Pazartesi Mayıs 6, 2024

Herkese ve her şeye ragmen

Bu aralar kendimle yerle gökle tanrıyla insanlarla hayvanlarla ne aklıma geliyorsa sataşıyorum.
 “tanrıya mektuplar”  adlı kitapları olan Hasan Basri Aydın üstadım aklıma geliyor. Birçok mahkemesine katıldım, kendi mahkemelerimin dışında sanırım en çok Hasan Basri Aydın ın mahkemelerine katıldım. Hatta “ sultan Ahmet adliyesi, yol olur her pazartesi” diye de şiir bile yazdım.


Tanrı severlerden biri Hasan abinin tanrıya sataşmalarından rahatsız olmuş ve kendini tanrının savunucusu muvafakat bekçisi sayarak tanrıyla kul arasına girip hasan abi hakkında davacı olmuştu.  Mahkemenin birinde hakim işi kısa tutmak istedi, ama Hasan abi  8 sayfa savunma hazırlamış. Kulaklarından rahatsız olduğundan az işitir ağır duyardı. Hakimin “ tamam kısa kes” demesini duymadı inadı tuttu, biz ayakta bekliyoruz hakim masada alnından akan teri siliyor. “bu bana dava açan kişi, tanrıya haksızlık etmiştir onu bir nesneye benzetmekle asıl bu günahtır tanrıyı. Dolayısıyla bu kişi tanrıyı önce bir kula benzetip, sonra onun aciz olduğunu savunmasız olduğunu düşünüp onu savunmak amacıyla bana dava açmış. Bu tanrıya hakarettir” diyerek bitirdi ve dava ileri bir tarihe ertelendi.     

Şimdi mesele şudur ki, orta doğu ortadan doğranıyor adeta ve yapılan her öldürme eyleminde Allaha dualar edilerek tekbir sesleriyle yapılıyor. Ama durmadan birileri çıkıp “ Müslümanlıkta bu yoktur” veya diğer bir metafor islamiyette bu yoktur”  gibi kusursuz masum söylenceler üretiyorlar. İslamiyetin doğduğu topraklarda oluyor bu bahsettiğimiz kıyım. Kökleri öyle derindedir ki sarsılmaz dağ gibi, kan revan ölüm kıyım üzerinden göndere çıkmış bir durum var ortada ve hala “Müslümanlık bu değil” diye bilmem kaçıncı perdeden sallayanlar var. Bal gibide budur.


Hem bu olmasaydı Musul’da Türk bayrağını indirmelerine rağmen AKP tarafından bu kadar rahat karşılanmazdı. HDP kongresinde bayraksızlığa tahammül etmezken, Siirt’te kim olduğu bilinmeyen kişi tarafından bayrak inince çıldıran sözde devlet din olunca mevzubahis sorunu halediyor ve onlar “hımsımız” değil diyor dışişleri.


Uzun zaman evvel Suriye ile ilgili bir paylaşım yaptım ve altına da Nietzsche’ ye ait olan “ yeryüzünde bu kadar zulmü izleyen bir tanrının iyi niyetinden bahsedilemez” aforizmasını yazdım. Yukarda Hasan Basri Aydın hakkında davacı olan zat gibi biri özel mesaj yollayarak tehditler küfürler döşemiş. Diyor ki “ öbür dünyada cehennemde yanacaksın kâfir”
Madem tanrının bu kadar gücü var beni yakacak öbür dünyada, neden bu orta doğuda akşam sabah ona secde edenleri öldüren katleden İngilizlere Amerikalılara bir şey yapmıyor? Ha onları da mı öbür dünyada yakacak? Doğrusu ben bunu asla kabuk etmem naçizane bir kul olarak, tanrı işini biraz ciddiye almalı, böyle oyun olmaz böle kumpas olmaz. Bu dünyada ver cezalarını bende göreyim.


Fakat tanrının ceza verdiğini de bazen düşünmüyor değilim. Hani bu dünyanın öbür dünya olmadığını kim nerden bilecek ki? Belki de diğer dünyada hak edilmiş suçların günahıdır bu çekilen.


Evet, “insan bazen karıştırıyor, yaşamak mı ölmek, yoksa ölmek mi yaşamak ” diyor  Che .

Ey sancısını çektiğimiz hayat, seninle uğraşıyoruz gece gündüz. Biz mi seni zorluyoruz sen mi bizi itekliyorsun anlamadım. Haydi, biz seni iyi yaşayamadık, ya sende mi bizi reddettin? Madem adın “hayat” işini yap. “Kızım sana diyorum gelinim sen anla” 
Durulanacak mı acep bu hayat bu insanoğlu bu keramet bu kırılgan bu kifayetsiz hayat aklanacak mı? Yeryüzü çocukların olacak mı? Bunların hepsi devasa kaygı çelişki, insanoğlunun paylaşımcı fedakâr, bir yaşam biçimine uygun olduğunu düşünmüyorum. İnsanoğlu zulmün ağasıdır. Hırsla donanmış, zırhla kuşanmış, yok etmek ve kendisini yaşatmakla delirmiş.

98750

Hasan Saglam

Hasan Saglam  sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Hasan Saglam

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar