Cumartesi Mayıs 4, 2024

Karışık

Yeni yılın ilk ayını epey aşarak yazıyorum ilk yazımı, belki korktum, belki panik yaptım, belki bir şey bekledim, ya da kimsenin aklına gelmeyecek hesaplar yaptım, yani derine daldım. “derin” kelimesi nasıl bir algı yaratır, nereden yakalar adamı, nasıl eğer, nerede büker, ne hale sokar, bilemem. Ama içimde tedirgin, kuşkucu, rahatsız ve hasta bir yer etti. Nerede bir erk, kurum, parti, örgüt, hele hele devlet varsa derini mevcuttur. Başka bir gücün olduğu ve derinlerden zelzele kudretine sahip bir şey bu…

 
      Belki bundan ötürü sustum, dilim derine daldı, aklanmadı, ayıkmadı, ama yazamadım tam yeni yılın üstünden 23 gün geçti. Artık eskisi gibi kâğıt kalem yok, belki 10 sene evvel “kâğıdı ve kalemimi aldım” diye başlayabilirdi ama değil, bilgisayarımı açtım, aklımda temeli göbeği ve çatısı belli olmayan kuralsız, kaidesiz, siyasi, gayrı siyasi, sanatsal gayrı, sanatsal ne dökülürse yazacağım ve düzeltmeden yani kurgusunu yapmadan bırakacağım. Tabi sanatta bununda adı var “ absürt” ama ben “ absürt bir denemedir” deyip paçayı kurtarmaya çalışmayacağım. Bu yazıyı yazmadan hemen önce “ Nietzsche ağladığında” filmini izliyordum, yaklaşık 4 sene evvel kitabını okudum, derindi, karışıktı, kuşkucu, kandırıkçı ve şaşırtıcıydı ve Nietzsche ağlıyordu.

Filmini ıstırapla izledim, hemen belirtmeliyim hele dublajın rezaleti başka zulüm. Beterdi, yarımdı, yaramazdı, yalandı, yabandı eksik ve saçmaydı. Rasyonalitesi şu olmalıdır kanımca “ herkes ağlar Nietzsche de ağlar” … Evet yabandı. Aylardan ocak, biraz yanacak, biraz titreyecek zaman, sonra derine inecek fitil ve bahse girilmiş bütün sokaklar derinden susacak. Yatay geçişle derinden paralele geçiş yapan devlet, zamlarla halkın prangasını iyice sıkmaya başladı. Filimden koptum ama Nietzsche’nin ağlamasını düşündüm, yaklaşık yüz yıl evvel ölmüş bu büyük filozofu anlamak için empati kurdum.

Mesele ağlamak değil yani Nietzshe’nin ağlaması çok aykırı ayıp yazık falan değil, ne için ağladığını anlamak duygusunda dolanırken Volkan Yağan’ı (Burhani) dinlemeye başladım. Halepçe adlı kılamı çaldığında ağlamamak için “ne olmak gerekir acaba?” diye düşündüm. “Kara bir bulut kaynıyor dağların doruklarında, yitir kendi kendimi çocukların çığlığında” cümlesinden sonra kendimi Halepçe’nin orta yerinde buldum, “anam yeni taramıştı saçlarını çocukların” diye devam eden kılam ciğerlerimin ortasında hançer acısıyla dolandı. En son kısmına bağlantı yaptığı Dersim kılamı ile Kürdistan coğrafyasında bir acıdan diğer bir acıya konukluk ettim. Savaş, sürgün ve sürgün dönüşünü anlatmaya çalıştığım “yasak mıntıkanın çocukları” adlı romanımı okuyan ve Dersim’i bu yönlü tanımayan birisi “bu olamaz, sen abartmışsın, hiçbir anne çocuğunu öldüremez, ne kadar savaş içinde olsa da” bana inanıyordu ama bunun olabileceğini ve ona göre insanın bunu yapmayacağıdır. “Ocak ayının yeni yılın ilk ayı olmasının güzel yanları var mıdır?” diye düşündüm ama bulamıyorum.

Hrant Dink sanki yüz yıldır her gün ölüyor. Öldürüldüğü gün gözbebeklerimde yer etmiş o fotoğrafı asla silemem. Ben kendisiyle tanışmadım hiç, annem; kim olduğunu bilmiyordu, öldürüldüğü gün annem dedi ki; “ te hefe mormek chıqa mordemode rınd bi” ( yazık, ne kadar iyi bir insandı) anneme dedim ki “daye tu naskene ni mormek?” ( anne bu adamı tanıyor musun?) “ nene lacemı ez kotra naskeri” ( yok oğlum ben nerden tanıyayım?) “ ma tu chı zona nu mordem rındo, tu tirki nezona, nu mormek chı qeseykeno ?” (nerden biliyorsun ki bu adam iyidir, sen Türkçe bilmiyorsun, ne biliyorsun bu adam ne konuşuyor?) “ sıfate deyde belliyo lacemı mordemode rınd bi” (mizacından bellidir oğlum o iyi bir insandı) sustum, çünkü söz hükmünü yitirmişti. 
hasansaglam@gmail.com

118168

Hasan Saglam

Hasan Saglam  sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Hasan Saglam

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar