Cumartesi Mayıs 18, 2024

Kaypakkaya ve Heyecan Verici Tablo!

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ölümsüzlük yıl dönümünde sonsuz saygıyla anıyoruz. Kaypakkaya yoldaş şahsında Parti ve Devrim şehitlerini aynı duygularla anıyor, mücadelelerini selamlıyoruz.

Şehitlerimizi anarken devrimci potansiyelin diri ve dinamik olduğuna tanıklık ediyoruz. Kaypakkaya yoldaşın siyasi hareketinde de birikmiş proleter devrimci enerjinin kabına sığmaz coşku ve canlı hareketle ritim ettiğini heyacanla izliyoruz… Uzun sözün kısası, Kaypakkaya yoldaştan alınan militan mücadele damarındaki kızıl kan militan yüreklerde ısındı…

Durumun iyi olduğu gün be gün görülüyor. Büyük sevinç ve onur duyuyoruz Kaypakkaya yoldaşın anılması için gösterilen devrimci duyarlılık ve kararlı tutumdan. Bedel göz alarak Komünist değerlere sahip çıkanları selamlıyoruz. Kuşkusuz ki, Komünist ve devrimci değerler onlara sahip çıkan herkesindir ve sahiplenmek herkesin devrimci sorumluluğudur, görevidir. Bu anlamda sergilenen kararlı duruş olması gerekendir; tabii devrimci tutumdur. Ancak gösterilen kararlı sahiplenme tavrı karşısında, kendi adımıza, yani aynı değerleri savunan biri olarak, gösterilen kararlı sahiplenme tavrını taktir etmek sadece sevincimizi dışa vurmaktır. Bunca baskı ve zulüm içinde, ortaya sürülen erdemli davranış ve kararlı devrimci tavır boy veren kızıl bir gül gibi durmaktadır. Bu duruş ve tavra hayranlık duymak, taktir etmek, selamlamak önlenemez bir duyguydu. Ve elbette, bu harikulade sahiplenme tavrı, Kaypakkaya’nın yoldaşlarından, devrimcilerden beklenendi de…

En önemlisi de Kaypakkaya yoldaşın ideolojik-teorik-siyasi nüfuzunun bir dışavurumu ve göstergesi olarak da okunabilecek bir tabloydu sahiplenme tavrı. Yoldaşlarını aşan sınırlarda genel bir sahiplenme tutumuyla ortaya çıkan tablo, sevinç ve heyecanımızı daha da büyütmüştür. Devrimci duygu, kültür ve bilinç açısından resmolunan ortak davranış fevkalade değerlidir. Birlik veya ortak yanların öne çıkarılarak devrimci ilişki ve dayanışma normlarına dönük sergilenen gelişme eğilimi bir o kadar değerlidir. Sessizliğe gömülmüş ve hatta ölümlere rağmen suskunluğu bozulmamış toplumsal ruh hali atmosferinin tüm ağırlığı egemen iken, Kaypakkaya ve kuşkusuz ki devrimci hareket önderlerine dönük sergilenen sahiplenme pratiği anlamlıdır. Buz bir yerlerden kırılmak istiyor veya kırılmak üzeredir! Bunun işaretini almak heyecan vericidir. Heyecanın özü kararlı militan duruş ve tavırdadır. Baskılara boyun eğmeden önderlerini sahiplenen yüreklerin devrimci ateşindedir. Bu heyecanın sürdürülmesi elzemdir.

Şimdi sergilenen devrimci militanlık ve kararlılığın bütünlüklü devrimci görev ve faaliyetlere yansıtılarak, genel çalışmalara taşınmasındadır sıra. Yakalanan kararlı-militan devrimci tavrın kesintiye uğratılmadan sistemli hale getirilerek yaygınlaştırılması, bütün çalışmalarda pratikleştirilmesi yaşamsal önemdedir. Zira, Kaypakkaya’nın anılması, devrimci görevlerin sahiplenilerek yürütülmesi ve devrimin başarıya taşınmasıdır; bununla daha da anlamlı, tam anlamlıdır. Sadece Kaypakkaya’yı anmak ama Kaypakkaya’nın ideolojik-siyasi perspektifini hayata geçirmemek eksik kalır. Kaypakkaya demek devrim demektir, savaş demektir, bedel ödeme pahasına ideallerinden kopmamak demektir. O halde, Kaypakkaya yoldaşın tüm baskılara, tehdit ve saldırılara rağmen anılması ve sahiplenilmesinde gösterilen militan duruş, devrimci çalışma ve görevlerde de ortaya konulabilir, konulmalıdır.

Faşist iktidarın bağrı büyük sorunlarla doludur. Saldırganlık tek silahı olsa da bu silah devrimci bilinç ve irede karşısında artık sökmez duruma gelmiştir. Toplumsal kitlelerin tepkisi birikmiş ve büyümüştür. Patlaması sürpriz olmayacaktır, değildir. Bu baskının altında bulunan siyasi iktidar tam bir acizlik içindedir. İktidarın enerjisi de gücü de tükenmiştir. Baskı ve saldırganlık makinesini tahkim etmeye çalışsa da bunun çare olmadığını görmektedir. Buna rağmen baskı, saldırı ve faşizmden geri durmayacaktır. Fakat bunun da kendisini büyük çalkantılara maruz bırakacağını bilmektedir. Basındaki tetikçileri vasıtasıyla tehditler savurup korku yaymaya çalışması bunun-çaresizliğinin ürünüdür. Çeteleri içerden çıkarması bunun ürünüdür. Çetelerinin yeniden mermilerle, tehditlerle boy göstermesi bunun ve zayıflığının ürünüdür. Darbe söylencesini gündemleştirme çabası bu korkuya kalkan yaratmak içindir. Korku ve aczinin sebebi geniş toplumsal kitlelerde biriken tepki ve bu tepkinin patlama olasılığıdır. Tabanın kaybedilmesi tüm mral ve gücünün kaybedilmesi demektir. Mevcut faşist iktidarın durumu budur; daha iyisi değil.

Buna karşın, kitlelerdeki birikmiş büyük tepki ve bu tepkinin kıvılcımı olan militan devrimci duruştaki gelişme umut vericidir. Faşist iktidarı düşündüren ve eli-ayağının buz kesmesini sağlayan ve tabi ki saldırganlaşmasını koşullayan da budur. Hesap soracak devrimci-militan ellerin havaya kalkması iktidarın korkusunu kabus edendir. Zayıf anını kollamaksa kural, şimdi zamanıdır yüklenmenin… Kaypakkaya yoldaşın Komünist atlım ruhuyla daha yoğun mücadele, daha fazla pratik, daha militan duruş… Bizler için durmak yok. Devrim için birleşerek, güçlenerek, savaşarak ileri!

 

3537

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar