Pazartesi Mayıs 13, 2024

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ama konu Kürt ve Kürdistan olunca oldukça açıktır. Nihayetinde “sınır ötesi” dedikleri işgal operasyonları hem 100 yıldır bir türlü ayakları üstüne doğru düzgün dikilememiş Türk burjuvazisinin işine gelmektedir hem savaş meydanlarında erkekliği sarsılmış gericiliğin hem de her türlü yolsuzluğun ustası mevcut hükümetlerin. Zira bölge halklarına devrim umudu olan Rojava’ya yönelik saldırılarda bunların hepsinden biraz ve hatta daha fazlası vardır.

Daha fazlası emperyalistlerle ve bölgedeki diğer gerici devletlerle girişilen pazarlıklar, yapılan anlaşmalardır.

R.T.Erdoğan’ın “bugün yarın düşecek” dediği Kobanê, Halk Savunma Birliklerinin (YPG) ve Kadın Savunma Birliklerinin (YPJ), Enternasyonal ve Türkiyeli devrimcilerin destansı direnişi ile özgürleştirildiğinde başta ABD ve Rusya olmak üzere bölgedeki emperyalistler tercihlerini Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nden yana yapmaya karar vermişlerdi.

Oysa son ana kadar beklemelerinde kan içiciliğin ötesinde bir amaç vardı: DAEŞ mi daha güçlü yoksa Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi mi? Kiminle yol yürüyeceklerine böyle karar vereceklerdi. Ki, dünyada halk kitlelerini harekete geçirmeyi başarmış bu direniş zafere dönüşürken AKP/MHP faşizmi kan ter içinde çetelerini kurtarmaya çalışıyordu. Türkiye devlet hastaneleri kaç DAEŞ’liyi kurtardı? Bu devlet hastanelerinde sıradan bir TC vatandaşı bu kalitede sağlık hizmeti alamadı 100 yıldır.

Kobanê zaferi, Rojava Devriminin garantisi oldu. Küçücük bir köyü koskoca bir direniş simgesi haline getiren korkusuz şehitleri, Arin Mirkan ruhu diye adlandırılan bir iradenin mümessili oldular. Kobanê zaferi özelde Ortadoğu’da genelde tüm dünyada çok şeyi değiştirdi. Yalnıza halklara devrim umudu olarak kalmadı.

Emperyalistler arasındaki vesayet savaşları yeni bir biçim aldı, bölge gericileri arasındaki güç dengeleri değişti, ticaret anlaşmaları yeniden yapıldı, kimliği geçiştirilen bir ulus olan Kürtler tarih sahnesinde farklı bir rol almaya başladı, devrimci güçler arasındaki birlik ve dayanışma yeni bir boyut kazandı, kadınların bölgedeki makus kaderini kırdı vs.

Ancak neresinden bakarsak bakalım bu devrim, TC devletini hep rahatsız etti. Değiştirdiği birçok şeyle ataerkil, Müslüman ve Türk olan devlet için “PYD/PKK terörü” kabul edilemezdi. Hele de içinde bulunduğu ekonomik krizde nefes borusu olacak yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle Kuzey-Doğu Suriye’de tarihsel Osmanlılık hakkı vardı. Düne kadar kardeş olan, canciğer olan Esat’a bir anda atıp tutmaya başlamak, Suriye devletine karşı savaşan radikal İslamcı çetelere milyarlarca lira yardımda bulunmak boşuna değildi.

Zira Efrin’i işgal eder etmez önce zeytin bahçelerini talan etmek, Irak Kürdistanı’nda ormanları kesmek tek başına beton sevicilikten gelmiyor. Bu müteahhit kafa kestiği her ağacı satamazsa bile yerli ve milli inşaat iskelesi yapıyor.

Şimdi yeniden yapılan emperyalist pazarlıklarda Rojava bir kez daha tehdit altında. Efrin işgaliyle başlayan ve bugüne kadar devam eden saldırıları kesinlikle emperyalistlerden aldığı icazetten bağımsız değil. Zira ABD üssünün kenarında bulunan bir noktayı vurabilmesi ancak bu icazet ile mümkündür. Hem Rusya’nın hem ABD’nin hem de Avrupalı emperyalistlerin bu konuda TC’ye verdiği destek açıktır. TC’nin bütün gücünü seferber ettiği bu son saldırılarda DAEŞ de dahil bütün çete gruplarından destek almak için yapmayacağı bir şey yok gibi görünüyor.

Zira geçtiğimiz günlerde sözde “DAEŞ’e darbe operasyonu” sonunda önemli komutanlarını yakaladıklarını iddia etmişlerdi. Bu hem DAEŞ’le bir pazarlık hem de kitlelere “biz DAEŞ’i desteklemiyoruz ona karşı mücadele ediyoruz” şovu anlamına geliyor.

Peki Rojava’da ne oluyor?

Rojava’da düşmanın her türlü saldırısına ve teknolojik üstünlüğüne rağmen devrimciler devrimi savunmak için cephedeki yerlerinden vazgeçmiyor. Rojava’da suyun TC tarafından gaspına ve her türlü ambargoya rağmen halk devrimini savunma sözü vererek ajanlaştırma politikalarına karşı sokakları dolduruyor.

Kadınlar çıktıkları karanlığa yeniden dönmemek için ihanet çemberlerini kırıp umutlarını şarjörlere dolduruyor. Rojava’da çocuklar okullarına devam edip sokaklarda güvenle oynabilsinler diye çetelere karşı mücadeleden geri durulmuyor.

Yok mu kaçan-göçen, mücadeleden geri düşen, elbette var ama örnek aldığımız şey teslimiyet değil İbrahim Kaypakkayalardan, direniş ruhudur. Her türlü olanaksızlığa, bölgede kültürel kodlar haline gelmiş gerici düşüncelere, ataerki ve heteroseksizmin kuşatmalarına, eksiklik ve hatalara rağmen bir devrim, gelecek için savunuluyor ve bu gelecek başta TC olmak üzere tüm bölge gericilerini rahatsız ediyor.

Bugün için Rojava yalnız kalmış gibi görünse de aslında öyle değil. İbrahimlerin, Mazlumların, Denizlerin, Mahirlerin, Merallerin, Saraların, Sevelerin, Sibellerin, Arinlerin, Sosinlerin ve ismini burada sıralamayacağımız binlerce direniş ve zafer yıldızının geleneğini kuşanmış yürekler var Rojava’yı savunan, savunacak.

Bütün bütçesini son çırpınışlarında savaşa ayıran AKP/MHP hükümeti, her şeye rağmen ağır darbeler almaya devam ediyor. Seçimden önceki son çıkışı yine ve yeniden Kürt düşmanlığı ile aşmaya çalışsa da bu akıl ne Ermeniyi, ne Asuriyi, ne Rumu ne de Çerkezi kabul edebilir.

Ve hatta bu akıl bütün varlığıyla kendisinin kölesi değilse Türk Müslüman erkeği bile kabul edemez. Ancak Efrinde HRE, dağda HPG ve YJA-STAR, Rojava’da YPG ve YPJ ile birlikte direnen Türkiyeli devrimci örgütler, ülke içinde ise her türlü yüksek güvenlik önlemine rağmen milis eylemleri örgütleyen HBDH ve KBDH iradesinden aldığı darbelerden kaçamaz.

Darbe aldıkça zulmü artıyor, zulmü arttıkça savaş bütçesine yatırımları da artıyor. Türkiye’de halk açlıktan kırılırken son 5 günde kaç savaş uçağı ve keşif kaldırdığı, ne kadar kimyasal silah kullandığı, ne kadar ağır silah mühimmatını boşa harcadığı düşünülünce gerçekten son çırpınışlarını yaşıyor diyebiliriz.

Ancak savaşın bir yasası var ki, son ana kadar kimse kazanmış sayılmaz. Şimdi burada yürüttüğümüz direnişin zafere dönüşmesi Kobanê ruhunu tüm dünyaya yeniden yaymakla mümkün olacak.

Sokakları doldurmak yetmeyecek, onları savaş alanına çevirmek gerekecek halkın geri kesimlerinin duymadığı, görmediği faşizm propagandasıyla kör olduğu düşünülünce o gözleri açacak derinlikte ve genişlikte bir propaganda-ajitasyon çalışması ve eylemlikler gerekecek.

Devlet dağda aldığı ağır darbeleri genişleyen bir savaş cephesiyle zafere dönüştürmeye çalışıyorsa ona genişleyen bir halk yığınları tepkisiyle cevap vermemiz gerekiyor. Bizler burada umudu savunmaya devam ediyoruz ve edeceğiz.

Ne teknolojik üstünlükleri, ne işledikleri savaş suçları ne de kimyasal silah depoları fayda etmedi, etmeyecek.

Ancak unutmayalım her direniş ve savunma bir yerde zaferle buluşmak zorundadır. Şimdi o zaferi hep birlikte ve en kalabalık şekilde kesin kılmalıyız!

KKB’li bir TİKKO Savaşçısı

1396

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Sayfalar