Pazartesi Nisan 29, 2024

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır. Genç bir militanın heyecan ve coşkusu, öğrenme ve kavrama isteği, mücadele azmi ve yürüme kararlılığıdır. O, yüzünü hep gerçeğe, gözlerini gerçeğe hükmeden yasaların keşfine çevirdi. Gözlem ve inceleme yeteneğini, algılama ve kavrama gücünü gerçeğe ve gerçeğin değişimi uğrundaki mücadeleye çevirdi. Devrim ve Parti sorunları üzerinde yoğunlaşma, çözüm bulma arayışı onun düşünsel temeliydi. O her yaşında genç kalmayı, öğrenmeyi ve kavramayı bilendi. Merdivenleri adım adım çıkarken bile genç kalmayı, heyecan ve coşku dolu yaşamayı başarandı. Çünkü O devrimi ve Partiyi en yüksek bilinç ve heyecanla sevdi. Proletarya Partisi’nin gelişimi ve büyümesi için çalıştı, mücadele etti. Bundan dolayıdır ki, O ilerleyen her yaşında genç ve yoldaş kalmayı başardı.

Demirdağ’ın yaşamı dağ gibi güçlü bilincin ve yüreğin çelikleşen iradesidir. Onun yaşamında genç bir militanın coşkusunu, bir partilinin bilincini; bir önderin bilgeliğini birlikte görmek mümkündür. Saf, hilesiz bir militanın heyecanlı devrimci yaşamı, bir partilinin olgunlaşan adımları ve bir önderin yüksek devrim sorumluluğunun tablosudur Demirdağ. Kısacık yaşamında taşıdığı devrim bilincindeki dokuda, zenginlik, yetenek ve başarı vardı. Devrimci yaşamda ortaya çıkan zorlukların ve engellerin aşılması mücadelesi onu bir yandan değiştirip, olgunlaştırırken, değişmeden kalan bir yanı ise devrimci gençliği, devrimci heyecan ve coşkusuydu. Umudun zayıfladığı en zor koşullarda, küçük bir direniş, bir karşı koyuş onu heyecanlandırıp, gözlerinin parıltısını artırdı. Olumsuzluk içinde, döşenmeye çalışılan her olumlu pratikten devrime olan sevinci ve inancı büyütmeyi başardı. Sınıf savaşımının her sorununa yaklaşımı, olgulardaki çelişmeler yasasını değerlendirmedeki bilimselliği ve çözüm önerileri onun nitel farkını ortaya koyardı. Umutsuzluğa, karamsarlığa, yılgınlığa karşı tahammülsüz, yalana ve inkara karşı, genç bir bilgenin bilimsel direngen duruşuydu. En geri olanın içinde bile ileri olanı, en zor surecin içinde bile devrimci bir dokuyu örmeyi bilen; bundan heyecan duyan ve bu heyecanı etrafına yayarak, devrimci kararlılığa dönüştürmesini bilendi. (...)

“Durum iyidir, çünkü çözümsüzlüğün değil çözümün, karamsarlığın değil umudun yolundayız!”

“Başımıza ne gelir değil düşmanın başına ne getiririz” diye düşünen Demirdağ, bu düşünceyi egemen kılınması, Proletarya Partisi’nin saldırı ruhunu kuşanması ve savaş yönelimine girmesi için çalıştı. Partinin devrimi gerçekleştirme seviyesine gelmesi için, kadro ve militanların görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi, bütünlüklü ve kolektif bir çabanın örgütlenmesi gerektiğini sürekli vurguladı. Örgütlü militanların üzerine düşeni yapmaması durumunda ilerleyişin ağır aksak, parça parça süreceği, ancak bütünlüklü bir çaba ve emeğin ortaya konmasıyla, yürüyüş daha nitelikli hale geleceğini savundu ve bunun gerçekleşmesi için çalıştı. Hızlı düşünülmesi, hızlı davranılması; gevşekliğe, hantallığa, gecikmeye, laçkalığa yer verilmemesi gerektiği yönde uyarılarda bulundu. Devrimci duyarlılık, sorumluluk ve ciddiyet göstermede örnek bir komünist gibi davrandı.

Her bir direniş ve karşı koyuşun, her bir partili duruş ve yürüyüşün propaganda ve ajitasyon çalışmasının mutlaka yapılması için çalıştı. Kavgaya ve partiye adanmanın, feda ruhuyla donanmanın pratiğini her yana yaymaya çalıştı. Bunun bilince çıkarılması için büyük bir emek harcadı. Okunan, yazılan, organize edilen, planlanmak istenen her iş ve eylem savaşa göre şekillenmenin ve devrimci savaşın bir parçası olmanın perspektifiyle ele alınmalıydı. Devrimci savaşın neresindeyiz? İdeolojik sağlamlıktan ne anlaşılmalıdır? İdeolojik sağlamlılığın neresindeyiz? Partide ideolojik sağlamlığın niteliği ve düzeyi nedir? Bu sorular onun vazgeçilmez temel sorularıydı. Devrimci savaşla ideolojik sağlamlık arasındaki diyalektik bağı ve ilişkiyi sorgular, doğru yanıtlar aramaya çalışırdı.(...)

Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayan bilinç

Devrimci savaşı ve yasalarını öğrenmek için yoğun çaba harcıyordu. (…)

Her tehlikeli ve riskli durumda partiyi ve değerlerini korumanın, bireyi korumaktan önce geldiğini her pratik yürüyüşünde tavır ve davranışında ortaya koyardı. Bedel ödemeyi göze alma cesaretini gösteremeden fedakarlıktan, kararlılıktan; örgütlenmeden ideolojik sağlamlıktan, devrimci savaştan ve partiden bahsetmenin anlamsız olduğunu ortaya koyardı. Devrimci adalet anlayışı, hesap sorma bilincinin örgütlenmesiyle güçlenir. Bu bilinç devrim bilincidir. Bu bilinci ortaya koymak için zor ve imkansız denilen koşullara boyun eğmemek gerekir. Zor ve imkansızlıkların arkasına sığınarak, görev ve sorumluluk yerine getirilemez. “Devrimin bilgili, fedakar ve atak kadroları olun” şiarın, şiarımızdır. Teorimize ve stratejimize yaşadığımız topraklara ve dünyadaki gelişmelere vakıf, diyalektik materyalist yöntemi içselleştirmiş politik olarak üretken, planlı, disiplinli, hedefli bir çalışma tarzını uygulayan her an öğretmen, her an öğrenci, 24 saat komünist deneyimli, dersler çıkarmayı bilen çıkardığı dersleri uygulayan, kolektivizmi içselleştirmiş, geniş kitlelerle canlı siyasal bağları olan savaşçı, fedakar, gözüpek, inisiyatifli, ufku geniş, karmaşık problemlerin içinden ustaca çıkabilen, eleştiri-özeleştiride bilimsel, hesapsız; yaşamın hiçbir anında hiçbir kişisel çıkarı rahat ve kolayı gözetmeyen tamamen partiye, devrime, halka ve yoldaşlarına kendini adamış kadro yapısına sahip olmadan” demokratik devrim zafere varamaz. (...)

“Durum iyidir, çünkü çözümsüzlüğün değil, çözümün dağılmanın değil, birleşmenin, karamsarlığın değil, umudun yolundayız” deyip en zor koşullarda bile umudu devrimci savaş toprağında, Karadeniz’de büyütmesini bilendi. Mehmet yoldaş, partinin ağır sürecinde Partiyi Demirdağlaştırmaya çalıştı. Onun yaşamı bütünlüklü incelendiğinde görülecektir ki devrimin, partinin ve halkın dağ gibi görev ve sorumluluğunu Demirdağca yerine getirme coşkusu yüksek çabası ve heyecanı görülür. Demirdağ sadece partinin değil genç parti adaylarının, genç komsomolun da önderiydi. Düşünceleri, savaşımı ve yaşamı örnek olmaya devam edecektir. Onun yaşamı, partinin sürecini ve yönelimini, görev ve sorumlulukları kavramak için öğretici ve eğiticidir. Ona bakmak bugünü örgütlemek, geleceği kazanmaktır. Ona bakmak devrimci savaşı partiyi ve kitleleri örgütlemektir. Ona bakmak partiyi demokratik halk devrimini örgütleme seviyesine getirmektir. Kabullenilmiş bir öncüyü yaratma mücadelesini vermektir. Ona doğru ve bilinçli bakmayı öğrenelim. Süreç Demirdağlaşma sürecidir. (Bir yoldaşı)

(19 Kasım-2 Aralık 2004 tarihli İşçi Köylü gazetesinden kısaltılarak alınmıştır.)

46692

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Sayfalar