Cumartesi Mayıs 18, 2024

EYLÜL’den sonra EKİM (Nubar OZANYAN)

Eylül’de kaybettik, Peru gerillalarının önderi Gonzalo yoldaşı. Ekim’de Kürt ulusal özgürlük gerillalarının önderi Öcalan’ın özgürlüğünü kaybetmeyelim. Ağır tecrit koşullarında hiçbir devrimci önderin ve öncünün tutsak kalmasına müsaade etmeyelim. Halklar ve önderler üzerinde sallanan sermayenin kanlı kılıcını aşağı indirelim.

Önderlik, tarihsel süreç ve birikimlerin sentezidir. Önderlik, ileri bir bilinç, ileri bir hamle ve değişim gücüdür. Bazen en ağır tecrit koşularında yıllarca bir yoldaş sesi duymadan direnmektir.

İdeolojik-psikolojik-fiziki saldırılar karşısında sıkılı yumruğuyla dimdik ayakta kalmaktır. Devrim ve özgürlük sloganını, yoksulların dünyasında yankılandırmaktır. Umudun ve hayal edilen dünyanın sözünü söyleyebilmek, eylemini örgütleyebilmektir.

Bundandır ki, sermayenin ve zulmün tanrıları hep onların peşinde koşar. Tutsak düşürüp teslim almak, onur ve itibarlarını kirletmek isterler. Ancak nafile…

5 Nolu Amed Zindanlarında yıllarca yaşadıklarım ve yakından tanık olduklarım, önder ve öncü durumda olan arkadaşlara neler yapıldığını ve nasıl yaklaşıldığını çok iyi öğretti bana. İşkencecilerin ısrarla “büyük balık”ların peşinde olmalarının nedenini yaşamayanlar kolay kolay anlayamaz.

İşkenceciler karşısında onuruyla direnme sorumluluğu taşıyan önder ve öncüleri tanıdım orada. Baş eğmeyen, boyun bükmeyen inançlı yürekleri gördüm.

Devrimcileşmek, insanlaşmak, sorumluluk taşımak, duyarlı olmak değil midir? Ağır zindan ve tecrit koşulları yaşamayanlar ne Başkan Gonzalo’yu ne de Kürt ulusal özgürlük hareketinin önderi A. Öcalan’ın yaşadıklarını yeterince anlayamaz.

Her iki önder karşısında dünya görüşümüz, duygu ve maneviyat dünyamız farklılıklar taşıyabilir. Ancak ne olursa olsun asla kabul etmememiz, ihmal edip bir kenara bırakmamamız gereken yegane bir değer vardır; İşkence ve ağır tecrit koşulları altında olanları bu zulüm dünyasından bir an önce kurtarmak…

Bunun için daha fazla düşünmek, daha derin kafa yorup ciddiyetle eyleme ve harekete geçmek gerekir.

Peru gerici devleti, Abimael Guzman yoldaşın şehit düşüşünün ardından, ancak 13 gün sabredebildi. Halkın daha refah yaşamı için kılını bile kıpırdatmayan Peru gericileri, bir gecede “terör suçlularının” cenazelerini yakabilmek için yasa çıkardılar. Ve 24 Eylül sabahı Başkan Gonzalo’nun naaşı hapishane hastanesinin krematoryumunda yakıldı. Külleri de yok edildi.

Peru ve dünya gericileri bir devrim ve özgürlük önderini öldürüp naaşını yakarak küllerini yok edebilirler. Ancak unuttukları bir şey vardır; özgürlük idealleri ve öncüleri kendi külleri içinde yeniden doğar ve kendini yeniden yaratırlar.

Yok edebildiler mi, Meksikalı yoksul köylülerin düşlerinde dolaşan Emiliano Zapata’yı ya da Sancho Villa’yı?

Yok edebildiler mi, Libya çöllerinde yaşayan bedevi yoksullarının düşlerindeki Omar Muhtar’ı?

Yok edebildiler mi, yoksul, sahipsiz Ermeni halkının özgürlük düşlerindeki Antranik Ozanyan’ı?

Ya nasıl yok edebilirler, Perulu yoksulların özgürlük komutanı Gonzalo’yu?

Öyleyse yok edebilirler mi, A. Öcalan’ı ağır tecrit koşullarında tutarak, Kürt halkının iradesi ve mücadelesini? Elbette ki, hayır!

Bedenler tutsak edilebilir, yakılabilir, naaşlar küle çevrilebilir. Ancak özgürlük düşleri her seferinde gökyüzüne savrulur ve dolaşıp durmaya devam eder her yoksulun özgürlük dünyasında.

Ekim ayı Kürdistan’a yönelik soykırım ve işgal saldırılarına ve Kürt ulusal özgürlük gerillalarının önderi Öcalan’a yönelik ağır tecrit koşullarını protesto etmek ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için kampanya şeklinde örgütlenmiştir. Acilen harekete geçmek için zaman çoktan gelmiştir.

Gonzalo yoldaşın ağır tecrit koşullarında ölümsüzleşmesinin ardından PKK hareketinin önderi A. Öcalan’ın durumunun aciliyeti daha fazla anlaşılmalıdır.

Öyleyse şimdiye kadar yapılan ve söylenenlerin ilerisinde tutum alıp eyleme geçerek özgürlük düşünü yükseklerde taşımalıyız.

Özgürlük çığlığımız daha güçlü kopsun, ellerimiz güneşe uzansın…

Unutmayalım ki, gök gürültüleri değil, yağmurlardır toprağı yeşerten…

2365

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar