Perşembe Mayıs 9, 2024

Kızıl Güller Kanıyor‏

Öyle bir coğrafyada, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, nerdeyse yılın tüm günlerinde ve ülkenin dört bir tarafında bize yaşatılan acıları, haksızlıkları, uğradığımız katliamları protesto etmekle geçiyor ömrümüz. Ve her gün o acılarla, duygusal anlarla bir kez daha yoğruluyor her birimiz. 

Öyle bir ülke tarihiyle karşı karşıyayız ki, bu ülkenin de, bu coğrafyanın tarihi de katliamlar tarihidir. Bu coğrafyada yüzlerce yıldan bu yana ezilenler, mazlumlar, farklı etnik ve inançsal kimlikler, değerler katliamlarla, soykırımlarla, susturulmaya, bastırılmaya, yok edilmeye çalışıldı. İşçiler, emekçiler sosyal haklarından uzak şartlarda çalıştırıldı. Daha dün Soma kömür madeni ocaklarında yüzlerce işçi göçüklere, yangınlara kurban edildi.

Ve bundan ötürü yaşadığımız her ay bir diğer aydan daha çok acı ve gözyaşıyla doludur diyoruz. Yine de Mayıs ayının tüm aylar içersinde farklı bir yeri var. Mayıs ayı bahar ayıdır. Mayıs bahar aylarının güneşin sıcaklığıyla yaza evrildiği aydır. Mayıs ayı sevginin, aşkın, direnişin, öfkenin ayıdır. Ve Mayıs ayı aynı zamanda zulümlerin, katliamların da bolca  olduğu bir ayıdır..  

Sabahattin Ali’nin dizeleriyle:

“mayıs ayların gülüdür / taze bir çiçek dalıdır

içerim ateş doludur   / mayıs'ta gönlüm delidir

yeşil dağlara göçülür / kızıl şaraplar içilir

yarim dökülür saçılır / mayıs'ta gönlüm delidir” 

Mayıs ayı denince aklımıza hemen yakın tarihimizde 1 Mayıs 1977’de Taksimde yitirdiklerimiz gelir. O gün Taksim meydanında yüz binlerce işçinin, emekçinin üzerine otel odalarından, resmi binalardan ve plakasız araçlardan yüzlerce mermi sıkıldı ve o gün biz Taksim’de 34 canımızı yıldızlara uğurladık.

Mayıs ayı denince aklımıza 4 Mayıs 1937 de Bakanlar Kurulunun Dersim Soykırımı kararı ve bu kararın uygulanması sonucu 37 – 38 de Dersim’de katledilen genç, yaşlı, kadın, çocuk kefensiz giden onbinlerce can gelir. Mezar yerleri bile gizlenen Seyit Rıza  ve yoldaşları geliyor.. Binlerce hizmetçi veya evlatlık verilen çocuklar, başka şehirlere sürgüne gönderilen Dersimliler gelir.

Evet, şairin dediği gibi Mayıs ayı güllerin ayıdır.. Biz Mayıs aylarında sayısız kırmızı gülümüzü yitirdik. 6 Mayıs 1972 de Karşıyaka’nın üç gülü diye bilinen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i yitirdik.

Mayıs denince ayağının altındaki sehpayı tekmelerken: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm–Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği! Yaşasın İşçiler, Köylüler! Kahrolsun emperyalizm!” diye haykıran Deniz Gezmiş gelir aklımıza;

Mayıs denince “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa şerefimle ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Bizler halkımızın hizmetindeyiz, sizler Amerika’nın! Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm” diyen Yusuf ASLAN gelir aklımıza;

Mayıs denince “Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeksizin halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım.  Bu bayrağı, bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın İşçiler, Köylüler ve Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm!” diyen Hüseyin İNAN gelir aklımıza.

Mayıs ayı denince aklımıza yurtsever hareketin öncülerinden Haki Karer ve13 Mayıs 1980'de Karakoçan’da ölümsüzleşen Ermeni asıllı Armenek Bakırcıyan, yani Orhan Bakır gelir. Orhan’ı tanıyanlar O’nu şu şekilde anımsarlar. Yaşarken hep bölüşülen bir ekmek, bölüşülen bir ranza, bölüşülen umutlar. Ve ölürken milyonlarca parçaya ayrılıp herkese “alın bir parçam da size” diye dağılan bir can.   

Mayıs ayı denince aklımıza 17 Mayıs 1982’de Diyarbakır zindanında 12 Eylül faşizmini, işkenceleri, zulmü ve ihaneti protesto etmek için bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Üner ve Mahmut Zengin gelir. O dörtler ki, her biri bir ateş topuna döndü, faşizme silah olarak yöneldi ve bu görkemli başkaldırı eylemi yıllarca Kürt halkının dirilişine ve özgürlük mücadelesine ışık tuttu.

Mayıs ayı denince aklımıza 41 yıl önce 18 Mayıs 1973‘te Diyarbakır zindanında 682in sembol isimlerinden İ.Kaypakkaya gelir. İbo zindanda, işkence altında 3,5 ay boyunca direniş destanları yazmış, işkencecilere sır vermemiştir. Onu yenemeyen işkenceciler çareyi İbo’yu katletmekte bulmuştur. İbo, direnişiyle ser verip sır vermeme geleneğinin öncüsü olmuş, işkencecilerini zindanda mahkum etmiştir. Ve o direniş destanından kısa bir pasajı sizinle paylaşayım. Şöyle diyor İbo:

“Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi örgüt içinde bizimle beraber çalışan arkadaşlarımızı ve örgüt içinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Bir gün sizin elinizden kurtulursam yine aynı şekilde çalışacağım."  

Mayıs ayı denince aklımıza 31 Mayıs 1972 de Nurhak dağlarında yitirdiğimiz Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan geliyor. O Sinan Cemgil ki, arandığı halde,  istanbul’da öldürülen arkadaşı Taylan Özgür ile ilgili toplanan kitleye: “Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile kahpece öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız" diyecek kadar korkusuz bir devrimcidir.

Ve mayıs ayı denince daha geçtiğimiz yıl 31 Mayısta Taksim Gezi Ayaklanması ile başlayan süreç ve 8 canın, 8 çocuğumuzun Abdullah, Mehmet, Ethem, Medeni, Ali İsmail, Ahmet, Hasan Ferit ve Berkin Elvan’ın yıldızlaşarak aramızdan ayrılmaları gelir.  

Mayıs ayı da, diğer aylar da tarihimizin bir parçasıdır. Biz ezilenler, ötekileştirilenler, hakları ve özgürlükleri ellerinden zorla alınan mazlumlar diyoruz ki: Spartaküs’ten, Şeyh Bedreddin’e, Pir Sultan’dan Alişer’e, Zarife’ye, Mustafa Suphilerden Seyit Rıza’ya, Deniz’den, Mahir’e, Mazlum’dan İbrahim’e, Madımak’taki Koray’dan Gezi sürecinde yitirdiğimiz çocuklarımıza, Roboskili Kürt çocuklarından Elvan Berkin’e bu tarih ezenler, sömürenler ve egemenler için utanç dolu bir tarihtir.

Bizler için ise mücadelenin, direnişin, özgürlüğün, eşitliğin, şehitlerimizden bize kalan mirastır. Azim, kararlılık dolu şanlı bir tarihtir.   

Bugüne kadar yıldızlara uğurlayarak taçlandırdıklarımızın sayesinde bu direniş, özgürlük ve eşitlik sevdası devam edecektir. Onlar karşılıksız, serlerini vermek pahasına mücadele ettiler, savaştılar ve bize de isyan etmeyi, direnişi, başkaldırıyı miras bıraktılar.  

Ve bize düşen emperyalizme, faşizme her türden gericiliğe ve ayrımcılığa karşı olmak, şehitlerimizin anılarına, mücadelelerine sahip çıkmak ve onlara layık olmaktır diyor ve tüm şehitlerimizin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.

Erdal YILDIRIM

14 Mayıs 2014

96618

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar