Perşembe Mayıs 9, 2024

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Bu tür katliamların falinin belirsiz olması mümkün değildir. Fali, bu cumhuriyetin kuruluş felsefesinde saklıdır. Fali, Mustafa Suphi ve 15 yoldaşının kalleşce katliamında saklıdır. M. Suphi ve yoldaşlarının katliamı hangi sınıfın çıkarları için yapılmışsa, İstiklal Cadesi'nin katliamı da o sınıfın „âli“ çıkarlarına hizmet etmesi için yapılmıştır. Bu, Türk tekelci burjuvazisinin, özellikle 1970'lerden bu yana, „toplumsal düzeni sağlama“ yöntemlerinin belli başlı taktiklerinden birsi haline gelmiştir.

Bombayı koyan değil, koyduranın hangi sınıfın çıkarları için kitlelerin sindirilmek istendiği, sorunun sınıfsal özünün belirler. Ayrıca, gelinen süreçte dinci-faşist çetelerin TC devletiyle içli dışlı hareket ettiği ve TC devletinin bunları kullandığı ve hatta bunlar üzerinden emperyalist işgallere girştiği, kendi adına savaştırdığı bilinen bir gerçektir. Yani, bu tür olgular, tekelci devletin sınıfsal yapısı dışında değildir.

TC'nin bir burjuva cumhuriyeti olduğu aşikar, ama, kendine ilerici diyen bazı kesimlerin öne sürdüğü gibi, işçi sınıfı ve emekçilerin lehine kurulan bir cumhuriyet değil, daha baştan bir avuç burjuvazi, toprak ağaları ve orta düzeyde burjuva esnaf ve ticaret erbabın sınıfsal çıkarı için kurulan bir cumhuriyettir. Bu nedenle, daha ayağa dikilmeden, işçi sınıfı ve emekçilerin umudu ve iktidar alternatifi komünistler, Karadeniz'de boğdurulmuştur. Bugün ise bu cumhuriyet, bir avuç tekelci burjuvazinin emperyalist çıkarları için işçi sınıfı üzerinde faşist bir diktatörlük haline dönüşmüştür.

Kürt ulusuna yönelik katliamları sayısı ise bu sayfalara sığmaz. Koçgiri, Şeyh Sait, Zilan, Dersim ve daha nice Kürt katliamı ise, bu cumhuriyetin ırkçı faşist yüzünü net olarak ortaya koymaktadır. Türk devleti tarafından doğrudan, Kürtlere ve azınlıklara yönelik katliamları burada sıralamak bile, bu cumhuriyetin sınıfsal olarak çok kanlı bir burjuva diktatörlüğü olduğunu ortaya koymaya yeter.

1937-38'de dersim'de M. Kemal'in emriyle[1] yapılan katliam bile, çoluk-çocuk demeden masum insanların burjuva devleti tarfından acımasızca nasıl katledildiğinin en yalın göstergesidir.

İrili ufaklı katliamlar bir yana, bizzat devlet eliyle azınlıklara yönelik 6-7 Eylül 1955 katliamı ise, TC devletinin, Osmanlı'dan devr alınan soykırımcı geleneğinin devamı olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.

2011'de Roboski, 2015 yılı Cizre, Diyarbakır ve daha bir çok Kürt ilinde yapılan katliamlar ise, burjuva devletin vahşetinin 21.yızyılda da daha şiddetli olarak devam ettirdiğinin ilanı oldu.

„Faili meçhul“ adı verilen cinayetler ise, TC devletinina sınıf tavrı olarak olağan günlük işleri arasında olan cinayetlerdir. Bu, burjuva cumhuriyetlerinin her yönüyle iyice çürüdüğünün resmidir.

Bu cumhuriyet, işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde bir burjuva diktatörlüğü olarak kurulmuş ve yüzyıldır da aynı şekilde devam etmektedir.

TC cumhuriyeti, sadece Kürtleri ve azınlıkları katletmiyor, işçi sınıfını da katlediyor. İşçi sınıfının öncülerinin katletmesi bir yana, işçileri doğrudan hedef alıyor. En açık örneği 1 Mayıs 1977 katliamıdır. Bu doğrudan işçi sınıfını hedef alan bir katliamdı. Bu katliamda, 34 işçi katledildi, 130'dan fazlası yaralandı. Madenlerde topluca katledilenler ise, sömürü çarkının çok sert olarak emekçilerin sırtına bindirildiğini göstergesidir.

TC Cumhuriyeti'ni, AKP-MHP hükümetine "karşı bir alternatif" gibi savunmaya çalışanlar, gerçekte, başta Kürt ulusu olamak üzere işçi sınıfı ve emekçilere karşı burjuva cumhuriyetinin katlimalarını açıktan savunanlardır. Bunun masumane bir yanı yoktur. Yanı başında işçi sınıfının soyalist bir devleti (SSCB) kurulurken, buna karşı burjuva cumhuriyetini „ilerici“ görmek, olsa olsa bir burjuva yalakalığı ve işçi sınıfı düşmanlığıdır. İşçi sınıfı cephesinden bu yalakalığın başka türlü bir adlandırması olamaz.

AKP-MHP faşist hükümeti, iktidarını korumak ve sürdürmek için, önümüzdeki süreçte başta işçi sınıfı olmak üzere, kitlelere yönelik katliamlarını daha da sıklaştıracağa benzemektedir. Ülkenin şu an içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum bunu göstermektedir. Çünkü tekelci burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçilere ekonomik ve demokratik haklar olarak vereceği hiç bir şey kalmamıştır. Tersine, varolanları zorla gasp ettiği gibi, yüksek enflasyon ve aşırı işsizlikle doğrudan yaşamlarına kastetmektedir. Tekelci burjuva iktidarı ülkeyi yönetemez duruma gelmiştir. Devlet terörü ile devrimci durumun yükselmesini daha fazla engeleyemeyeceklerdir. İşçi sınıfının tek tek hareketi, kenidini birleştirecek bir mezra mutlaka bulacaktır.

Ayrıca, emperyalistler arası çelişmenin keskinleşmesi ve hızla yeni bir emperyalist paylaşım savaşının hazırlanmasına bağlı olarak; dünya çapında yoğun bir gericileşme ve faşistleşmenin ivme kazandığı bir süreçte, Türk tekelci burjuvazisi, „toplumsal düzeni sağlamak“ adına kitle katliamlarından çekinmeyecektir.

[1]    Bkz. Ayşe Hür, https://kisadalga.net/yazar/seyit-rizanin-idamindan-kim-sorumlu-inonu-mu-bayar-mi-ataturk-mu_46935 15 Kasım 2022

 

1674

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

Sayfalar