Perşembe Mayıs 2, 2024

Hitler,Mussolini ve Erdoğangillerin yaratılmasında liberallerin payı!

Son zamanlarda, bir çok liberal ve demokrat köşe yazarı, AKP iktidarını ve Erdoğan’ın “tek kişi(!)” diktatörlüğünü eleştirirken, Sovyetler Birliği’ni ve Stalin’i anmadan geçemiyorlar. Stalin’i Erdoğan ile eşleştiriyorlar ve Erdoğan’ın uygulamalarını Stalin önderliğinde SSCB olan uygulamalara benzetiyorlar. 

Liberal ve reformist burjuva yazar ve aydınların çoğunun Stalin düşmanı olduklarını biliyor ve bunun nedenlerini anlayabiliyoruz. Birinci neden; yaşam biçimleri ve buna uygun düşen düşünce tarzlarıdır. Kapitalist sistemin sömürü düzeninden nemalandıkları için düşünce biçimleri de buna uygun şekilleniyor. Bunlar, yaşadıkları gibi düşünüyorlar ve bu nedenle de, sömürü ve baskının olmadığı sosyalizmin karşısında yerlerini alıyorlar.

Bunlardan biri Murat Belge. 12.06.16 tarihli “t24”1 deki yazısında, Erdoğan’ı Stalin’e benzetmiş. Bunu tek MB yazmıyor. Bir çok sosyalizm düşmanı ve kapitalizm sevici burjuva liberal yazarlar da sık sık yazıyorlar. Kapitalist sistem içindeki faşist bir diktatörü getirip sosyalizm içine sokmaya çalışıyorlar. 

Bir türlü gönülleri, Erdoğan’ı Hitler, Mussolini vb.leri ile eşleştirme pek razı olmuyor. Böylece, yeni kuşağa; Erdoğan’ın “iyi” olmadığını söylerlerken, Stalin şahsında sosyalizmin daha da kötü olduğunu anlatmayı amaçlıyorlar. Bunların, kapitalizm ile sosyalizm karşılaştırmaları ancak bu kadar basit olabiliyor. Burjuva liberal düşünce yapıları, sermayenin kanlı diktatörlüğünü eleştirmeye ulaşamıyor.

Her şeyden önce Erdoğan birine benzetilmesi gerekiyorsa, öncelikle, en yakınında ve önceli Mustafa Kemal var. Onun zamanında da tek parti (CHP) vardı. Hiç bir demokratik hak ve ortam yoktu. Ağır baskı ve sömürü koşulları vardı.

M. Kemal ile Erdoğan arasındaki fark; birinin “laik” olması diğerinin ise islam dincisi. Ama yönetme biçim ve yöntemleri aynı. Aynı kapitalist sistemin ürünleri ve yürütücüleri. Erdoğan’a “diktatör” deyip, M. Kemal’e “diktatör” dememek riyakarlıktır. Kürtlerin katledilmesi, yok sayılması, salt bugüne özgü bir olay olmayıp, bu vahşet ve inkar M. Kemal ile başlamıştır. Alevilerin ibadet yerlerinin yasaklanması ve kapatılması ve toplumun sunnileştirilmesi salt bugüne özgü siyasal gelişmeler değildir. Yine, işçi haklarının yok sayılması, sendikaların yasaklanması, hiç bir muhalif siyasal oluşuma meydan verilmemesi ve komünistlerin içeri tıkılması yeni bir olgu olmadığı bilinen bir gerçektir. Bunlar, M. Kemal ile başlamıştır. TC’nin 1925-1950 arasını ne çabuk unuttunuz! M. Kemal iktidarı döneminde, “demokrasinin vaz geçilmez kurumları” dediğiniz hangi parti (CHP dışında) vardı? 

Yine benzetme konusunda daha uzağa gitmelerine gerek yok. Menderes-Celal Bayar ikilisi altındaki on yıllık yönetime bakmaları bile yeterli olur. Kutuplaştırma, islamlaştırma, Türkleştirme, azınlık milliyetlerin zorla göç ettirilmesi ve üzerlerindeki her türlü ağır baskı; tüm demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, muhalif olanlara karşı ağır baskı koşulları, muhalif basının susturulması vb. uzayıp gider...

Bugün olduğu gübi, dün de “her mahallede bir milyonerin” (yandaş sermaye ve sermayenin merkesileştirilmesi vb.) yaratılmasına karşılık, aşırı sömürü, küçük mülk sahiplerinin mülksüzleştirilmesi, yoksulluk ve yolsuzluklar...

Bütün bunlar aynı sistem içinde, kapitalist sistem içinde olan gelişmelerdir.

“Demokrasi”cilik oynayan gelişmiş kapitalist ülkeler gelince, onlar, Erdoğan vb.lerinin yaratıcı ve besleyicileridir. Bugün, Türkiye’deki gelişmeleri Batı sermayesinin çıkarlarından bağımsız ele alamazsınız. Yine Kürdistan’ın yerle bir edilmesi, Suriye’nin talan edilmesi ve Milyonlarca Ortadoğulu halkın yaşamlarına son verilmesi, sizin çok sevdiğiniz ve sosyalizme karşı ısrarla savunduğunuz kapitalist sistemin ürünüdür. Batı’da –bugün için- Erdoğan gibi “tek kişi”2 diktatörlüğü yoktur, ama, işçi ve emekçilere karşı tekelci sermayenin diktatörlüğü vardır.

Nasıl ki Erdoğan ve daha nice faşist diktatörün yaratıcıları ve besleyicileri Batı sermayesi ise, İŞİD vb. terör örgütlerin yaratıcıları da onlardır. Ve bunların hepsi, sosyalizmin değil, kapitalist sistemin ürünüdürler. Kapitalist sistem var olduğu sürece, yukarıda sayılanların hepsi bir şekilde yaşanmaya devam edecketir. Ama, daha ağır bir şekilde olmak şartıyla yeniden ve yeniden yinelenecektir. 

Liberal aydınlarımız, Erdoğan’ı eleştiriyorlar, ona karşı çıkıyorlar, ama, onu yaratan ekonomik sisteme karşı çıkmıyorlar. Sanki Erdoğan vb.leri uzaydan gelip tepeye kondu(!) Oysa bu tür soytarı kralcıkları, kapitalist sistem halkın karşısına çıkardı ve yaşadığı sürece de çıkarmaya devam edecektir.

Türk burjuvazisi, AKP iktidarı süreci içinde “altın dönemi”ni yaşıyor. Bu sözler, ülkenin en büyük tekeli Koç Holding yöneticilerinin ağzından salya gibi dökülüyor. Türk egemen sınıfların “Erdoğan severliği”, İSO’nun; “Türkiye’nin 500 büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması”na3 kısaca göz atıldığında daha kolay anlaşılır.

Liberal aydınların “kem sözleri” sadece Erdoğan için, ama onu ayakta tutan sermaye için değil. Dilleri bir türlü sermayeyi “diktatör”, “faşist” ve “anti-demokratik” olarak adlandırmaya varmıyor.

Erdoğan’ı Stalin’e benzetmek, siyasal ve sosyal sapkınlıktır. Neden mi? Çünkü, Stalin bir komünist kişilik ve Erdoğan ise faşist bir kişiliktir. Stalin, işçi ve emekçilerin dostu ve önderi iken, diğeri ise işçi ve emekçilerin düşmanı, sermayenin ise dostudur. Stalin, yaşamı boyunca sömürü ve zulüme karşı çıkmış, kapitalizme karşı mücadele edip, sosyalizmin kurulmasında en çnde yer alan önderlerden biridir.

Uluslararası proletaryanın önderi ve ezilen halkların dostu Stalin ile Erdoğan’ı aynı kare içinde anmak bile, sapla samanı birbirine karştırmanın ötesinde bilinçli pespaye “Akit”çilik yapmaktır.

Ayrıca, karşılaştırma yapılacaksa öncelikle her iki ülkenin işçi ve emekçilerin ne gibi haklara sahip oldukları ortaya konmalıdır. Stalin öndeliğindeki SSCB’de, işçi ve emekçilerin sahip oldukları ekonomik, demokratik (siyasal ve sosyal) haklar, o güne kadar tarihte ve elbette kapitalizmin dünü ve bugününde hiç bir zaman olmamıştır. Stalin ve sosyalizm düşmanlığının nedeni de budur. Sosyalizmin işçi sınıfı iktidarı olmasındandır. Sosyalizm de işçiler ve emekçiler özgürdü. Sosyalizmde burjuva sisteminin yalakaları liberallere de yer yoktu. Sosyalizm, burjuva liberallerin tahayyüllerinbin alamayacağı kadar özgürlükler sistemidir.

Erdoğan’ın başında bulunduğu ülke halkının durumunu ise burada yeniden tekrarlamaya gerek yoktur. Sıradan faşist bir kişiliğin temsil ettiği bilinen sıradan faşist bir düzen. Türkiyeli işçi ve emekçilerin yaşam koşulları ise ortadadır. Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) tarafından yayınlanan, “Global Haklar Endeksi Raporu 2016”ya göre, “Türkiye, çalışanlar için dünyanın en kötü 10 ülkesinden biridir.”4

“Tek kişi” diktatörlüğüne ve “faşizm”e karşı çıkışta tutarlı olmak için, öncelikle bunları yaratan ekonomik ve sosyal sisteme köklü bir şekilde karşı olmak gerekir. Kapitalizme karşı çıkmadan, onun kaçınılmaz doğal siyasal biçimlerine karşı çıkmanın tutarlı bir siyasal duruş olmadığı açıktır.

Stalin düşmanlığı, sosyalizm düşmanlığıdır. Bu belgeli ve tarihsel bir gerçekliktir. Kapitalizmin dünyayı nasıl bir cehnneme çevirdiğini unutturup, Stalin şahsında sosyalizm düşmanlığı, belki bir süre işçi ve emekçilerin kafasını karıştırabilir. Ama, bir Arap Atasözünün söylediği gibi: “Hava kapalı diye yıldızların yok olduğunu sanma.” Bugün, gökyüzü kapitalist sistem tarafından iyiyce sislendirilmiş, ancak bu koyu sisli hava, işçi sınıfı ve onun sosyalist iktidar gerçekliği ve onun gelecek oluşu gerçeğini ortadan kaldırmaya yetmiyor.

“Yetmez ama Evet”cilerin, Stalin gibi birini eleştirme haklarının olmadığı, bugün yaşanılanlardan dolayı açık değil mi? Erdoğan gibi bir faşist kişiliği halka şirin gösterenler başta onlardı. Komünistler değildi. Komünistleri “ütopyacı” kendilerini ise “gerçekçi” diye adlandıranların, gerçekleri Erdoğan ve Türkiye’nin geldiği bugünkü noktadır.

Ayrica, Stalin konusunda aydınlanmak istiyorlarsa, onlara yardımcı olunabilinir: Öncelikle, “Kapitalizmin Kara Kitabı”5, “Kuruşçev’in Yalanları”6 ve “Sovyetler Birliği Hakkında -En Çok Söylenen- Yalanlar ve Gerçekler-, Mario Sousa7 ve “Sovyetler’e karşı Büyük Komplo”yu8 okumları yeterli olur.

1 Bkz. T24.com.tr

2 (bu tanım gerçeği yansıtmıyor, doğrusu sermayenin faşist diktatörlüğüdür)

3 Bkz. iso.org.tr : “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2015”

4 www.diken.com.tr/ 17.06.2016. (Dünyada çalışanlar için en kötü durumda olan 10 ülke ise Belarus, Kamboçya, Çin, Kolombiya, Guatemala, Hindistan, İran, Katar, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu.)

5 Kapitalizmin Kara Kitabı, Evrensel Basım

6 Huruşçov’un Yalanları, Yordam kitap

7 Bkz. Cafrande.org. 23.08.2010, ayrıca, Vikisosyalizm

8 Michael Sayers- Albert E. Kahn, “Sovyetler’e kKarşı Büyük Komplo 1917-1947”, Yurt Yayınları 

 

43206

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar