Pazartesi Nisan 29, 2024

IŞİD-İsrail, Kürt Hamas'ı ve Suriyeliler meselesi

IŞİD'in son Atatürk Havalimanı saldırısı ile başlayan tartışmalar yüzeysel olmak kadar gerçeği de ters yüz eden tartışmalardır. 

Öyle ki esas açıktan manipule edilerek yapılan çözümlemeler usulen oluyor ve bunlar DAİŞ'in planlayıcılarına objektif hizmet olarak da geri dönüyor.

IŞİD'in AKP ve Türkiye'ye savaş açtığı falan yok. Zaten Kürt hareketi de, "danışıklı dövüş" diyor. Yani IŞİD'in Türkiye ve Kürdistan'ın bütününde nasıl kullanılacağına ilişkin her şey bir bir planlanmış durumda. Planlananlar büyük bir gizlilikle günü ve saati geldiğinde bir bir uygulanıyor ve bir "Dur!" diyen-ler olmasa da bizler bu isimle sahada olacak suç örgütünün tüm pratiklerini acı çekerek yaşayabiliriz.Kısaca IŞİD'in kullanım alan ve amaçları için bir hatırlatma yapalım.Hatırlanacağı üzere bundan beş-altı yıl önce Suriye sınırı yani Türkiye ile Rojava sınırlarındaki tüm mayınlı alanlar ihale ile temizletilecekti ve temizleyen firma bu alana 44 yıllığına sahip olacaktı. O sıralar bir İsrail firmasının ihaleyi alması sonucu tepkiler olmuş ve ihale iptal edilmişti. Yine o zamanlarda Urfa'da KOÇ ATA adında bir çiftlik vardı ve ilginçtir ki büyük yatırımlarla kurulan bu çiftlik kısa bir süre sonra Urfa'dan ayrıldı. Bu şirket eliyle Israillilerin Urfa'dan tarla ve arsa alıp kiraya verdiği kulaktan kulağa yayıldı ve Urfa emlakçılarının "Yahudilere tarla ve arsa satmıyoruz" diye isyanları basında yer aldı.

Yine IŞİD'in Kobanê kuşatmasında çekilen bir videoda Türkçe konuşan bir IŞİD'linin: "Son savaşlar burada yaşanacak, bu topraklar bize vaadedilmiştir" sözü, ilgili videoyu izleyenlerin malumudur.

Sadece bu kadar değil!

Şimdi IŞİD'in işgal ettiği ve etmek istediği coğrafyanın haritasına bakalım. 

Tevrat'ın Tekvin kitabının 15.Bab'ında şöyle yazmaktadır:

O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.

Bu tanıma göre ise Fırat Nehri'nden Nil Nehri'ne kadar olan geniş bölge İsrailoğulları'na vadedilmiştir.

IŞİD şuanda yukarıdaki harita üzerinde deyim yerindeyse Mesih'e "yol açıyor". Hiç bir savaşta ve sohbet konuları içerisinde ismi dahi geçmeyen İsrailoğullarına vaaddedildiğini söyledikleri gibi IŞİD Hz.Musa'nın ayak bastığı tüm alanlarda hakimiyetini kurmaya çalışıyor ve ilginçtir ki, bırakın IŞİD'in İsraile dokunmasını, aksine İsrail yaralı IŞİD teröristlerini tedavi ettillerini dahi söylemekten çekinmiyor.

Şimdi gelelim IŞİD ile Kürdistan'da yapılmak istenen plana.

Hepinizin de hatırlayacağı gibi Sayın Abdullah Öcalan IŞİD için: "IŞİD İsrail tarafindan kurulan bir örgüt ve Ortadoğu'nun Jitem'idir" demişti.

Peki Jitem adlı örgüt doksanlarda ne yapmıştı?

Jitem o dönem derin devletin entegre savaş aracıydı ve tüm toplumsal alanlarda Kürdü kırımdan geçirmekle görevliydi. Jitem ve Hizbul-Kontra paramiliter birimleri Türkiye ve Kürdistan'da bugün yaşanan Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin, Yüksekova ve diğer yerleşim yerlerinde ne yapıldıysa o zamanlar da yapmışlardı. Köyler yakılıp yıkılmış, on binlerce insan katledilmiş ve milyonlarca Kürt diaspora ve metropollere zorunlu olarak göç etmişti.Amaç doğal kaynaklar, Dicle-Fırat'ı gasp etmek ve Kürt beyin göçünü sağlamaktı. Zira Kürdistan, vaadedilen topraklar içerisinde ve en verimlisiydi. Bunun için de Kürtlerin hak iddiası ile yola çıkan örgütü, yani Kürt hareketi ve ona sempati duyan herkesi yok etmeliydi. 

Srilanka, Tamil kaplanlarına uyguladığı katliamın ilhamını Jitem'den almıştır.

Askeri ve siyasi soykırım operasyonları ile birlikte sıra Kürtlerin haklarını savunan DEP'e geldi. DEP kapatıldı yerine HADEP kuruldu. HADEP daha aktif bir şekilde siyaset sahnesine girdi ve her şeye rağmen halk tabanı onu büyüttü. 1997 yılına kadar aktif şekilde katliamlarına devam eden Jitem, Kürt özgürlük mücadelesi karşısında başarısız kaldı ve değişen konjonktür ile de işlevini yitirmek durumunda kaldı. O dönem Jitem'in kullandığı Hizbul-Kontra birimleri de geri çekilip dernekleşmeye gittiler.

Halktan gerekli desteği alamayan bu yapılanma partileşmeye gidemedi. HADEP'in önlenemez yükselişinin karşısında Bugünkü ENKS'ye benzer çeteler ya partileşmeye gittiler ya da halk tabanı olmayan mevcut partileriyle Kürde ihaneti görev bildiler. Fakat HADEP karşısında bu yerel işbirlikçiler de tutunamadı.

Süreçleri takip edecek olursak eğer bir Hamas-vari yapılanmanın Kürt hareketinin karşısına çıkarılma niyetini rahatlıkla görebiliriz.

Yine doksanlarda pro-Tamil katliamı ikibinli yıllarda da iki bine yakın gerillanın bir plan dahilinde ayrılmasından sonra denenecekti ki kopan Osman ve Botan LTTE Komutanı Karuna gibi güçlü değillerdi.

PKK'yi bitirmek için Tamil katliam modeli ve legal siyaseti bitirmek için de HAMAS modeli her zaman gündemdeydi.

Günümüze gelecek olursak eğer Hüda-Par'ın da BDP ve HDP karşısında istenilen başarıyı elde edemediğini gördük ki bu partinin yönetici ve sempatizanları doksanlarda PKK'ye karşı savaştıklarını ve faili meçhullerde imzaları olduğunu söyleyerek kullanılmış olduklarını da açıktan söylüyorlar. 

Çözüm süreci masası devrilmiş, Dolmabahçe mutabakatı tanınmayarak HDP Diyarbakır mitingi bombalanarak kana bulanmış, Suruç'ta katliam yapılmış, Ceylanpınar'da iki polis öldürülerek de bir gecede Kandil'e dört yüz sorti ile bombalama yapıldıktan sonra 7 Haziran seçimleri tanınmayarak 1 Kasım için erken seçim startı verilmiş ve seçim arifesinde de Ankara Gar katliamı yapılmıştır. Ardından silahlar susmamış ve Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Yüksekova ve diğer birçok şehir yıkılmış, bodrumlarda insanlar yakılmış ve yine zorunlu  (iç) göçler yaşanmış/yaşattırılmıştır.

PKK ile Türk Devleti ve Türk Devleti ile Kürtler arasında Rojava ve Bakur'da hiç olmadığı kadar büyük bir savaş yaşanmaktadır. Bu savaşın Rojava parçasında IŞİD ve Bakur parçasında da asker, polis, korucu ve IŞİD'li oldukları söylenen güçler bulunarak savaşta yerlerini almışlardır.

Yaşanan savaş doksanları aşan Dersim-vari bir hal almış ve bunu sadece Kürtler değil neredeyse AKP dışındaki tüm kesimler yüksek sesle dile getirmişlerdir. Bunların içerisinde AKP eskileri ve bir dönem AKP'ye destek sunan Liberaller ve toplumun çeşitliliğinden olan duyarlı Aydın, Yazar, Gazeteci, Sanatçı ve Akademisyenlerden oluşan kesimler yer almaktadır.

Gelelim Suriyeliler meselesine!

Şuan Türkiye ve Kürdistan'da üç milyona yakın Suriyeli bulunmakta ve Cumhurbaşkanı Erdoğan geçenlerde: "Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz" diye bir açıklama yaptı. Biliniyor ki Erdoğan kendisi için -adına Türk tipi dediği- Başkanlık sistemini getirmek istiyor. Yapılan anketlerde Türkiye'nin tamamının Başkanlık sistemini istemediği yani yeterli oy'a ulaşmadığı kendisince biliniyor. İlk bakışta Suriyeliler'e vatandaşlık sözünü Başkanlık sistemini sorunsuz bir şekilde getirmek için gündemine alıp pratiğe de geçirdiğini söyleyebiliriz ki bu doğrudur ancak bir plan daha vardır ki bu, Suriye'nin Arap Kemeri politikasını yıkılan ve sınır bölgelerindeki şehirlere Arap'ları yerleştirerek Türkiye'de güncellenmek istenmesidir. Hem sınır Kürt'ten arınacak hem de kendisi için ya da Kürde karşı diğer hükümetler ve Devletin bekaası için buralar oy deposu haline gelecek. Sadece oy deposu olmakla kalmayacak Kürtler ve Araplar da karşı karşıya getirilerek Kürdistan'da zor ile yaratılan bir halk ile iç savaş geliştirilecek. Yani Kürtler ve Arap'lar karşı karşıya getirilerek Kürt hareketi iç sorunlar ile boğuşacak.

Yine geçenlerde Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre "Suriyeliler asker ve polis olabilecekler" deniliyor. Bunun ne olduğunu anlamamak herhalde saflık olur çünkü Suriyeli denilenlerin içerisinde Serêkani, Gire-Spi ve Kobanê'den çekilen IŞİD militanları da var. Bu demek Kürdistan'dan Türk asker ve Polisinin çekilmesi, IŞİD'in resmi kolluk gücü olması demektir. Bu taktik ABD'nin son Irak savaşından sonra savaştığı ülkelere kendi askerini göndermemesine benziyor ki bu, sömürgeciyi kendi toplumu nezdinde yaşatan bir politikadır.

Plan şu!

Suriyelilere, haliyle IŞİD'e vatandaşlık verilecek. Bunlar Kürt şehirlerine dağıtılarak nüfus oluşturulacak. Daha önce de söylediğimiz gibi demografik yapı allak-bullak edilecek. Bunlar asker ve polis olacak. Haliyle ciddi bir oy ve tabana sahip olacaklar. Sonra, yanlışa düşerse ya Huda-Par ya da başka bir parti ile siyaset sahnesine girecekler. Siyaset yapacakları coğrafya da Kürdistan olacak. Bu arada Altan Tan'ın son zamanlardaki çıkışları da anlam bulacak.

Evet! Kürtlük ve Kürdistanilik ile ilgisi olmayan devşirme bir parti Kürtlerin haklarını savunuyorum diyecek.

Nasıl mı?

Tıpkı El-Fetih ve FKÖ'nün başına bela edilen HAMAS gibi. HAMAS, Filistin ve Filistinlilik ile ilgisi olmayan bir güç olarak kurulmasına karşın şuan Filistin'de söz sahibi olan tek güçtür.

Kürt hareketinin yöneticileri her fırsatta: "Kürdistan Sri Lanka, PKK de Tamil Kaplanları değil" diyorlar. Doğrudur! Aynı zamanda Kürt hareketi ve Kürdistan, Filistin, FKÖ ve El-Fetih de değil fakat yine de Sayın Öcalan'ın şu sözlerini hatırlamakta fayda var!

Öcalan: "Mossad nasıl Hamas'ı kurarak FKÖ ve El-Fetih'i bitirdiyse, Kürt Hamas'ı da yaratılarak Kürt hareketi bitirilmek istenecektir" diyordu. 

Yine Sayın Öcalan bir başka yerde:

"İsrail'i hegemonik çekirdek olarak kavramadıkça, Ortadoğu Ulus-Devlet dengesinin veya dengesizliğinin nasıl kurgulandığını ve tesis edildiğini de kavrayamayız" diyerek günümüze uyarılarda da bulunmuştu.

Buradan AKP ve Türk Devleti kullanılıyor veya zaten AKP ve Türk Devleti Kürde düşman politikaların sahibidir, sonucu da çıkarılabilir.

Hangi sonuç çıkarılırsa çıkarılsın ancak buna karşı tez elden yapılması gerekenler olmalıdır. Mesela tüm baskı ve tutuklamalara rağmen legal alan siyaseti, kendisini toparlayarak zorunlu olarak girdiği izleyici pozisyonundan çıkmalı ve demokratik siyaseti halk ve inançların hizmetine Türkiye ve Kürdistanlı öncüler eliyle taşımalıdır. Hegemonların uzun vadeli planları böyle görünüyor ve bu planlar öyle sadece tek bir gücün üzerine de yıkılmamalı, ortaklaşılmalıdır. Siyaset kurumu gerekirse ev ev sokak sokak dolaşarak bu planları halklara anlatmalı ve sessiz kalınırsa halk ve inançların boğazlaştırılmak istendiği uyarıları yapılmalıdır. Eğer böylesi bir plana karşı halk ikna edilip örgütlendirilemezse korkarım ki önümüzdeki iki yıl hem Türkiye ve hem de Kürdistan'da iç savaş geliştirilecek ve milyonlarca insan hem yaşamını yitirerek mültecileşecek ve hem de hegemonların ülkeler, halklar ve inançlar üzerindeki hakimiyeti taçlanmış olacaktır. 

 

59766

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar