Perşembe Mayıs 9, 2024

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

7 Ekim 2023 tarihinde Filistin ulusal direnişinin HAMAS öncülüğünde İsrail devletine karşı gerçekleştirdiği saldırıya karşı misilleme yapan İsrail devletinin gerçekleştirdiği saldırılar soykırıma dönüştü. Farklı tepki ve değerlendirmelerin ortaya konduğu bu süreçte, tali de olsa Yahudi halkını topyekûn olarak suçlayan, Siyonist devletle aynılaştıran tutumlar kendini yer yer gösterdi.

Bunun elbette yanlış bir değerlendirme olduğu açıktır. İsrail içinde Filistin ulusal mücadelesini destekleyen, savaşın son bulması için çalışan, İsrail saldırısına karşı çıkanların sesleri daha fazla çıkmaya başladı.

İsrail içinde dahil olmak üzere İngiltere, Almanya ve ABD’de Filistin ve Yahudi analarının ve halk kitlelerinin birlikte protesto eylemleri gerçekleştirdiğine tanık olduk.

F. Engels, insanlık tarihinde iyi Yahudilerin de olduğunu şu sözlerle dile getiriyordu; “Ayrıca, Yahudilere çok şey borçluyuz. Heine ve Börne’den bahsetmiyorum bile, Marx Yahudi kanından geliyordu; Lassalle Yahudi’ydi. En iyi insanlarımızın çoğu Yahudi. Şu anda Viyana’da hapishanede proletarya davasına adanmışlığının kefaretini ödeyen dostum Victor Adler, Londra Sosyal Demokrat’ın editörü Eduard Bernstein, Reichstag’ın en iyi üyelerinden Paul Singer – dostluklarından gurur duyduğum insanlar ve hepsi Yahudi! Ben de ‘Gartenlaube’ (haftalık bir dergi) tarafından bir Yahudi’ye dönüştürüldüm ve gerçekten de seçim yapmak zorunda kalsaydım, ‘Herr von’ olmaktansa bir Yahudi olmayı tercih ederdim!” (Friedrich Engels, “Über den Antisemitismus”, 1890, Marx-Engels, Cilt. 22, s. 49)

F.Engels’in bu sözlerini okuyunca aklıma proletarya partisi saflarında mücadele eden Yahudi yoldaşım Yuda Palaçoğlu geldi.

Yuda amca (yaşlı olduğundan böyle yazıyorum), bir Yahudi olarak İstanbul’da ticaretle uğraşan zengin sayılabilecek bir iş insanı idi. İleri derecede Fransızca bilirdi. Eşi de Fransızca öğretmeniydi.

Yuda amca, 1978 yılına kadar sürdürdüğü ticareti, ülkenin içine girdiği ekonomik ve politik krizden dolayı sürdüremez ve iflas eder.

İflas eden Yuda amca bir süre bunalıma girer. Ne yapacağını düşünürken daha önceden tanıdığı, kendisi gibi Yahudi olan bir mafya babasının yanına gider ve iş ister. İş istediği bu mafya babası kendisine kuryelik yapmasını teklif eder. Yuda amca teklifi kabul eder ve işe başlar. Yaptığı iş, para transferidir. İstanbul içinde ve İstanbul dışında şehirler arası çanta içinde bazen de arabayla aldığı paraları söylenen adreslere teslim eder.

Ancak işler istediği gibi gitmemeye başlar. Mafya babası zamanla kendisine kötü davranmaya, aşağılamaya başlar. Yuda amca tüm bu yapılanları içine sindiremez, kabul etmez, gururuna yediremez. İntikam almak için günlerce, aylarca düşünür ve plan yapar.

1979 yılı proletarya partisinin hızla geliştiği, askeri eylemler yaptığı yıllardır. Her eylemi büyük yankılar uyandırır. Burjuva medya sayfa sayfa eylemleri yazıp çizer. TİKKO ismini artık duymayan yok gibidir.

Yuda amca da TİKKO’nun eylemlerini gazetelerden okuyanlardandır. Yuda amcanın kurguladığı intikam alma planı kafasında çakan bir şimşekle birdenbire şekillenir. Artık eylemini gerçekleşmede netleşmiş, ne yapacağını kurgulamıştır. Bir adım daha atması gerekir. Bu adım TİKKO’ya nasıl ulaşacağı, TİKKO’cuları nerede bulacağına gelip dayanır.

Zengin olduğu yıllarda yanında çalışan bir” hizmetçi kadın” vardır. Aklına TİKKO’cuları “bulursa bu kadın bulur” fikri gelir. Akşam eve gittiğinde kadını yanına çağırır. Lafı eveleyip gevelemeden direk olarak “TİKKO’cuları aradığını” söyler. Kadın ne yapacağını, TİKKO’cuları bulmanın öyle kolay olmadığını, tehlikeli olduğunu anlatsa da Yuda amca TİKKO’cuları bulmada kararlıdır. Bu sohbet günlerce sürer.

Kadının yeğeni proletarya partisinin taraftarıdır. Kadın bunu bildiğinden, Yuda amcayla yaptığı konuşmayı yeğenine anlatır. Kadın, Yuda amcanın TİKKO’cularla birlikte iş yaparak, mafyanın parasını TİKKO’ya aktarmak istediğini ve böylece patronundan intikam almak istediğini anlatır.

Yoldaş anlatılanlara önce şaşırır. Bunun bir şaka olduğunu sanır. Teyzesi ısrar edince de yoldaş bunu partiye bildirmesi gerektiğini söyler.

Yoldaş, bu konuşmanın ertesi günü gelip bizi buldu. Ben daha o zaman “çiçeği burnunda” bir TİKKO’cuyum. Yoldaş da dahil üç kişi bir araya geldik. Yoldaş bize olup biteni başından itibaren anlattı. Tabi konuşma bittiğinde, aklın yolu birdir derler ya… Hepimizin aklına ilk gelen, “Bu sakın MOSSAD ajanı olmasındı?!” Bunun üzerine epeyce sohbet yaptık. Ölçüp biçtik. Sonunda bu sorunun bizi aştığını, buna karar vermesi gerekenin bir üst yoldaşımız olduğuna karar verdik. Aldığımız karara uygun olarak bu olayı proletarya partisine taşıdık.

Birkaç gün sonra karar geldi. Karar, kadının yeğeni yoldaşın gidip görüşmesi, aldığı bilgileri getirdikten sonra yeni bir değerlendirme yapılarak, işi yapıp yapılmayacağına karar verilmesiydi.

Yoldaş gidip Yuda amcayla görüşür. Yuda amca bunu intikam almak için yapmak istediğini, TİKKO’yu “en zengin örgüt yapacağını, el konulan her parti paradan kendisine de %30 pay verilmesini” talep eder. Yoldaşa bir de çakmak hediye ederek gönderir.

Yoldaş geldi. Sorumlumuzun da olduğu ile bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıda da bu işin içinde başka bir komplo vb. olup olamayacağı epey konuşuldu. Öyle ki Yuda amcanın hediye ettiği çakmağın içine alıcı gibi bir şey yerleştirilmiş olabilir diye çakmağı bile attık.

Tartışmanın sonunda bu işi yapmaya karar verdik. Kadının yeğeni ve bir diğer yoldaş bu iş için görevlendirildi. Yoldaşlar gidip Yuda amcaya işi yapmayı kabul ettiklerini bildirdiler. Bir iki kez Yuda amca gerçekten doğru söylüyor mu söylemiyor mu diye deneme de yapıldı. Bir seferinde Yuda amca 8 milyon TL’yi bir yerden bir yere transfer ederken yoldaşlar görüyor. Bu kadar büyük bir parayı birarada bulan yoldaşlar parayı hemen almak isterler. Yuda amca, bunun küçük bir miktar olduğunu, daha büyük bir transferi beklemeyi önerir ve yoldaşları ikna eder.

Sanırım bir hafta sonra 15 milyonluk bir para transferinin olacağını ve hazır olmaları için haber gönderir. Plan tutar ve Yuda amca 15 milyon TL ile gelir. Plan gereği Yuda amcanın kaçırıldığı süsü verilir. Önceden hazırlanan eve yerleştirilir. Yanına kitaplar ve Emekçi’nin kasetleri bırakılır.

Yuda amca, patronuna telefon edilerek kendisinin “kaçırıldığını bir hafta sonra serbest bırakılacağını” söylemelerini söyler. Yuda amca bu şekilde söylendiğinde “patronunun polise gitmeyeceğini, mafya içinde böyle olayların fazla olduğunu, patronu bunun da benzer bir olay olduğunu sanarak, bir şey yapmayacağını” bilmektedir.

Ancak yoldaşlar Yuda amcanın dediğini yapmaz ve mafya babasına telefon ettiklerinde “Adamını kaçırdık, bize 50 milyon daha getirmezsen onu öldüreceğiz” tehdidinde bulunurlar. Mafya babası “Parayı vermem aldığınız para sizin olsun, adamı bırakın, bırakmıyorsanız da öldürün” der. Bu diyaloğu Yuda amcaya anlatan yoldaşlara Yuda amca biraz kızar ve adamın kendisi için 1 TL dahi vermeyeceğini söylese de yoldaşlar dinlemez ve ertesi gün gidip mafya babasının evinin bahçesine bomba atarlar.

Mafya babası işin ciddi olduğunu anlar ve direk polise giderek olup biteni anlatır. Polis bunun sıradan bir olay olduğunu sanır ve fazla bir şey yapmadan beklemeye başlar.

Bir hafta sonra Yuda amca okuduğu kitaplardan ve dinlediği Emekçi kasetlerinden oldukça etkilenmiş ve bir devrimci sempatizan olarak tekrar işine döndüğünde polis Yuda amcayı gözaltına alır. Yuda amca öldürüleceği korkusuyla olup biteni anlatır. Tanıdığı yoldaşı verir. Operasyon yapan polis işin politik yönünü de böylece öğrenmiş olur.

1980’de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık.

Yarım kalan yoldaşlığımızı hapishane tamamlandı. Cunta olduğunda tereddütsüzce direneceğini söyledi. İşkence gördü, açlık grevlerine girdi, direndi. Artık, proletarya partisinin bir sempatizanı oldu.

Hiçbir zaman kendisine verilecek olan 15 milyon TL’nin %30’unu istemedi. Sadece çıkınca partinin maddi durumu el verirse kendisine bir miktar verilmesini söylerdi.

İ. Ünal’ın Tarihe Not anı kitabında geçen GKK’nın elinde kalan 4 milyon TL işte bu paradan ellerinde kalandır. Yuda amca proletarya partisinin 1. Davasında yargılandı. Mahkeme başladığında duruşmaya mafya babası gelmedi, şikâyet geri alınmış sayıldı ve Yuda amca tahliye edildi. Çıktıktan sonra tanıdığı yoldaşlarla ilişkilerini kesmedi. Öldüğünü duyduğumda büyük bir üzüntü duydum. Aklıma geldikçe “İyi Yahudiler de varmış” diyerek onu hep anıyorum!

 

1178

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar