Perşembe Mayıs 9, 2024

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

Emma Goldman’ın, “Eski geleneklerle alışkanlıklardan kaynaklanan engellerden kurtulmaya ihtiyacımız var”; Mahatma Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamalarına katılan birisi olarak; “Hangi Abdülhamid?”[2] ikilemine prim vermeyenlerdenim; bence Abdülhamid, Abdülhamid’dir; yani bir Osmanlı Padişahı’nın olması gerektiği gibi, ne ise, tamı tamına odur!

Malûm, Osmanlı’ya ilişkin efsane ve gerçekler alt üst ediliyor. “Ulu Hakan” mevzuu da buna dâhil elbette!

Tuhaf günler yaşıyoruz. Zamanın ruhu, gerçeklerle savaşıyorken; Abdülhamid’i tartışıyoruz!

Hani Şair Eşref’in, “Besmele gûş eyleyen şeytan gibi,/ Korkuyorsun höt dese bir ecnebi,/ Padişahım öyle alçaksın ki sen,/ İzzet-i nefsin Arap İzzet[3] gibi!//

Budur tarihçesi Abdülhamid’in:/ Otuz üç yıl bela çektik fakat güç/ Ne lâzım asrına bir başka ta’rif,/ Belâ ebced hesâbıyla otuz üç!” dizelerindeki müstebit padişah…

Ya da muhafazakâr kesimin önde gelen yazarlarından Peyami Safa’nın 6 Mayıs 1956 tarihli Milliyet gazetesindeki Objektif köşesindeki tarifiyle, “Sultan Hamit… Taif’te Mithat Paşa’yı boğduran, Sivas’da İsmail Safa’yı öldüren, daha nice vatan evladını sürdüren ve süründüren, memlekete Avrupa’dan kitap, mecmua ve gazete gelmesini yasak eden, hafiyeliği ve jurnalcılığı rütbe ve makam elde etmenin şartı hâline getiren,”[4] Osmanlı padişahından söz ediyoruz…

Yine Peyami Safa 26 Nisan 1956 tarihli “Ayşe Hanıma Açık Mektup…” başlıklı diğer yazısında şöyle der:

“Osmanlı tarihi, zalim ve müstebid Sultan Hamit için veya Avrupalıların diliyle ‘Kızıl Sultan’ için, sizler gibi düşünmüyor.

Muhterem pederiniz bir katildir, Ayşe hanım! Hem de bir defa değil, birkaç defa katil! Mithat Paşa’yı Taif’te boğdurmuştur, babam İsmail Safa’yı Sivas’ta öldürmüştür. İki yaşımda yetim kaldığım tarihten beri başıma gelen felâketlerin de müsebbibi haşmetlû ve faziletlû pederindir, Ayşe hanım.

Mithat Paşa’nın da, İsmail Safa’nın da suçu hürriyete inanmaktı.”[5]

Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde “muhafazakâr” çevrelerde dahi pek hayırla anılmayan II. Abdülhamid’in diriltici İsa’sı, İslâmcıların “üstadı azamı” Necip Fazıl Kısakürek olmuştur. Ona göre: “II. Abdülhamid, Türkün özünün ve temel varlığının, hakkı gasp edilmiş, mağdur kurtarıcısıdır. Abdülhamid, Tanzimat sonrasındaki Batı’ya kontrolsüz, körü körüne yönelişin karşısında inatla duran, kök ve cevherin müdafaasını son bir gayretle yapan muazzam bir şahsiyettir. Abdülhamid’i anlamak sayesinde yüzlerdeki maskeler düşecek ve onu bir anahtar gibi kullanarak bizi bu karanlık ve şahsiyetsiz ortama getirenlerin içyüzleri ortaya dökülecektir. Abdülhamid hakkında söylenen her olumsuz iddiayı tersine çevirdiğimizde doğruyu bulacağızdır.”

Necip Fazıl Kısakürek kuşkusuz gerçeği söylemiyorken; II. Abdülhamid merkezli “tarih şuuru” iddiası veya tarih yazımcılığı sağ/ muhafazakâr/ İslâmcı siyaset ve ideolojinin ürünüdür. Bu ekolün en önde gelen düşünce babası da Necip Fazıl Kısakürek’dir.  Nitekim, bu ekol çerçevesinde yazılanların hemen tümü, Necip Fazıl’ın tarihçilik ile alâkâsı olmayan ‘Ulu Hakan’[6] başlıklı yapıtında yazılmış dipnotlarından ibarettir.

Bu ekol zamanında, gerek Cumhuriyetin resmi tarih yazımı, gerek sol tarih yazımı II. Abdülhamid’i yine ideolojik kalıplar içinde “gerici” bir müstebid olarak resmetmesine tepki olarak doğdu ama konu tepkiden fazla olarak, Cumhuriyetin seküler modernleşmesine itirazın sembolü olarak pekişti.

AKP’nin sağ-muhafazakâr-İslâmcı söylemi Abdülhamid ile dönemini Necip Fazıl-Kadir Mısıroğlu popüler-ideolojik tarih yazımı çerçevesinde değerlendirmekte ısrarlıyken; yeni/ yeniden resmi tarih yazımını devreye sokuyor.

* * * * *

“Nasıl” mı?

Örneğin Recep Tayyip Erdoğan, “Sultan Abdülhamid 33 sene gram yer kaybetmeden Osmanlı’yı yönetti” iddiasını yinelediği gibi...

Osmanlı’nın toprak kaybı/ kazancı bizce bir mesele teşkil etmez; ama konuya ilişkin olara Prof. Dr. Mithat Baydur, “Yanlış referans alıyorlar” derken tarihçi Ümit Doğan da ekler: “1.5 milyon kilometrekare toprak kaybedildi!”[7]

Onların tarihinin kaydettiğine göre II. Abdülhamid döneminde bakın neler olmuş?

“Ermeni gailesi”; Yunanistan’ın Girit’e el koyması ve adaya özerklik verilmesi; Yemen isyanları; Makedonya’ya özerklik verilmesi; Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e özerklik verilmesi; Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlık kazanması; 93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı); Balkanlar’ın ve Doğu Anadolu’nun Rus işgaline uğraması; 13 Aralık 1877 günü Meclisi Mebusan’ın süresiz tatili; Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsız devlet olmaları; Bulgaristan Prensliği’nin ortaya çıkması; 1878 Ermeni meselesinin ortaya çıkması; İngiltere’nin Kıbrıs’ı ele geçirmesi; Bosna ve Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından işgal edilmesi; Mısır’ın İngilizler tarafından işgali; Düyunu Umumiye İdaresi’nin kurulması; Tunus’un Fransızlar tarafından işgali; Muharrem Kararnamesi’nin yayımlanması; Doğu Rumeli’nin Bulgaristan tarafından ilhakı; Girit Rumlarının adayı Yunanistan’a bağladıklarını ilan etmesi; 31 Mart isyanı ve hükümet darbesi girişimi...[8]

Özetle Abdülhamid, 33 yıllık saltanatında dış baskılara direnemedi, çok taviz verdi, kilometrelerce toprak kaybetti.

“Abdülhamid döneminde Avrupa devletleri Osmanlı’ya bir şey kabul ettirmek için ordular da göndermiyorlardı. Birkaç savaş gemisinin Osmanlı sularında görülmesi yeterli oluyordu.”

Abdülhamid’in “denge politikası” Batılı ülkelerin Osmanlı’dan ne istedilerse almalarını sağladığından, Batılı ülkeler “hasta adamın” bu hasta hâliyle 30 yıl daha yaşamasına izin verdiler.[9]

* * * * *

Bütün Osmanlı padişahları arasında Abdülhamid kadar “tartışmalı” olan yoktur…

II. Abdülhamid’e bakınca sömürge hâline gelmiş, yıkılmanın eşiğinde bir devlet, bağımlılaşma, baskı, savaş, katliam, sansür ve sonrasında cehennemi bir tablo görüyoruz. (Sevenlerinin tam olarak ne gördüğünü ise anlayabilmek zor!)

O, Osmanlı padişahları arasında belki de en çok tartışılan isim. “Despot mu?”, “Ulu Hakan mı?”, “Kızıl sultan mı?”… Yoksa atfedilen sıfatlardan her birini biraz hak ediyor mu?

Osmanlı düşüyle uyuyanlar, bir gün Osmanlı’nın kudretine ulaşmayı hayal edenler için II. Abdülhamid bir “Ulu Hakan”.

Özellikle 1950 sonrası İslâmcı cenahta Abdülhamid sevgisi sürekli arttı. Necip Fazıl’ın bu konuda hakkı teslim edilmeli. Hatta bazı tarikat şeyhlerinin Abdülhamid’ten evliya olarak bahsettiğini görmek mümkün.

Şimdilerde II. Abdülhamidçilik bayrağı AKP’nin elinde dalgalanıyor. GATA’nın adı değiştiriliyor Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi oluyor, mecliste O’nun için sempozyumlar yapılıyor, TBMM Başkanı İsmail Kahraman her fırsatta “Sultanın” örnek kişiliğinden dem vuruyor. AKP’liler “Ulu Hakan”larının meziyetlerini, kişiliğini öve öve bitiremiyorlar, onu Tayyip Erdoğan’la özdeşleştiriyorlar.

Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Abdülhamid’in bizde Meclis açan ilk hükümdar olduğunu hatırlatarak “Ona vefa borcumuz var” diyor. Fakat Meclis’i kapatan da Abdülhamid’di.

Abdülhamid’ten bir kahraman çıkarma fikri Necip Fazıl’ın fikridir. “Süper Mürşit”in birçok fikri gibi bu da sağlam ve nesnel bir temele oturmaz; entelektüel bir muhakeme ve bir muhasebe sonucunda varılmış bir vargı değildir. Necip Fazıl zaten böyle süreçlerin adamı değildi. Gerçek gökyüzünde hava açık, güneş parlıyor olabilir; Necip Fazıl’ın göğünde her zaman stratus bulutları dolaşır, şimşek çakar, yağmur yağar. Bu Kemalistler Abdülhamid’in “kötü adam” olduğunu mu söylüyorlar? O hâlde Abdülhamid iyi adamdır. Hem öyle “iyi adamdır” falan yetmez; “çok iyi adam”dır, onun gibi iyi adam görülmemiştir. O “ulu Hakan’dır” vb.

Çok mu Müslümandı Abdülhamid? Yoo! Bir kere muhafazakâr Osmanlı padişahı. “Ateist” olacak hâli yok. Ama konyağını içer, başka “alafrangalıklar” yapar (bu şimdiki İslâmcı “lider”lerimizin hoşuna gitmeyecek şeyler) bir adamdı. Siyasette güttüğü İslâmcılık tamamen jeo-politik temellere dayanıyordu: “İmparatorluktan kalanı belki İslâm fikriyle ayakta tutarım” umudu (Boşnaklar, Müslüman Arnavutlar, Torbeşler, Pomaklar ve Balkan Türkleri ile bir “set” çekebilme) söz konusuydu.

“Onun İslâmcılığı, özünde imparatorluğu yaşatma çabasıdır. Abdülhamid hilafet ve İslâm siyasetiyle hiç olmazsa Arap ve Arnavutların sadakatini sağlamak ve İslâm dünyasında nüfuz kazanarak İngiltere’ye karşı elini güçlendirmek istedi.”[10]

Yani Abdülhamid’in Panislâmcılığı, Panslavizme karşı bir politika olmadığı gibi bütün Müslümanları birleştirmek gibi bir hayal de içermiyordu ve “ayrılıkçı” Müslüman Araplara karşıydı.[11]

Bir yandan da, başlıca tehlikeyi yaratan Britanya, Fransa ve Rusya’nın Müslüman uyruklarını Müslümanların halifesi olarak ayaklandırma tehdidiyle bu ülkeleri nötralize etme stratejisi. Bunlar Abdülhamid’i bir “mücahit” yapmaz.[12]

O nihayetinde ağabeyi 5. Murat’ın birkaç ay süren saltanatına (pek de açık ve inandırıcı olmayan nedenlerle) son verilerek apar topar tahta çıkarılıp; Osmanlı’yı 1876-1909 kesitinde tek başına yöneten padişahtı; 33 yıl boyunca “tek adam” olarak tahtta kalmış, milleti ezmişti.

Yıldız sarayında yaşardı; vesveseli, vehimliydi; muazzam bir hafiye ve jurnalciler örgütü kurmuştu.

Korkuyordu, 33 yıl boyunca İstanbul dışına adımını bile atamadı. Saraydan sadece Beşiktaş camiine cuma namazına gitmek için çıkardı.

Çözülüş ve baskı döneminde yaptıklarını satırbaşlarıyla kısaca sıralayacak olursak:

1876-1878: İlk Osmanlı anayasasının hazırlanması, ilk Millet Meclisi’nin açılması ve ardından her ikisine son verilmesi…

1881: Emperyalizme ekonomik teslimiyetin tepe noktası olan Düyun-u Umumiye’nin kuruluşu…

Balkan isyanları ve ardından 12 Nisan 1877’de Ruslarla savaşta (93 Harbi) bütün Osmanlı tarihinin en ağır sonuçlu yenilgisi…

Bu yenilgiyi belgeleyen Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması (3 Mart 1878)…

Yunanistan’ın Teselya’yı ele geçirmesi... İngiltere’nin Kıbrıs, Fransa’nın Tunus yönetimlerinde egemen olmaları. Mısır’ın kaybı…

Ve başta İstanbul olmak üzere ülkenin her yöresinde tam bir polis devleti kuruluşu. Maaşlı jurnalcilik (ihbarcılık) kurumunun yaratılması… 

Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. Padişahı Sultan II. Abdülhamid 27 Ağustos 1876’dan 27 Nisan 1909’a kadar hüküm sürdüğü 33 yıllık hükümdarlığında ilk Osmanlı Anayasası’nı (23 Aralık 1876) ilan etti. Böylece demokrasi getireceği izlenimi verdi. Sonra anayasa yanlılarını tek tek sürgüne yolladı. 1878’de de anayasayı kaldırıp Meclis’i kapattı!

Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı ve Selanik’teki sürgün yılları üzerine araştırma yapan Turan Akıncı’nın, ‘Sürgün’[13] başlıklı yapıtında de isminde “Han” kelimesi olmadığını öğreniyoruz. 2000’lerdeki hayranları onu “muhteşem” hâle getirmek amacıyla olsa gerek böyle söz etmeyi uygun gördüler: “Sultan Abdülhamid Han Hazretleri!”

Hünkâr 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyeti ilan etti. Aradan on ay geçtikten sonra 27 Nisan 1909’da “demokratik” biçimde saltanatına son verildi. Osmanlı İmparatorluğu tarihinde Meclis kararıyla indirilen ilk padişah olma şerefine nail oldu. Yetmedi bir de Selanik’e sürgün edildi.

İşte ne olduysa bu sürgün sonrasında oldu. Sultan II. Abdülhamid’in bilinmeyen pek çok özelliği ortaya çıktı. Mesela Sultan çok hayvan sever biriydi!.. Selanik’te yerleştirildiği Allatini Köşkü’nde damak tanına uygun süt temin edilemeyince kısa süre içinde Yıldız Sarayı’ndan iyi cins beş adet inek onun yanına getirildi.

Yıldız Sarayı’nda beslediği ve çok sevdiği kedisi Pamuk da bir süre sonra Selanik’teki yaşama dâhil olunca Sultan’a değişik bir mutluluk vermişti.

Sultan Selanik’te kaldığı 3.5 yıl boyunca hiç sokağa çıkmadı.

II. Abdülhamid’in İslâm dininin gerekleri konusunda da esnek ilkelere sahipti. Padişah’ın özel doktoru Atıf Hüseyin Bey bir gün muayeneye geldiğinde soruyor:

-Efendim bugün nasılsınız?

-Oruçtan dolayı kendimi yorgun hissediyorum.

-Siz bugün oruçlu değilsiniz ki.

-Oruçluyum, şüpheniz mi var?

-Ama kahve içmişsiniz…

-Oruçluyum, kahve içtiğimi kim söyledi?

-Diş etlerinizde kahve telvesi var!

-Evet bugün dayanamadım orucu bozdum.

Konakta görev yapan aşçılardan biri bu konu hakkında daha radikal bilgiler veriyor:

-Bu yeni bir şey değil ki, bizim bildiğimiz on beş yıldır oruç tutmaz!

Turan Akıncı’nın kitabında öyle bilgiler yer alıyor ki, 2000’lerdeki Abdülhamidçilerin onu neden bu kadar çok sevdiğini de anlamak kolaylaşıyor:

“Yıldız Sarayında çok büyük bir israf vardı. Padişah sarayını korumakla görevli Hassa Alayı’nın ve sarayda çalışan dev kadronun masrafı padişaha aitti. Kendi sarayının askerleri çift maaş alırken, devlet memurları ve askerler üç ayda bir maaş alabiliyorlardı!”

Sultan II. Abdülhamid tahta çıkınca devlet yönetimini kökten değiştiriyor. O zamana kadar Osmanlı Devleti Babıali’den sadrazam ve nazırlar tarafından yönetiliyordu. Hünkâr Babıali’nin yetkilerini elinden alıp devleti Yıldız Sarayı’ndan yönetmeye başlıyor.

Sultanın devletten aldığı “hünkâr tahsilatı” harcamalarına yetmeyince yeni kaynaklara ihtiyaç duyuluyor. Bulunuyor da… Boş ve sahipsiz, imara müsait araziler, madenler, maden, limanlar ve rıhtımlar, gemi işletme imtiyazları, elektrik, gaz ve su dağıtım gelirleri padişah hazinesine dahil ediliyor.

Turan Akıncı yukarıdaki bilgileri sıraladıktan sonra şöyle devam ediyor:

“Saray para getiren her şeye el koyuyordu. Bütün bu işler padişah emriyle düzenlenip Emlâk-î Hümayun’a bağlanıyordu!”

Son olarak “minik” bir ayrıntıyı daha: Sultan II. Abdülhamid devlete ait 1 milyon 800 bin altını kendi hazinesine aktarmıştı! Tahttan indirildikten sonra devlet eski padişahın servetine el koyarak mücevherlerini Paris’te haraç mezat satılmasını sağlamıştı.[14]

* * * * *

Devam edersek…

31 Ağustos 1876’da Osmanlı tahtına çıkan II. Abdülhamid, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması’yla 210.000 km2 civarında toprak yitirmişti.

Berlin Antlaşması sonucunda Balkanlar’da 11 milyon kişi Osmanlı yönetiminden koptu. Toprak ve nüfus kopmalarına ek ol göndermekle yükümlü oldukları vergilerden yoksun kalmıştı.

Bu Osmanlı için müthiş bir sorundu…

1876’da tahta çıkan II. Abdülhamid, 5.5 yıl boyunca, dış borçların ödenmesi için sonuç getiren hiçbir eylemde bulunamayıp,[15] 1881’de “Muharrem Kararnamesi” adıyla imzalanan bir kararnameyi onayladı. Kararnamede yer alan ve Düyunu Umumiye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi) olarak bilinen “Düyunu Umumiye-i Osmaniye Varidatı Muhassa İdaresi” kurulmuştu; Avrupa sermayesi için imtiyazlar verilmişti. [16] Yani Osmanlı’dan alacaklarını alamayan Avrupa, Düyunu Umumiye İdaresi’ni kurarak vergilere el koymuştu. Bu idare, Osmanlı Maliye Bakanlığı’ndan daha güçlüydü. Maliye Bakanlığı’nda 5 bin memur çalışıyorken burada 8 bin memur görevliydi.

Düyunu Umumiye başlangıçta 2 milyon 258 bin lira tutarındaki geliri kontrol etmekte olan kurum, 1911-12’de 8 milyon 258 bin lirayı kontrol etmekteyken; bütün devlet gelirlerinin yüzde 31.5’i, örgütün kontrolü altındaydı.

Genel Borçlar İdaresi’nin yönetim kurulu, dış borçlara karşılık gösterilen devlet gelirlerini yönetmek ve toplamak görevini üstlenmişti. Bu gelirlerin neler olduğu konusunu da örneklerle açıklayalım: Gelir vergisi geliri, damga vergisi gelirleri, tuz tekeli geliri, alkollü içki gelirleri, bazı vilayetlerin gümrük vergileri gelirleri, bazı illerin aşarları, Ergani bakır madenleri gelirleri, Anadolu ağnamı (Hayvanlar Vergisi) ve daha birçok devlet geliri.

Onun devri aynı zamanda Galata bankerlerinden alınan paralarla, devletin en sağlam gelirlerinin adeta yok pahasına ipotek edilmeye başlandığı dönemdir. Fakat Sultan henüz şehzadeliğinde tanıştığı danışman-tefeciler sayesinde servetini arttırarak, Osmanlı Bankası ile birlikte Deutsche Bank, Swissbank, Kredi Lione isimli yabancı bankalarda tutardı.

Uzatmak yerine Necip Fazıl Kısakürek’in, “… ‘Üstat’ doğru söylüyor. “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır…” sözünü anımsatalım; çakma tarihin ikiyüzlülüğüne, yalanına…

Evet Thomas Stearns Eliot’un, “Hikâyelerin çoğu yalan doludur!” ifadesindeki üzeredir Abdülhamid gerçeği de…

Ancak Miguel de Unamuno’nun, “Düşünmek kuşkulanmaktır, kuşkulanmaktan başka bir şey değildir. İnsan kuşkulanmadan inanabilir, bilebilir, düşleyebilir; ne inanç, ne bilgi ne de imgelem için kuşku gerekir; hatta kuşku bunları yok eder; ama kuşkulanmadan düşünmek olanaksızdır. İnancı, bilgiyi ve statik, dingin, ölü olan her şeyi dinamik, tedirgin ve dipdiri düşünceye dönüştüren kuşkudur,” ifadesindeki üzere farkında olanlar için tarih, TRT’nin ‘Payitaht’ dizisindeki kurmaca değildir…

Tam da bunun için “Gerçek yaşamı fethetmek için, önyargılara, basmakalıp düşüncelere, kör itaate, keyfi gelenek göreneklere ve sınırsız rekabete karşı mücadele etmek gerekir.”[17]

 

18 Temmuz 2023, 12:52:45, Çeşme Köyü.

 

N O T L A R

[*] Görüş, Ağustos 2023…

[1] Jordan Maxwell.

[2] Tayfun Atay, “Hangi Abdülhamid?”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2017, s.6.

[3] Arap lakaplı İzzet, dönemin istihbarat teşkilâtının başındaki zorbaydı.

[4] Mine G. Kırıkkanat, “Abdülhamid mi Dediniz? Varan İki...”, Cumhuriyet, 26 Haziran 2022, s.10.

[5] Mine G. Kırıkkanati, “Abdülhamid mi Dediniz?”, Cumhuriyet, 19 Haziran 2022, s.10.

[6] Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han, Büyük Doğu Yay., 1977

[7] Çağdaş Bayraktar, “AKP, Tarihi Çarpıtıyor”, Cumhuriyet, 28 Eylül 2022, s.6.

[8] Özdemir İnce, “Üçüncü Abdülhamid Dönemi”, Cumhuriyet, 27 Mayıs 2022, s.3.

[9] Sinan Meydan, “Abdülhamid Siyasetiyle Vatan Kurtulmaz”, Sözcü, 30 Mayıs 2022, s.2.

[10] Taha Akyol, “Abdülhamid”… http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/taha-akyol_329/abdulhamid_40229316

[11] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY, 2018, s.364.

[12] Murat Belge, “Abdülhamid Hastanesi”… http://t24.com.tr/yazarlar/murat-belge/abdulhamit-hastanesi,15336

[13] Turan Akıncı, Sürgün II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı Yılları ve Selanik Sürgünü, Remzi Kitabevi, 2018.

[14] Nazım Alpman, “Muhteşem Abdülhamid!”, Birgün, 15 Eylül 2022, s.6.

[15] 1854’te Sultan Abdülaziz döneminde patlak veren Kırım Savaşı, ekonomik olarak ağır kayıpların yaşanmasına, sonuçta ödenmesi büyük zorluklar yaratacak dış borçların alınmasına neden olmuştu.

1875’e gelindiğinde, bütçe geliri 25 milyon lira olduğu hâlde, ödenmesi gereken dış borç taksiti 12 milyon lira, dalgalı dış borç tutarı 17 milyon liraydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1875 gelirleri o yıl ödenecek dış borçlara yetmemişti. 6 Ekim 1875’te yayımlanan bir genelgeyle iflas durumu resmen açıklanmış, yabancı elçilere duyurulmuştu.

Doğan Avcıoğlu’nun ‘Türkiye’nin Düzeni-Dün Bugün Yarın’da (Kırmızı Kedi Yay., 2015) ifade etti gibi, 1875’e kadar sürdürülen ilk borçlanma çılgınlığı sermayedar ve aracılar için çok kârlı olmuştur. Osmanlı cephesinden ise 100 borçlanılmakta ama ele 50 geçmekteydi.

Peki alınan paralar nereye gidiyordu?

Prof. Refii Şükrü Suvla alınan kredilerin 5/6’sının tüketime gittiğini, ancak 1/5’inin Anadolu - Bağdat, Soma - Bandırma demiryolları ve Konya Ovası sulaması ile rıhtım ve tersaneler gibi, üretim faaliyetlerine yatırıldığını söylemektedir

[16] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY, 2018, s.364-365.

[17] Alain Badiou, Gerçek Yaşam (Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı), çev: Işık Ergüden, Sel Yay., 2017, s.18.

 

1461

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Sayfalar

Temel Demirer

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar