Cumartesi Mayıs 11, 2024

Ermeni soykırımını tarihçiler belirlesin yalanı :Furkan Çay

Soykırım konusu Türkiye’de tabu haline gelmişken devletlü takımının bu konu hakkındaki açıklamaları, soykırımı inkarını kemikleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan yine soykırımı konusunu tarihçilere bırakmak gerektiğinden bahsetti ve soykırımı konusunda TC devletinin resmi soykırımı tezinden bir adım öteye gidemedi. Sanki yaşamımızı belirleyen bütün gerçeklikleri bugüne kadar hep tarihçilerden öğrenmişiz gibi.
Cumhurbaşkanı’nın arşivleri tarihçilere açmaya hazırız sözleri hiç inandırıcı değildir. Çünkü bu topraklarda yaşayan her bir fert bilir ki Genelkurmay Başkanlığı’ndan soykırımıyla ilgili belge teslim almak imkansıza yakındır…

Belgeler alınsa bile daha 2011 yılında 35 vatandaşı öldüren Genelkurmay ile hesaplaşamayan iktidarın, soykırımı suçunu kabul etmesi çok da mantıklı değildir. Genelkurmaydan şu ana kadar alınan belgeler ise tarihi gerçekleri tamamenaçıklayan belgeler değildir. Bu yüzden Erdoğan’ın soykırımı ile ilgili açıklamaları yalanın her geçen gün güncellenmiş halidir.

Hayasızca, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı 24 Nisan 2015’te Çanakkale’nin 100. yıldönümü için planladıkları etkinliğe katılmadığı için ‘nezaketsiz’ olarak nitelendirmesi de kendi uydurduğu yalana kendisini inandırdığını gösterir. Tarihi az çok bilen her insan bilir ki 24 Nisan tarihinin Çanakkale Savaşı ile hiçbir alakası yoktur.

24 Nisan nereden çıktı, diye sorarsanız cevap çok basittir. Soykırımı suçlamasından kurtulmak ve yalanlar üzerine inşa edilen Cumhuriyet’e bir yalan daha eklemektir. Sadece 25 Nisan tarihi İngiliz ve Anzak birlikleri için asıl önemli olan tarihtir. Çünkü 25 Nisan sabahı 04.30’da Gelibolu yarımadası çıkartma yapılmış; İngiliz ve Anzak birlikleri savaşta can vermiştir, bu yüzden her sene 25 Nİsan tarihinde İngiliz ve Anzakların torunları Anzak koyunda dedelerini anar.

Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Balkanlar’da yaşananlardan dolayı kimseyi suçlamıyoruz açıklaması da bir o kadar trajikomiktir. Hakkını arayan insanları, bakın biz hakkımızı aramıyoruz siz de aramayın şeklinde teselli etmeye çalışmak ancak çapsız ülkelerde genel kabul görür. Yaşananlardan dolayı acıları yarıştırmak ne kadar doğrudur?

1918 yılında Mehmet Emin Yurdakul bir konuşmasında kötü birkaç şahsın yaptıklarından Türk milletinin sorumlu tutulamayacağını, aynı şeylerin Türklere de yapıldığını belirtmiş. Bunun üzerine daha fazla yalanlara katlanamayan Mathos Nalbantyan Efendi, Türklerin savaşta ulviyet içerisinden öldüğünden, Ermenilerin ise hayvan sürüleri gibi mezellet içerisinde öldüğünden bahsetmiş, şekil bakımından farklılığına dikkat çekmiştir. Bu yüzden Ermeni davası birkaç kişinin devletin ihmali sonucu ölmesi değil, 1 milyondan fazla kişinin devletin baş aktör olduğu bir plan sonucu öldürülmesi davasıdır.

Ermeni diasporasının adalet talebinden dolayı olumsuz kampanya yürüttüğü iddiası ancak Cumhurbaşkanı riyakar insanların düşüncelerinde yer bulabilir. Diasporanın ölen 1.5 milyon insanın ölümünden dolayı hak talebi gayet meşrudur. Çünkü Nazilerin mezaliminden dolayı zarar gören insanların ailesi, akrabası, aynı din sınıfına mensup insanları; nasıl bugün Naziler’den veya Nazilerin devamı Almanya’dan hesap soruyorsa, yok edilmek istenen Ermenilerin akrabaları, ayni din kesimine sahip insanları veya adalet ve hakka hukuka inanan her insanın TC devletinden hak talep etmesi de gayet meşru ve yasaldır. Diaspora eleştirilecekse bile hak talebinden dolayı başka konulardan dolayı eleştirilebilir. Mesela diaspora bugün neden Türkiye toplumunu yeterince bilgilendirememiş ve Ermeni-Türk halklarının birbirine olan düşmanlığını önleyememiştir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TC, gerçekten soykırımı konusu çözmek istiyorsa yapması gerekenler ortadadır:

-Türkiye, yaşananlardan dolayı derhal özür dilemeli, olayın bütün sorumluluğunu üstlenmelidir.

- Ermeni soykırımından dolayı zarar gören Ermenilerin hayatta kalanlarına ve akrabalarına tazminat verilmelidir.

- Emval-ı Metruke Kanunu’dan dolayı yaşanan gasplardan dolayı özür dilenmeli, gasp edilen malların iadesi sağlanmalıdır.

- Yaşanan insanlık suçundan dolayı zarar göre insanlara vatandaşlık verilmelidir.

 - Ermenistan-Türkiye sınırı her iki tarafın inisiyatifinde açılmalı, diplomatik ilişkilere başlanmalıdır.

 - Türkiye, dini mabedleri tamir ettirmeli, yeniden hizmete açtırmalıdır.

 - Türkiye, İttihat Terakki’ye şevkle anmaktan vazgeçmeli; kadim toprakları kan gölüne çeviren caniler olarak anmalıdır.

 Olayın vehametinden dolayı özür dilemek de son olarak bize düşer. Ermenilerin kadim topraklara dönüşünü kolaylaştırmak ölen 1.5 milyon kişinin anısına yapılacak en büyük güzelliktir.

 Hem ne demiş Voltaire:

 We owe  respect to the living but we owe only truth to the dead (Yaşayanlara saygı, ölülere sadece gerçekleri borçluyuz)
 

64859

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar