Çarşamba Mayıs 8, 2024

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

Ancak, bu her zaman olmadı. İnsanlığın sınıflı toplumlara geçişiyle birlikte doğa ile uyumlu yaşamayı da terk etmeye başladı ve hayvanlar gibi doğayı yeniden üretme yerine, doğayı tahrip etmeye ve onu aşırı sömürmeye başladı. Bu tahribat, kapitalizmle birlikte en üst noktaya çıktı. Gelinen süreçte doğa, kendini tahrip etmenin karşılığını, Engels'in dediği gibi fazlasıyla“öcünü alıyor”

Deprem bilim ve teknolojinin geliştiği bir süreçte bir “kader” olamaz. Onu bilerek yaşamak, onu bilerek yaşamı yeniden üretmek ve onu bilerek yerleşim (barınma) yerleri hazırlamak gerekir. Yani, insanların en temel gereksinimi olan barınma sorunu, barınmanın yapısal niteliği, deprem dikkate alınarak yapıldığında ve yerleşim yerleri buna uygun olarak seçildiğinde, depremler insanlar için bir felaket olmaktan çıkıp, doğanın doğal bir olayı olarak kendi harektliliğini sürdürür.

Ne var ki, ücretli kapitalist sistemde her şey meta haline getirildiği için, doğayı yeniden üretme ve onun en doğal diyalektik harektliliğine ters işler yapılmaktadır. Çünkü burjuva özel mülkiyeti üzerine kurulu kapitalist toplumsal sistem, aşırı kar ile hareket ettiğinden insana düşman olduğu gibi doğaya da düşmandır. İnsanı tahrip ettiği gibi doğayı da aşırı bir şekilde tahrip etmektedir.

6 Şubat 2023'te Maraş merkezli ardarda iki depremin meydana gelmesi ve TC tarihinin depremden kaynaklı en büyük felaketi (katliamı demek daha doğru) haline dönüşmesi, tamamıyla kapitalist sistemin, aşırı kar hırsının doğal bir sonucu ortaya çıkmıştır. Yer bilimcileri tarafından, şu anda (13.02.2023) deprem bölgesindeki enkaz altından çıkarılanların sayısının kat kat üstünde enkaz altında insan olduğu söyleniyor.

TC devleti tarihine kabaca bakıldığında, depremler işçi ve emekçiler için bir felakete dönüşmüştür. Sadece bugün değil geçmiş depremlerde de aynı sonuçlar yaşanmıştır. Aynı büyük acılara katlanılmak zorunda bırakılmıştır halk. Yaklaşık 24 yıl önce yaşanan 17 Ağustos 1999 depreminde de binlerce insanımız katledilmiştir. Bugün konuşulan o günde konuşuluyordu  ve bugün suçlanan “müteahhitler ” o günde suçlanıyordu. Kapitalist sistemin sahipleri burjuvazi ve onun siyasal temsilcileri sisysi iktidarlar bir kaç müteahhiti “suçlu” göstererek, kapitalist sistemi aklama yoluna gidiyordu. Bugünde aynısını yapıyorlar. Bu, elbette müteahhitlerin suçsuz olduğunu göstermez. Ama esas suçlu kapitalist sistemin kar ekonomisi, aşırı kar hırsıdır. Yani, sermaye devletinin sermaye birikim ekonomi politikasıdır. Sadece AKP iktidarı döneminde sekiz defa immar affı ya da diğer adıyla “immar barışı” (7,8 milyon bina[1]) çıkarılması, kar ekonomisinin insanların cangüvenliğine doğrudan saldırısıdır.

Halkın acılarıyla sermaye birikimi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Sermaye birikimi ve sermayenin merkezileşmesi artıkça, bununla doğru orantılı olarak işçi ve emekçilerinde acıları bir o kadar artar. Yani, yaşam kaliteleri düşer, güvensizlikler artar, acıları çoğalır. Depremin ilk iki gün borsanın açık tutulması ve tepkiler sonucu kapatılması, sermaye düzenin insanların  canını kurtarmakla değil, onu nasıl sermayeye dönüştürürmün bir uygulmasıdır. Ve acılar sermayeye dönüştürülmüştür. Bir başka söylemle halkın acıları ve ölüleri üzerinden kumar oynanmıştır.

Burjuvazi için bu bir “felaket” ya da “katliam” değil. Bu onlar için bir “kriz”de değil. Tersine büyük bir sermaye birikim aracıdır. Şu anda hepsi bu “enkaz”ların kaldırılmasında ve yeniden bir sonraki depremde enkaz haline dönüşecek binaların ihalesini kapma ve karlarını en azamisine çıkarmanın hesabını yaptıklarından kimseninm şüphesi olmasın.

İktidarı ve muhalefetiyle burjuvazi, kapitalist sistemin savunucularıdır. Bugün bir çok burjuva devletinde varolan devletin kamu kuruluşlarının ortadan kaldırılması, sömürü ve zulmün ağırlaştırılması, burjuvazinin aşırı sermaye birikimi eğiliminden kaynaklanmıştır. “Tek kişilik cumhurbaşkanlığı sistemi”ni denen tekelci devlet sisteminin stabilize edilmesinin bütün tekelci kesimlerin tarafından desteklemesinin nedeni de budur. Bu sistem sayesinde tekelci Türk burjuvazisi, özelleşitmeleri hızlandırarak dış sermaye yatırımlarını artırarak emperyalist bir karakter kazanmıştır.

Türkiye ve Kürdistan ve  Suriye halklarının acısı büyük. Bu acıyı yürekten paylaşıyorum. Ancak, acı ve öfkelerimizi doğrudan kapitalist sisteme yöneltmeliyiz. Bunun bir doğa üstü kader olmadığını, tersine kapitalist sistemin aşırı kar hırsının ve her şeyi metalaştırmasının bir sonucu olduğunun bilincine vararak, mücadeleyi başta AKP-MHP faşist iktidarı dahil, esas olak kapitalist sisteme yöneltmelidir. Kapitalist sistem yıkılmadan bu tür katliamlart daha çok yaşanacaktır. Ve burjuvazi, enkaz altındaki halkla dalga geçer gibi, kurtarma ekibi yerine, öncelikle seyyar mescit göndermesi bitmeyecektir. Ve işçi sınıfı ve emekçilerinm vergisiyle savaş için beslediği ordusunu bir kaç saat içinde Kürt bölgelerini bombalamak ve işgal etmek için hazırlarken, deprem bölgesinde kurtarma çalışmalarına sokmamıştır. Yoğun tepkiler sonucu, tepkileri yatıştırmak için çok az bir askeri birimi deprem alanlarına sevk etmiştir.

“Bay kemal” ve partisi CHP ve “altılı Masa” denen ahırdaşlar, büyük bir katliama dönüşen felaket karşısında hükümetin istifasını ve başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm bakanların ve diğer sorumluların  tutuklanarak yargılanmasını isteme yerine, halka “seçimi bekleyin” çağrısını yapacak denli aşağılaşarak, çürümüş faşist sistemin bir çarkı haline gelmişlerdir. Tam da iktidardaki Erdoğan kliğinin istediğini, halkı pasifize etme görevini yerine getiriyor. “Bay kemal”in en iyi “becerdiği iş” budur. Burjuva muhalefet, iktidarın halkı daha da baskılama aracı olan OHAL ilanına bile doğru dürüst karşı çıkmadı. Ahırdaş “altı masa” bileşenlerinin çoğu destek verdi.

Oysa bütün halk sokaklara dökülmeli ve Erdoğan ve tüm suç ortaklarının tutuklanıp yargılanmalarını istemeliydi. Halka bu çağrı yapılmalıydı. Hiçbir burjuva muhalefet politikacısının ağzından “Erdoğan istifa” sözü çıkmadı. Kitlelerin ilerici hareketi olmadan, toplumsal olarak hiç bir ilerici gelişme ve demokratikleşme olamaz. Hiçbir burjuva siyasetçisi ya da partisi kitlelerin ileri demokratik taleplerine karşılık veremez.Gerisi, küçük burjuva reformst ilizyonlarla kitleleri oyalama taktikleridir.

Burjuva muhalefetin ve başta da AKP'nin uzun zaman stepnesi olan “Bay Kemal” ve partisi CHP'nin, “muhalifliği”, depremin halk için bir felakete ve katliama dönüşmesine karşı değildir. Çünkü o, bu sistemin, tekelci devletin savunucusu ve koruyucusudur. Eleştirileri, “beceriksizliklere” dairdir. Depremin halk için bir felakete dönüştüren kapitalist sisteme karşı değildir. 17 Ağüstos 1999 depreminde de bir başka “bay kemal” (Ecevit) vardı. Sorun, kişi sorunu değil, sistem sorunudur. Kapitalist sistem varolduğu sürece halkın acıları hiç bitmeyecek, tersine geline süreçte acılar daha da artarak devam edecektir. Çünkü kapitalizm doğaya ve insanlığa karşı bir sistemdir. Çürüyen kapitalizm ne doğayı ne de onun bir parçası olan insanı kurtaramaz. Daha genel anlmada, dünyanın ekolojik dengesinin hızla bozulması ve bundan kaynaklı felaketlerin artması, bütünsel olarak kapitalistl  sistemin aşırı kar hısrsından kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle, işçi sınıfını ve emekçileri kurtacak olan sosyalizmdir. İşçi sınıfı için en büyük felaket kapitalist sömürü sisteminini varlığıdır. Tekelci burjuvazinin sınıf egemenliği olan iktidarı ve devletidir., kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmalıyız.  Burjuvazinin kokuşmuş ve çürümüş yüzyıllık cumhuriyetini tarihin çöplüğüne gömerek, sosyalizmi kurmalıyız.

Devrimci ve komünist saflarda örgütlenerek, öfke ve acılarımızı bu sisteme yöneltirsek, bunu başarabiliriz ve başarmalıyız. İşçi sınıfı ve emekçilerin tek kurtuluş yolu budur! 13.02.2023

[1]    https://www.dogrulukpayi.com/bulten/son-imar-affindan-7-milyonun-uzerinde-konut-ve-isyeri-yararlandi

 

1420

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar