Pazartesi Nisan 29, 2024

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor. Her türlü baskının ve yoksulluğun reva görüldüğü Asya kıtasının işçi ve emekçileri; uzun bir süredir Komünist Manifesto’nun öngörüsünü, Mao’nun "Doğu rüzgarı Batı rüzgarını alt edecektir” sözünü doğrularcasına devrimci mücadeleyi yükseltmeye devam ediyorlar. Dünyanın çatısı Nepal’de devrimci dalga emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin yüreğine büyük bir korku salarken, bu korkuyu daha da büyüten Hindistan işçi ve emekçilerin mücadelesi peşi sıra geldi. Emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği, işçi ve emekçilere; "kapitalizmin başka alternatifi yok” diyerek, sosyalizmi unutturmaya çalışırken, uzak Asya’da, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan milyonların, sosyalizmi yeniden kazanma girişimleri durdurulamaz boyuttadır ve buradaki mücadele, bütün dünya emekçilerine büyük bir moral vermektedir. Herhangi bir ülkedeki işçi ve emekçilerin burjuvaziye karşı mücadelesi, bütün dünya emekçilerinin bir kazanımı, burjuvazinin ise kaybı demektir. Nepal’de ki mücadele de kendi güzergahında düşe kalka ilerlemekte ve bütün ülkelerin sınıf bilinçli işçileri buradaki mücadeleyi, destekleriyle beraber büyük bir dikkatle izlemektedirler. Buradaki devrim, bazı sarsıntılar geçirse de, kendi rotasında ilerlemeye devam edecektir. Yaklaşık bir milyar üçyüz milyon insanın yaşadığı, 17 resmi ve en az 22 farklı dilin konuşulduğu, devasa kapitalist gelişmenin yanında ona koşut olarak devasa yoksulluğun yaşandığı ve yarı-feodal ekonomik yapınında var olduğu, ve deyim yerindeyse dünyanın ekonomik, siyasal ve sosyal laboratuvarı olan Hindistan’da işçi sınıfının önderliğinde sosyalizm için mücadele hiç bir zaman sönmedi. Sosyalizm meşalesi, bazan alevlenerek, bazan ise köz halinde hep var oldu. Bugünkü Hindistan’da bazı eyaletler de kendine Marksist diyen partiler iktidardadır. Hatta Hindistan’ın üçüncü güçlü partisi olarak Hindistan Komünist Partisi (Marksist) olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, bu partinin marksizm ile bir ilişkisi olmadığı gibi, gerçek marksistlere karşı devletle beraber savaşmaktadır. Yani, bunlar gerici devletin partileridir. Hindistan gerici devletinin her türlü baskı ve şiddeti kullanarak bastırmaya çalıştığı Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in mücadelesinin tarihi eskilere dayanmaktadır. Çin’deki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etkisiyle MLM düşüncelerin hızla yayılması ve bu düşüncelerin pratiğe dökülmesiyle, bugünkü mücadelenin başlangıcı atılmış oldu. Bu mücadelenin unutulmaz önderi ve bugün de HKP(M)’nin önder olarak kabul ettiği Çaru Mazumdar’dır. Onun önderliğindeki Naksalbari (naksalit) ayaklanması, Hindistan’ın son 50 yıllık tarihi içinde önemli bir yer tutmaktadır ve bugünkü mücadele de hala halk arasında ve hatta burjuvazi tarafından da bu adla anılmaya devam etmektedir. Naksalbari köylü ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılması ve Çaru Mazumdar’ın ölümünden sonra, Hindistan Komünist Partisi/ML, küçük guruplara ayrılarak dağıldı. Çaru Mazumdar’ın izinden giden ise HKP/ML (Halk Savaşı) adlı parti oldu. Bunun dışında daha bir çok parti ve grupta Çaru Mazumdar’ın takipçileri oldular. 1990’ların ortalarından itibaren başta HKP/ML (HS) olmak üzere diğer bir kaç parti ve grup’ta silahlı mücadeleye başladı ve süreç içinde bunların hepsi birleştiler ve birleşik partinin ismini HKP(Maoist) oldu. Maocu partilerin birleşmesiyle, bu parti önderliğinde ki sınıf mücadelesi daha ileri bir boyuta yükseldi. Kırsal alanlarda gerilla savaşı veren parti, şehirlerde ise işçi ve yoksul emekçiler içinde güçlü bir kitle örgütlenmesi gerçekleştirdi. Aydınlar arasında da giderek saygı kazandı ve onlar içinde de örgütlendi. Hindistan gericiliği, "maocuları” altetmek için, korkunç bir baskı uygulamaktadır. Son aylarda da topyekün saldırıya geçti ve bu konuda hava kuvvetlerini de kullanma kararı aldı. Her ne kadar devrimci-demokrat kesimde buna karşı tepkiler yükselse de, Hindistan gericiliği , işçi ve emekçilerin HKP(M) önderliğindeki haklı ve meşru mücadelelerini kanlı bir şekilde bastırmak amacından vazgeçmeyecektir. Hindistan Devriminin Dinamikleri Hindistan’ın Marksizmle tanışması 1900’lü yılların başına kadar gider. Lenin önderliğinde kurulan 3. enternasyonal’de Hindistan kökenli delegeler yer almıştır. Hindistan’ın Marksizmle tanışması eski olmasına karşın, 1960’lardan sonra gerçek komünist partileri kurulur. Esas olarakta BPKD’nin etkisi burada büyük olur. Bugünkü devrimci mücadelenin de bu etkinin devamı olduğunu, köklerinin oradan geldiğini söylemek, bir gerçeği vurgulamaktır. Hindistan’da işçi sınıfı güçlü bir yapıya sahiptir ve burada kapitalizm tarihi sömürgecilik kadar eskidir. Yani, İngiliz sömürgeciliği döneminde kapitalizm girmiş ve gelişmiştir. Buna karşın yarı-feodal diyebileceğimiz bir ekonomik sistemin varlığından kaynaklı topraksız ve az topraklı geniş bir köylülük mevcuttur. Nüfusun yaklaşık %60’ı nüfusu 5 binin altındaki köylerde yaşıyor. 2006’da 17 bin köylü "borç” yüzünden intihar etti. Nüfusun % 44’ü günde bir ABD dolarının altında yaşıyor. Milyonluk büyük şehirlerde yaşayanların üçte biri sefalet içinde "SLUM” denilen derme çatma klübelerde yaşıyor.( Dünya Bankası verileri) Yoksulluğa ters orantılı olarak zenginlik de bir avuç insanın elinde toplanmış durumda. Hindistan’da 53 ABD Doları milyarderinin yanı sıra 60 binden fazla milyoneri ve 350 nüfusluk milyonluk orta sınıf var (Müthatliler Birliği yayınları 2008) Hindistan devriminin dinamiklerinin başında işçi sınıfı olmak üzere genel nüfus içinde büyük bir orana sahip az topraklı ve topraksız yoksul köylüler gerilla mücadelesinin temel gücünü oluşturuyor. HKP(M)’nin de kırsal alanda dayandığı yoksul köylülüktür. Bunun yanında şehirlerde de güçlü örgütlenmelere sahiptir. Özellikle Şehirlerin yoksul varoşlarında yaşayan kitleler içinde ve işçiler arasında derinlemesine örgütlenmeye sahiptirler. Yer yer genel grevler örgütledikleri ve bu grevlere binlerce işçinin ve memur emekçilerinin katıldığı bilinmektedir. Sınıf farklılığın çok belirgin olduğu, sosyal farklılaşmanın derinlemesine yaşandığı, yani, toplumsal ve sınıfsal çelişmelerin keskin olduğu bu ülkede, doğru bir siyaset izleyen KP kitleler içnde kök salabilir. HKP(M)’de bu özelliklere sahip bir parti olduğu için kitleler içinde kök salmıştır. HKP(M), bugünkü düzeyini kolay yakalamadı. Somut koşulların somut tahlilinden hareket ederek, teori ve pratiğin birliğini ve birbirinin önünü açarcasına uygulayarak emin ve kararlı adımlarla yoluna devam ediyor. O, Hindistan geçekliğini, toplumsal ve sınıfsal çelişmeleri doğru analiz edip, kendi devrimci pratiğine yön vermesini bildi. Ayrıca, burjuva basınının yansıttığı kadar HKP(M)’nin önder kadroları uzun yıllar mücadele içinde pişen kişilerden oluşmaktadır. Bugünkü durum, ağır bedeller karşılığı ilmik ilmik örülerek başarıldı. "Slumdog’un” Maocuları Sosyalizmi Er Geç Kuracaklardır Dünya gericiliği, Nepal’deki devrim mücadelesini boğmak için yoğun çaba harcadı. Ve şimdi Hindistan’daki devrim mücadelesini bastırmak için, Hint gericiliğini her açıdan desteklemektedir. Çünkü, buradaki devrimin başarısı, 1917 Rus devriminin yarattığı sarsıntı gibi dünyayı derinden sarsacatır. Dünya işçi ve emekçilerine büyük bir moral ve mücadele motivasyonu yaparken, burjuvaziye de o denli darbe vuracaktır. Bu açıdan, emperyalist burjuvazi, Hindistan’daki Maocu dalganın önüne geçilmesini isterken, uluslararası işçi sınıfı ve ezilen yığınlar ise, Hindistan işçi ve yoksul emekçilerin ve yoksul köylülüğün haklı mücadelesine en yüksek desteği, kendi gelecekleri açısından da olsa vermekle karşı karşıyadırlar. Hindistan işçi ve emekçilerin mücadelesinin gelişmesi ve boyutlanması, sosyalizme adım adım yaklaşmaları, öncelikle Himalya tepelerinden eteklerine doğru dalga dalga devrimin yayılmasını getirceketir. Salt Asya kıtasını değil, bütün kıtaları saracaktır. Bu subjektif bir gözlemden öte, gerçekleşebeilecek bir olgudur. 21. yüz yıl işçi ve emekçilerin yılı, sosyalizmin geliştiği ve güçlendiği yıllar olacaktır derken, dünya konjonktüründeki emek-sermaye arasındaki çatışmalı gelişmeler ve durumların dikkate alınması üzerine söylenmiş bir öngörüdür. Son yıllarda küçük burjuva oportünizmi, Latin Amerika ülkelerinde bazı reformist burjuva liderlerini "sosyalist” olarak işçi ve emekçilere sunmaya büyük bir gayret gösterirlerken, Hindistan’daki geleişmelere ise kulak tıkıyorlar ya da görmezden gelmeye çalışıyorlar. Oysa orada işçi ve emekçilerin ağır bedeller karşılığında zorlu bir mücadeleleri var. Buradaki mücadele ezilen kitlelerin kendi kurtuluşları için verdikleri bir mücadeledir. Latin Amerika’daki bazı reformist görünümlü burjuva liderlerin konumları ise, kitlelerin daha ileri mücadelesini geri çekmek ve reformizin içine haps ederek, onları pasifleştirmektir. Marksistlerin görevi, reformistleri ne desteklemek ne de güçlendirmek, tersine onların gerçek yüzlerini kitlelere göstermek ve teşhir etmek olmalıdır. MLM’lerin görevi; işçi ve emekçilerin çıkarlarını savunan, işçi sınıfı önderliğindeki mücadeleleri daha aktif desteklemek olmalıdır. Bunu yapmayan MLM olamaz. Ya da "onlar silah kullanıyor” diyerek, burjuvazi ile aynı jargonu kullananların "marksist” kılıklı zavallılıkları ise bir başka acınacak durumdur. Burjuvazi, devrimcileri "gül”le mi karşılıyor? Burjuvazi, kitlelerin en küçük demokratik hak mücadelelerini bile içine sindiremezken ve yer yer katliamlara varan saldırılara girişirken, bunu görmeyip, komünistlerin ve devrimcilerin meşru ve haklı mücadelelerini "terör” olarak değerlendirmek, en iyimser yaklaşımla "yanlış bir algılama”dan öte, ideolojik olarak burjuvazi ile aynı saflarda yer almaktan kaynaklanıyor. Hindistan gericiliği, HKP(Maoist)’in başta önderleri olmak üzere kadro ve üyelerine karşı bir sürek avı sürdürmektedir. Yakladıklarını ise sorgusuz sualsiz katletmekte ya da ağır işkencelerden geçirerek, ağır hapis cezalarıyla zindanlara tıkmaktadır. HKP(M)’yi destekleyen ya da destek verdiğinden şüphelenen köylüler ve emekçiler katlediliyor ya da köyler bombalanıyor. Böylesine bir vahşet uygulayan gericiliğe karşı mücadele eden kitlelerin mücadelesini görmezden gelip, burjuvazinin jargonu ve yaklaşımıyla konuşanlar işçi ve emekçilerin dorstu olamaz. İşçi ve geniş emekçi kesimleri ile Hint gericiliği arasındaki mücadelede, emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği Hint gerici develetine açık destek verirken, uluslararası işçi ve emekçiler de Hindistan işçi sınıfı ve ezilen yığınların mücadelesine açık destek vermelidirler. Başta işçi sınıf örgütleri olmak üzere devrimci demokratik kitle örgütleri de Hindistan işçi ve emekçilerin bu haklı mücadelesini desteklemeli, oradaki burjuvazinin katliamını ve baskılarını teşhir ederek protesto etmelidirler. Yusuf KÖSE 29 Kasım 2009 |

107028

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar