bunu böyle kabul etmeyen ve kendi mücadele pratiğine geçirmeyen işçi sınıfı partileri, adı ne olursa olsun işçilerin öncüsü olamaz ve politik iktidar mücadelesi veremez. Bu tür partiler, Marksizmin bilinen genel doğrularının arkasına gizlenerek ölü dogmalarla oyalanan ve bununla politik iktidar mücadelesi yürüttüğünü düşünen, gerçekte ise çürümenin ve marjinelleşmenin teori ve pratiğini yapan örgütler olarak kalırlar. 

Doğru bir siyasete sahip olmayan bir öncü partinin üyelerinin çelik disipline sahip olması, bürokratizm ve kendiliğindenci çalışma tarzını terk etmesi söz konusu olamaz. İşçi sınıfının en ileri ve en iyi militanlarını saflarında toplamak ancak ve anacak doğru bir politika ile olabailir. Özverili çalışma, partinin ilkelerine bağlılık, devrim davasına bağlılık halka ve sosyalizme bağlılk, teorinin pratiğe, pratiğin teroiye yol gösterdiği ve birini hem tamamlayıp hem geliştirdiği bir süreç ve eylemlilik içinde olabilir.

İşçilerin öncü partisi, kendini Marksizmin ilkeleriyle dontmalıdır. Bu, en başta Marksizmin bir dogma değil, eylem kılavuzu olduğu gerçeğini benimsemesi ve bunu teori ve pratiğine her an uygulamasıyla olabilir. 

Yanlışlarına karşı tereddütsüz mücadele eden, “eleştiri-özeleştiri silahını mücadelenin her anında uygulayan, bayatı atıp tazeyi alan”, yanlış ve eksiklikleri kişilerde değil, politikasında arayan bir parti, işçi sınıfın savaşçı partisi olabilir.

Parti, işçilerin günlük çıkarlarına karşı kayıtsız kalmayacağı gibi, salt bunlarla da yetinmeyip, kitleleri sosyalizmin ilkeleri temelinde, burjuva iktidarının yıkılması ve işçilerin iktidarının kurulması için eğitmeli ve yönlendirmelidir. Geneli güncelle, güncel ile de genelle birleştirmelidir.

Partinin uzağı görmesi, sınıfın günlük çıkarlarını gözardı etmesi ve salt genel doğruları slogan şeklinde tekrarlaması anlamına gelmez. İkisini birleştirmesi ve kitlelere esas hedefi göstermesi gerekir.

Parti ilkelerine uymak devrimin gerçekleştirilmesi için vazgeçilmesdir. İlkeler, iradi bir olgu değil, toplumdaki sınıf çelişmelerinin ortaya çıkardığı olgular bütününden ortaya çıkarılır. Ve bu ilkeler, işçi sınıfının savaş politikasını yönetmeyi esas alır. Bürokrat çalışma tarzı, bürokrat önderlik ve kendiliğindenciliğin burada yeri olamaz. Bunlar görüldüğü anda değiştirilmediği ve yok edilmediği durumda, parti işçi sınıfının savaş örgütü olmaktan çıkarak, çürümüş bir burjuva kulübüne dönüşür.

Parti her yönüyle dinamik olmak zorundadır. Çünkü yaşam gibi, sınıf mücadelesi de dinamik ve değişkendir. Esas çelişmeler, yani emek-sermaye çelişmesi değişmesede, bu çelişmeden kaynaklı birden fazla çelişme ortaya çıkar ve bu çelişmelerin çözümünü işçi sınıfı lehine çözecek ve onu güçlendirecek politikalar üretemek kaçınılmazdır. Yani, ilkelerde katı olan işçi sınıf politik olarak esnek olmak durumundadır.

Doğru bir politikaya sahip olmayan bir parti, iktidar mücadelesinde ileriye atılamaz, geriler ve çürümeye başlar. Toplumsal yapının ortaya çıkardığı çelişmeler yığını içinde marjinal küçük bir grup olarak varlığını sürdürmesi, onun doğru bir politikaya sahip olduğunu ortaya koymaz. Bu tür gruplar ve grupçuklar, burjuva-proleter çelişmesi varolduğu sürece her zaman var olacaktır. 

İşçi sınıfının öncü partisinin, öncelikle ait olduğu sınıfla güçlü bağları olmalıdır ve politikasını bu sınıfı kazanma, örgütleme ve harekete geçirme üzerine kurmalıdır. Sınıfla güçlü bağları olmayan ve bunun için politika geliştirmeyen bir parti işçi sınıfın öncüsü olamaz. Kitleler ile bağ kuracak, kitlelere sesini ulaştıracak örgütlenme ve taktikler geliştirmelidir.

Devrimci olmakla devrimi gerçekleştirmeye yönelmek ve bunun için sınıfın öncü partisini mücadeleci ve cesur bir parti haliğne getirmek aynı şeyler değildir. Sınıf mücadelesinin bütün alanlarında yer almayan, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmeden kaynaklı sınıf çatışmalarını uzaktan izleyen ve işçi sınıfının sınıf çıkarlarını doğru politikalarla pratikte yerine getirmeyen bir örgütlenme, devrimin nesnesi ve öznesi işçi sınıfyla bağları olamaz.

Parti, işçi sınıfının kurmay heyetidir. İşçi sınıfının burjuvaziyle iktidar savaşımında, politik, yetkin ve denenmiş önderler, yani kurmaylar heyeti olmadan, burjuvaziye karşı savaşımda galip gelmek olası değildir. Başta, Sovyet Devrimi ve Çin devrimi olmak üzere tüm işçi sınıfı devrimleri bunu kanıtlamıştır. 

Günümüzde, Bolşevik parti anlayışları küçük burjuva analyışlarla liberalleştirilmeye çalışılmaktadır. Proleter disiplin çok ağır ve gereksiz olarak değerlendirilmektedir. Oysa, proleter çelik disipline sahip olmayan ve her an her saniye bu bilinçle hareket etmeyen bir öncü, sınıfın öncüsü olamaz. İşçi sınıfını iktidara taşıyamaz.

Sınıfın öncü partisi, her koşulu doğru analiz ederek doğru mücadele taktikleri ortaya koymalıdırlar. Koşulların ruhuna uygun mücadele biçimlerini reddetmemelidir. İllegal mücadele ve örgütlenmenin esas olduğu durumlarda; legal olanakları sonuna kadar değerlendirip daha da genişletilmesi için mücadele ederken, parlamenter mücadeleyi reddetmemeli, bunu taktik ve geçici bir mücadele biçimi olarak ele almalıdır. Parlamenter mücadele ile iktidarın alınamayacağını bilmeli ve bunun propagandasını bıkmadan yapmalıdır. Legal örgütlenmenin esas olduğu durumlarda ise, bunun geçici olabileceğini düşünmeli ve her an illegal duruma düşebileceğini bilerek örgütsel esnekliği korumalıdır.

Gerileme dönemlerinde geri çekilmesini, ilerleme dönemlerinde ise saldırmasını bilmeli ve taktiklerini buna göre geliştirmelidir. Hep ilerleme ya da hep gerileme olamaz. Koşuları işçi sınıfı lehine değiştirecek uygun mücadele taktikleri geliştirmek, sınıf ve sınıfın müttefiki kitlelerle sıkı bağları kurmak ve örgütlemeyi koşulandırır. 

Öncü parti, salt sınıfın öncüsü olarak değil, -Stalin’in belirttiği gibi- aynı zamanda onun örgütlü öncüsü olmalıdır. Sınıf içinde örgütlendiği ve sınıfı örgütlediği ve harekete geçirdiği oranda başarı kazanır. 

Ekim Devrimi, devrimlerin reçetesinin olmadığını, tersine, işçi sınıfı öncüsünün devrimleri gerçekleştirmek için en önemli silahının diyalektik-materyalist yöntem olduğunu doğrulamıştır.

Ekim Devrimi’nin en temel öğretilerinden biri sınıfın öncü partisi öğretisidir. 23.09.2017 

 

41780

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Sen susuyorsun çünkü...

Seni Cizre, Silopi, Nusaybin, Diyarbakır Sur, Şırnak ve Dargeçit halkıyla empati kurmaya çağırmayacağım. Çünkü sen ölmüşsün. Bu düzen sana makam ve rahat bir hayat vererek ruhunu esir almış, öldürmüş seni. Ölmüş bir ruh gömüldüğü mezarda dışarıdaki seslere sağırdır.

Sevgili okur, bu sözlerim sana değil, siyasetçileredir.

15. yılında başka bir 19 Aralıkta

“Amaçları, insanı, insandan başka birşey    haline getirmekti”. Primo Levi

Aralık sallanıyor.

Bütün ayları özel kılan katliamlarla dolu Türkiye tarihinde, çığlıklar-haykırışlar, direnişlerle dolu Aralık her gelişinde, daha dünmüş gibi sallanıyor….

Bir bireyin tarihini bile objektif olarak yazması zorken, Aralık’ı yazmak hep zorluyor bizi.

Partisizlik Özgürlüktür

Vışş... o süperman kostümü ne la..... sıfır sıfır yedi gözlükler....

Sen benım kım olduğumu bılıyor musun ?

Haa..bılıyom.  Bızım koylu husosun.

Avradın da dayak yiyip şehire kaçan huso .

Bireycilik, grupçuluk....

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bir hastalık bu.

Kapitalizmin itişi, kalkışının acımazsızca ceyran edişi  içerisinde statümüzü, grubumuzu....  buluruz, buldururuz.

Sanki kendimizin, ailemizin, yaşadığımız grubun....   sorunlarını, hislerini .....  başka bireyler, gruplar  yaşamıyorcasına, bilemeyeceklercesine  davranır, yaşarız.

İsrailleşen Türk devleti ve Kürtler

Ulusal sorununu çözmeyen bir devletin burjuva “demokratlığı” söz konusu olamaz. Türk devletinin tarihinde, burjuva anlamda “demokrat”lığı oldukça sınırlı olmuştur. Sınırlı yıllar içinde   burjuva “demokrasisi”ni uygulaması, dış koşulların ve iç koşulların (işçi sınıfı ve emekçilerin) dayatması sonucu olmuş, ama, işçi ve emekçiler ve başta Kürtler olmak üzere diğer azınlık uluslar üzerindeki faşizm sopasını da hiç bir zaman elinden bırakmamıştır.

Mazlum Yoldaşın Ardından

Yetmişli yılların ortalarında Malatya’dan İzmir’e gelmişti Mazlum yoldaş. Simsiyah saçları, kararlı bakan ışıltılı gözlerindeki sevgi yüzüne de yansıyordu. Kısa sürede herkesin sevgisini kazanmış, mahallenin “Marangoz İbo”su olmuştu bile.

Taklit yeteneği çok iyiydi. Gırgır ve şamatayı sever öykündüğü yoldaşlarını bire bir taklit ederken dernektekileri gülmekten kırar geçirirdi.

Çalışkandı; tam bir görev adamıydı. “Teoriden anlamam, ben pratik adamıyım!” derdi. Kızdı mı hemen parlardı, ama çabuk da sönerdi.

Şimdi yürüme zamanıdır!

Şimdi savaşma zamanı, savaşı büyütüp her tarafa yayma zamanıdır. Özgürlük ateşini yakınlaştırma ve devrimcileşme zamanıdır. Şimdi büyük bir ısrar ve kararlılıkla zorlukların üstüne doğru yürüme, engelleri cesaretle aşma zamanıdır. Partimizin ideolojik-stratejik hattı, işçi sınıfının, halkımızın, bölge halklarının değişim ve devrim ihtiyacına yanıt olma zamanıdır. Dayanılması zor, yokluk ve yoksulluklarla dolu ezilenlerin çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Ertelenmesi asla mümkün olmayan zorunlulukların ve kaçınılmazlıkların gerçekleştirilmesi zamanıdır.

“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük

*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.

*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.

"İpler kimin elinde "

Bugün bir arkadaşımla sohbet ederken  Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan ve en önemliside Suriye'de neler oluyor üzerine konuşmaya başladık;  Ben siyasal tahlillerde bulunmaya çalışrken,, üçüncü dünya savaşının kapıda olduğunu,çanların  kimin için çalıyoru anlatırken , arkadaşım dediki:"Yoldaş bu söylediklerini Marks, Lenin, Stalin , Mao yoldaşlar o  zamanlar söylemişler... Sen bugüne has özgül tahlil yapsan vede biz bunun neresindeyiz,anlatsan daha gerçekçi olur". Ben önce bir duraksadım şaşırdım , "söyleyen dilim söylemez" oldu.

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Fırtınalar içinde, bıçak sırtında”

Komünist önder Mehmet Demirdağ anısına...

Devrime (ve Cizre'ye) dair

“In puncto punctii”[1]

Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.

Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.

Sayfalar