Pazar Mayıs 19, 2024

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır

Arif Alıç

Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]

Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Kapitalist sistemde, işçilerin çıkarına yönelik bir üretim olmayıp, esas olarak büyük tekellerin azami karı uğruna, aşırı ve dengesiz üretim ekonomik sisteme egemendir. Bu nedenle de işçiler, aşırı üretim bolluğu içinde yokluk çekip, yoksulluk içinde yaşarlar.

Bu ekonomik sistem içinde enflasyon, para birimi ile ürünlerin arzı arasındaki ilişkiyle doğrudan ilgilidir. Dolaşıma  sürülen para arzı fazla, ürün arzı az ise, paranın değeri düşer, ürünün (malın) değeri ise artar. Burjuvazi, borçlanma nedeniyle, kaçınılmaz olarak dolaşıma daha fazla para sürer. Plansız üretim plansız para basımını da doğurur. Kapitalistler daha azami kar elde etmek için fiyatları yükseltme yolunu seçer. Hatta ürün fazlasını, piyasaya sürerek fiyatları düşürme yerine, fiyatların düşmemesi için fazla ürünü imha etme yolunu seçerler.

Paranın ucuzlaması büyük endüstri ve finans tekelleri için kötü değil iyi bir şeydir. Çünkü enflasyonist bir ortam ve paranın değerinin düşmesi, sermaye spekülasyonunu en üst seviyeye çıkarır.  Türkiye’de bu durum –döviz kuruyla sık sık oynama- net olarak görüldü. Bu spekülatif durum para arzını şişirmeye devam ederken aynı şekilde enflasyonun da yükselmesine neden olur.

Ulusal merkez bankaları tarafından para arzını yüksek tutmanın esas nedeni; yükselen devasa ulusal borcu baskılamak ve kontrol altında tutabilmek içindir. Bu nedenle de devamlı “değerli” kağıtlar satıp durular.  Bu da hem para arzının yükselmesine hem de borçlanmanın daha da artmasını beraberinde getiri. Ancak ne enflasyon düşer ne de borç tutarı azalır. Yani, tekellerin azami kar hırsı nedeniyle, yük bütünüyle çalışanların sırtına bindirilir.

Enflasyonist baskıyı geriletmek için, bütün dünyada burjuva ekonomistler, politik faizin yükseltilmesini ulusal merkez bankalardan ısrarla isterler. Onlar, faizlerin yükselmesiyle ulusal ekonomiye daha fazla dışarıdan para geleceğini hesapladıkları için, bunun paranın değerini yükselteceğini ve fiyatları aşağıya çekeceğini düşünürler. Ancak, ortada bir handikap var. Faiz yükselirse borçta yükselir.

Borç yükseldikçe birçok büyük belediyelerin yanı sıra birçok şirketin iflası ya da gündeme gelecek ve borç ödemek içinde para basılıp piyasaya dolaşıma sürülecek. (İstanbul belediyesinin yana yakıla borç para aradığı ve AKP'li belediyelerin ise borç içinde yüzdükleri  biliniyor.) Genel bir ekonomik çöküşü önlemek için, Türk devletinin hazinesi ve merkez bankası, borç para bulmak için, bol keseden tahvil vb. kağıtlar sattığı, swaplar yaptığı, hükümetin ise, dış ülkelerden (Londra ve Körfez ülkeleri) para bulmak için geziler düzenlediği ve kur korumalı mevduat (KKM) adı altında faizi alabildiğine yükselttiği ve aşırı borçlanmaya gittiği bilinen bir gerçek. Kısacası, yukarı tükürseler bıyık, aşağıya tükürseler sakal. Burjuva ekonomisinin çıkmazı da buradadır.

Bu durum salt Türk devletine özgü olmayıp, şu an bütün kapitalist-emperyalist devletlere özgü bir durumdur. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranı eksi (-) dedir. Burjuva medyasında ona yönelik eleştirisi, aynı TCMB’nin “politik faizine” yöneltilen eleştiri gibidir. “Faizi düşürme, yükselt!” Ancak, emperyalist sistemin içinde bulunduğu durum nedeniyle enflasyonu düşürücü politikaların öne geçmesi kısa zaman içinde zor görülüyor. Tedarik zincirlerinin ciddi boyutta aksaması, transport/navlun ve başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarının durmadan artması ve kısılan üretim, emperyalist savaş örgütü NATO ile Rus emperyalizminin Ukrayna üzerindeki çatışmalarının emperyalist bir savaşa dönüşme tehlikesi vs...

Burjuvazi, ekonomisi, çöküşü önlemek için enflasyonist bir politika izler ve bu da işçi sınıfının daha ağır bir şekilde sömürülmesini koşullar. Ücretler üzerinde baskı yapılarak düşürülmeye çalışılır. Bu durum, kaçınılmaz olarak başta işçi sınıfı olmak üzere ve emekçilerin tepkisini çeker ve işçi eylemleri yükselir. Daha ağır ekonomik koşullar ise sosyal -Şili, Arjantin ve daha birçok ülkede olduğu gibi- patlamaları tetikler. Bunu burjuvazi de görmektedir. Ancak, elinden gelen fazla bir şey olmadığı için, o azami karını önceleyecek politikaları sürdürmeye devam eder.

Sonuç olarak; kapitalist sistem sürdüğü sürece ekonomik krizler gibi, enflasyonist süreçlerde sık sık yaşanacaktır.

***


[1]              Marx-Engels, Seçme Yapıtalar-2, Ücret, Fiat ve Kar, sf. 63, Sol Yayınları

 

2162

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar