Cuma Mayıs 10, 2024

İnanlar unutulmasın! (İsmail Cem Özkan)

12 Eylül öncesi devrimcileri gerçekten devrim olacağına inanıyordu, inandığı için hayatını ortaya koymuş, bulunduğu mahallelerin dışına gidip, dayanışmayı canıyla ortaya koyardı. Sabahlara kadar yazılan kuşlamalar, belirlenen meydanlarda havaya atılır ya da otobüsün havalandırılmasına bırakılır, otobüs hareket edince durak ve yol kuşlama kağıdı ile dolardı. Mesaj halka verilmiş olurdu bu suretle. Bugün ki gibi teknoloji ilerlememişti, elde kalem, okunaklı ve büyük harfler ile yazılırdı… Keçeli kalemi olan şanslıydı, daha rahat yazıyı yazar bitirdi… Duvar yazıları gecenin karanlığında oluşurdu, güvenlik en önemli şeydi, gece sokağa çıkılması aslında bir anlamda eğitim sayılırdı, sokakların sessizliği pusuya müsaitti, her an bir pusunun ortasında kalıp, kurşun seslerinin içinde kalabilirdiniz…

Bizim medyamız 12 Eylül öncesi sokaklardı, duvarlardı, yollardı…

İnanmış insanların önemli bir bölümü 12 Eylül yenilgisi öncesinden de mücadelenin karmaşık zamanında da unutmaya başlamıştık. Bir kaç liderin ölüm tarihleri asla unutulmaz, bir kaç katliam artık gelenekselleşmiş anma günleri ya da korsan gösterilerin tarihi olmuştu... Yere düşen için cenaze töreni ve sonrasında bir pankartın üzerinde adı ve resmi çizilirdi. Sonrası ne oldu o afişlere? Hepsi unutulmaya bırakılmıştı sanki, bir çoğuna polis el koymuş ama sakladığına dair hiç bir kanıt mahkemelerde de çıkmamıştı, kısaca imha ediliyordu büyük olasılıkla... İmha edilenler devrimcilerin adları, anıları, mücadelesiydi bir anlamda. Unutuluyordu. Unutulmasın diye dergilere ilan veriliyordu ama onlarında yetersizliği bugün o dergilere bakınca daha net ortaya çıkıyor, çünkü ilanlarda doğum ve yere düştüğü tarihlerde de çelişkiler söz konusuydu.

Unutulmanın en acısı 12 Eylül sonrası yaşanan tarihsel bir kopmadan kaynaklandığına inandık, fakat o karanlık günlerinde yapılmayan arşiv çalışması mahkemelerde siyasi savunma adı altında derlenip toplanabilirdi, kaybettiğimiz arkadaşlarımızı bir rakam değil, gerçek kimlikleri ile ortaya koyabilecek ortam da yaratılabilinirdi, olmadı... Cezaevi koşulları ileri sürülebilir, kaynaklar kıttı, fakat yaşayanlar oradaydı, bir arada, birlikte olanlar geçmişin bir çalışmasını yapamadılar, koşullar yoktu belki de… Yurtdışında yaşanan aslında 12 Eylül öncesi ve sonrası üzerine bir gerçek anlamda çalışma yapılamadığının kanıtıydı, el yordamı ile olaylara bakılmış ve acil çözümler aranmıştı, belki bu yüzden ülkede panzer altında kalan solun dağılma süreci yurtdışında ki olayların iteklemesi ile oldu… Derleme toparlanma yerine dağılma, dağılmayı da birlik yaparak gerçekleştirmişlerdi…

Unutmak, acı bir gerçeği ortaya çıkardı; 90'lı yıllarda da tekrarlanan kaybedilenler, faili meçhul cinayetler bu unutulmanın eseri olarak karşımıza çıkacaktı...

Devrimci yapıların arşivi olmayınca, devrimcileri düşman görenlerin elinde büyük bir güç olmuş oldu, denenmiş ve başarılı olmuş uygulamalar tekrar tekrar denendi... Sonuç; acılar bıraktı anaların yüreğine…

Mücadele bilgi birikimi demektir, bilgi iyi kullananlar başarıya ulaşır, bilgiyi önemsiz görüp, yaşadığı ana çözüm arayanların başarısı tamamı ile tesadüflere kalır ve illüzyon arayışı içinde olur...

Toplumsal olaylarda tesadüfler olabilir ama o tesadüf gibi gözükenlerin de arkasında yer alan tarih ve birikim incelenirse tesadüf olmadığını görürüz...

Tarihi birikimi, geçmişi olmayan hiç bir hareket başarıya ulaşamaz...

Toprağa her düşen arkadaşımız boşuna düşmedi, onların kanları ile büyük bir birikim yaratıldı ama o birikimi doğru ve amacına uygun kullanıldığında bir anlamı vardır, toprağı düşenleri bir kaç göstermelik anmalar ile onurlandıramayız, onları eğer mücadele alanında yaşatırsak, onlar aramızda olur ve onların eksik bıraktığını tamamlayarak adımlar atabiliriz...

Solun arşivi konusunda birikim sağlayan anı kitapları yayınlandı, fakat büyük bir çoğunluğu ne yazık ki piyasa koşullarına göre yeniden düzenlenmiş ve sübjektif olan anıların daha da fluğlaşmasına ve inandırıcılığının ortadan kalmasına neden olmaktadır... Önemli işlevi olan anılarda bu koşullar altında ne yazık ki amacına hizmet etmekten uzaklaşmaktadır...

Bugün yaşadığımız sorun geçmişin destanı yazılması değil, önemli olan gerçeğe en yakın olanın resmi tarih söylemin dışında geleceğe bir şeyler bırakan anıların kitap haline gelmesidir... Büyük olduğunu kanıtlamak için büyük olayların sahibi olmak ne yazanı büyütür ne de hareketine katkı sunar, çünkü gözlerde büyütülen ne varsa gerçek ile çatıştığında yaratacağı hayal kırıklığı daha keskin ve daha derinden bir travma yaratacaktır...

Devrimcilerin geçmişindeki o saf, inançlı günleri hiç bir zaman gelmeyecek, bugün farklı bir dünya ve kültür var. Bugünü kucaklayamayan her söylem sadece nostaljik bir araya gelmelerin dışında fazla bir günlük hayata katkı bırakmayacaktır...

İsmail Cem Özkan

2047

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar