Pazar Haziran 2, 2024

İlham ve güç kaynağımız…(Sentez)

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının ellinci yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, bundan sonra da mücadelesini sürdürecektir. Onu var eden koşullar devam ettikçe varlığını devam ettirecektir. Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, günümüzde sistemin çöküntü içine girdiği koşullarda çok daha kendisini dayatır duruma gelmiştir.  Elbette ki o, üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik bir pusulası vardır. Proletarya partisinin bu temelleri İbrahim Kaypakkaya tarafından atılmıştır.

Kaypakkaya, TİİKP saflarındayken giderek kendisini sınıf bilinçli proletaryanın çizgisi ile donatmış ve işçi sınıfının eylemlerinde ve köylülerin haklı toprak işgallerinde aktif olarak yer almıştır. Özellikle 15-16 Haziran işçi direnişi ile uluslararası alanda Çin’deki Kültür Devrimi’nin tüm dünya çapında yarattığı etkinin Türkiye’ye de yansıması ve sınıf mücadelesiyle bütünleşmesi, Kaypakkaya’nın üzerinde yükseldiği ideolojik-politik güzergahın temellerini oluşturmuştur. Nitekim Kaypakkaya bunu; “Biz Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüyüz” şeklinde ifade etmiştir.

Kaypakkaya, kendisini MLM ile kendisini donattıkça, TİİKP revizyonizmine karşı ideolojik-politik olarak tavır almaya başlar. Verdiği mücadeleyle giderek kendisini daha geliştirir. 1971 yılının Nisan ayında kendisiyle birlikte hareket eden yoldaşları ve TİİKP revizyonizminin başını çeken kadrolarla aktif tartışma yürütürler. Böylece yer aldıkları karşıt mevziler daha netleşir. Resmi olarak artık aynı örgüt saflarında ideolojik-politik olarak farklı kutuplar oluşmuştur. TİİKP revizyonizmine karşı, İbrahim Kaypakkaya’nın başını çektiği MLM kutbu oluşmuştur. 7-8 Şubat 1972 tarihinde DABK (Doğu Anadolu Bölge Komitesi) toplantısı sonrası, bölge organı olarak TİİKP’e yönelik eleştiriler iletilir. Ancak bu eleştiriler, revizyonist ve sosyal şoven önderlik tarafından sert bir üslupla karşılanır ancak haklarında ölüm kararı alınır ve bu doğrultudaki girişimler atlatılır. TİİKP yönetiminin onları hedef alan saldırgan tavrı ile artık örgütsel olarak aynı saflarda kalmanın nesnel koşulları da ortadan kalkar. Ve 24 Nisan 1972’de TKP-ML’nin kuruluşunu ilan ederler. Böylece TKP önderleri Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının 28 Ocak 1921 tarihinde Karadeniz’de katledilmesinden 50 yıl sonra, İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşlarınca kurulan komünist partisi ile devrimin öznel boşluğu doldurulur. Komünist parti önderliğinde ordu ve gençlik örgütleri de oluşturulur.

Ser verip sır vermemek…

Komünist partinin rolü, görevi ve devrim stratejisi, kitleleri örgütlemek ve demokratik halk devrimine seferber etmektir. İbrahim Kaypakkaya, Türkiye’deki kapitalizmin emperyalizm tarafından ihraç edilen komprador kapitalizm olduğu, yarı-sömürge, yarı-feodal sosyo-ekonomik yapının hakim olduğu tespitini yapar. Örgütlenmede ve mücadelede kırsal alanı esas alan Halk Savaşı ile gerilla savaşının başlatılması ve hareketli bir savaşla diğer alanlara açılması, şehirlerde kitle örgütlenmesine gidilmesi ve fırsat kollanması, devrimin ileri aşamasında kızıl siyasi iktidarların kurulması, temel çelişkinin ezen sınıflar ile ezilen sınıflar arasında olduğu, feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişkinin baş çelişki olduğu vb. asgari programa tekabül eden tespitler yapar. Ayrıca Kemalizm’in resmi olarak devletin faşist ideolojik-politik doktrini olduğu, Kürt ulusunun ezilen ulus olduğu ve özgürce ayrılma hakkının gasp edildiği ve kayıtsız şartsız bu hakka sahip olduklarını belirten berrak tahliller yapar. Ayrıca azami programa tekabül eden sosyalizme ilişkin yaptığı tahlillerde proletarya diktatörlüğünü, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni, sosyalizmde sınıf çelişkilerini, demokratik halk devriminden kesintisiz sosyalizme geçiş ve sınıfsız komünist topluma geçiş vb. tespitler de yapmıştır.

İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşlarının kendilerini donattıkları bu tespitler devrime kumanda edecek güçtedir. Örgütlenmeye ve mücadeleye bu perspektif doğrultusunda gitmişlerdir. Ancak 12 Mart 1972 darbesiyle THKO, THKP-C gibi örgütlerin ardından onlar da devletin saldırısına hedef olurlar. İbrahim Kaypakkaya tutsak düşer. Kaypakkaya, düşmanın en güçlü olduğu işkencehanelerde bedenen şehit düşer ama gösterdiği görkemli direnişle ideolojik ve politik olarak düşmanı yenilgiye uğratır. Ve “ser verip sır vermeyen yiğit” şiarıyla direnişin simgesi olarak tarihe mal olur.

Kaypakkaya’nın ölümünden sonra yoldaşları tarafından devralınan proletarya partisi, mücadelesini sürdürür.

Diğer devrimci hareketlerle birlikte karşı-devrimin resmi ve sivil faşist mihraklarına karşı mücadele verilir. Saldırıları püskürtülür ve darbeler vurulur. Demokratik halk devrimi perspektifiyle yoluna devam eder. Kitleler içinde örgütlenmeye gidilir. Örgütlenmeye en yatkın ve en ileri kesimleri esas alınır. Bunun sonucu belli bir taban da oluşturulur. Elbette ki bu durum devamlı aynı rotada sürdürülemez. Belli dönemlerde geriler, kayıplar verir ve kitle ilişkileri nispeten zayıflar da… Ama kendine olan güveni yitirmez.  Çizgisinde ve hattında ısrar ederek zorlu ve meşakkatli mücadelesini günümüze değin sürdürür.

Beraberinde proletarya partisi emperyalizmin, komprador kapitalizmin, feodalizmin, faşizmin, kısacası karşı devrimin tüm güruhlarına karşı pratik hatta verdiği mücadeleyle birlikte, ideolojik mücadele de yürütür ve mahkum eder. En zorlu günlerde bile MLM çizgide ısrar eder. Sosyal emperyalizmin havlu attığı ve modern revizyonizmin gerçek yüzünün su yüzüne çıktığı ve birçok küçük burjuva hareketin savrulduğu ve feshedildiği dönemde, o, ideolojik-politik temellerini attığı mevzide yerini korudu. Pratik ve siyasi mücadele, Marksizm-Leninizm-Maoizm ile donanarak yürütüldü. Bu mücadelede şehitler de verildi. Ama şehit yoldaşların devrettiği mücadele demokratik halk devriminin güzergahında günümüze değin devam ettirildi.

Proletarya partisi ideolojik mücadelede de kararlı bir güzergahta yer alır. Gerek içinde, gerek ülke özgülündeki küçük burjuva hareketlere, gerekse uluslararası alanlarda oluşan revizyonist akımlara karşı mücadelede tutarlı hat izledi. Modern revizyonizme karşı verilen mücadelede Maoizm saflarında yer aldı; üç dünya teorisine karşı da MLM saflarında yer aldı. Mao’nun ölümünden sonra Deng Siaoping akımına da tavır alınır. Ve yine Mao’nun ölümüyle boşalan boşluktan çıkan AEP revizyonizmine karşı da tutarlı ve tereddütsüz tavır takınılarak, Maoizm’in güzergahında hareket edilir. Nasıl ki Lenin ve önderliğindeki SBKP anti-Marksist akımlara karşı mücadele ederek oluşan saldırıları püskürtmüş; Mao da Marksizm-Leniznizm’e yönelik saldırıları göğüslemiş ve tarumar etmişse Kaypakkaya’nın partisi de anti-MLM akımlara karşı göğüs germiş ve onlara karşı net tavır almıştır.

Diyalektiğin gerçeği ifade eden yasasına göre; her şey, kendi karşıtıyla vardır. Proletarya-burjuvazi nasıl birlikte varsa, doğru da yanlışla vardır. Dolayısıyla geleceği temsil eden proletaryanın doğrusu, köhnemiş ve can çekişen burjuvazinin yanlışıyla iç içedir. Burada önemli olan, yanlışı anında görebilmek, anında tavır alabilmektir. Zıtların birliği ve mücadelesi yasası bunu emretmektedir. Proletarya partisi yanlışları karşısında pes etmez, önünde secde etmez; tersine karar ve ısrarla doğruyu ve geleceği temsil eden MLM doktriniyle yanlışları alteder ve yoluna devam eder. Çünkü MLM eskimiş ve pörsümüş, geçmişi değil, geleceği temsil eden doktrinin kendisidir!…

2965

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Sayfalar