Pazartesi Nisan 29, 2024

Güzel Ana'nın öyküsüdür: ‘Dünyanın bütün anneleri birleşin’(Ayşegül Tözeren)

Güzel Şahin’in önce hastaneye kaldırılış haberi kulağıma çalındı. Ardından farkettim ki sokakta gördüğüm, tanıştığım kim varsa Güzel anne için endişeleniyor, onun kaldırıldığı hastaneye koşmuş. Fotoğrafına baktım, Cumartesi Anneleri oturumlarından, cezaevi önündeki özgürlüklerinden tanıdık bir dost yüzü olduğunu anladım. Birkaç gün sonra da vefat haberi geldi. Yaşıtları pek evden bile çıkmazken, o politik eylemlilikten hiç kopmamıştı. İster istemez Güzel annenin hikayesini merak ediyordum. Bazen insanın kalbi bir hikayenin peşine düşer ya... Öyle oldu.

Güzel annenin ölüm haberinin ardından, Dr. Onur, hekimlere ait bir iletişim grubunda yazmaya başladı: “Güzel anne, eylem var diye E-5’ten tepeye çıkamayan İETT otobüslerini ben kefilim diyerek son durağına kadar götürürdü. İnsanlara eziyet olur diye erkenden indirilmelerine mani olurdu.” Bu cümlelerden sonra, Onur’un peşine düştüm, bana Güzel Şahin’i anlatsana dedim. Bana bir kitaptan sayfalar göndermeye başladı. Erdoğan Yıldız’ın Kendi Sesinden Gülsuyu-Gülensu kitabından… Gülsuyu Mahallesi’ndeki seslerden biriydi Güzel anne… 

Sayfaların arasından bizden yavaş yavaş uzaklaşan o sese kulak verdim.

Güzel Şahin, 1943’te doğmuş. Ben bilmem, siz hesaplayın yaşımı, zaten yıl başında doğdum, diyor. 74 yaşındaymış vefat ettiğinde, sağlığı el verdiğince protestolara koşuşturduğunda… Yirmili yaşlarına geldiğinde artık evli, bir çocuklu, bir diğerine gebe bir kadın olmuş. Bingöl’ün bir köyünde iş güç peşinde. Çünkü her yıl ağanın haracı var. Hem o haracı toparlamak zorundalar, hem de karınlarını doyurmak… Bir gün ağa sınırı aşıyor, davarlarını da istiyor. Güzel Şahin aslında o gün Güzel Ana oluyor, eşine, “Hayır, ağaya davarımızı vermeyeceğiz,” diyor. Ne köylüler bu kararına destek oluyor, ne yakınları. Ama Güzel Ana davarını vermiyor. Ağanın tehdidine de pabuç bırakmıyor. Ancak çocuklarına zarar verir diye korkuyor ve ailecek İstanbul’a göçüyorlar. Güzel Ana büyük kentte de başka ağalar, başka ağalıklar olduğunu öğreniyor…

İstanbul’da pek yaşama karışamıyor, dil bilmiyor, yani biliyor da bilmiyor. Güzel Ana “yarı Kürtçe, yarı Dersimce” dediği bir dili konuşuyor, İstanbul’un sokaklarında konuşan dili de anlıyor, ama konuşamıyor. Bir gün kapısını bekçi çalıyor ve mahalleyi teröristler bastı, diyor. Bu haberin ardından Güzel Ana hep ağlıyor, çünkü koskocaman kente belli ki yırtıcı hayvanlar, canavarlar inmiş, hem de onun mahallesine… Her an evlerin kapısını kırıp içeri girebilirler. Zaten kapı da kapı değil. Her gün dereye uçuyor, oradan bulup getiriyorlar gecekondunun derme çatma kapısını… Sonradan öğreniyor terörist nedir… 

Mahallede bir gecekondu direnişi başlıyor üniversite öğrencileriyle birlikte… Güzel Ana da direnişin içinde, eşi bilmiyor, bilse “Güzel Ana’nın dediğine göre onu lime lime edecek.” Direnişin içinde dediysem, anlatayım. Bir gecekondu mu yıkılacak, Güzel Ana koşuyor oraya, evin hanımının karnına bağlıyor yastığı, yıkım ekibi gelince, “Bakın evde doğum var,” diyor. Ertesi gün başka bir evde, çok yaşlı bir nene ölüm döşeğinde oluyor. Böyle böyle gecekondu yıkımlarını geciktiriyorlar…

Güzel Ana’nın gecekondu direnişiyle başlayan politik tavrı, İstanbul’un büyük sokaklarına, caddelerine, meydanlarına da açılıyor. Bu arada oğulları büyüyor, onlar da annelerinin adımlarını takip ediyorlar. Seksen darbesinde artık bir oğlu cezaevinde Güzel Ana’nın. O günleri anlatıyor: “Zekiler içeri alındı. Tabii o cezaevinin süreci, gidip gelme, çocuklar ölüm orucundalar, Metris Cezaevindeler, ölüm orucundalar. Görüyorsun, çırılçıplaklar. Çırılçıplak mahkemeye çıkarıyorlar. Sen ne olabilirsin? Bir annesin. Bunları gördükçe ne yapabilirsin? Gittikçe bir adım ileri, bir adım ileri, bir adım ileri. Bir cop yedikçe bir adım daha ileri attım, geri çekilmedim. Cop yedikçe bir adım daha ileri attım. Adımlarım öyle çoğaldı.”

Güzel Ana, İstanbul’un büyük meydanlarına doğru adımlarını çoğaltırken, artık Cumartesi Anneleri oturumlarının da bilindik bir yüzü oluyor. Elbette, bir politik tavrı var. Ama o insan hakları savunucusu. Böyle tanımlıyor kendini: “Ben her şeyden önce bir insanım. Bu nedenle nerede bir ezilen, bir haksızlığa uğrayan ve darda kalan varsa onun yanındayım. Alevi darda ise Alevi’nin yanındayım, Sünni darda ise Sünni’nin yanındayım, Laz dardaysa onun yanındayım. Biz bir sürü katliam gördük. Biz insan hakları savunucularıyız herkesi bir tutuyoruz.”

Yaşamından, köyden kente göçü anlatırken, “Aç kaldım, susuz kaldım ama onurlu kaldım, yavrum” diyor. Şimdilerde mahalleli komşularının politik duyarsızlığından yakınıp, bazen kızsa da… Anılarını anlatırken sözcüklerinde hep umut var. Güzel Ana günlerden bir gün ameliyat olacak. Ameliyatın iyileşme dönemi de tam mayıs ayına geliyor. Olacak iş mi! Güzel Ana, genç doktoru önüne alıyor, “Ben sosyal bir insanım. 1 Mayıs’ta da alanda olmak istiyorum. Lütfen ameliyatımı öne alın” şeklinde derdini anlatıyor. Güzel anneye saygısı bir kat daha artan doktor, sadece ameliyatı öne almakla kalmayıp, özel oda ayarlıyor, özel odaya da onar onar hekim arkadaşlarını getirip, Güzel Ana’yla tanıştırıyor. 

“Evde ölmek istemiyorum” diyen Cumartesi Anneleri’nden Güzel Ana, son konuşmalarından birinde, annelere seslenmişti: “Biz yaz, kış, sıcak, soğuk demeden buradayız ve çocuklarımıza sahip çıkıyoruz. Asker ve polis anneleri de buraya gelse… Eğer tüm anneler birleşirse kimse ölmez ve analar ağlamaz.”

Güzel Şahin’in Bingöl’ün bir köyünde başlayan yaşantısı, onun istediği gibi sonlandı. Politik bir insanın cenaze töreninde rahatsızlandı.

Evinde ölmedi.

Şimdi Güzel Ana’nın “Dünyanın bütün anneleri birleşin” diye atan kalbi, insan hakları savunucularının taşıyacağı en değerli miras. 

41398

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar