Pazar Nisan 28, 2024

Komünizm

Burada, komünizmi incelemeyeceğiz, ama, kısaca, olacak olanları, Marx ve Engels’in söylem ve öngörülerinin ışığında, içinde yaşadığımız koşulları da dikkate alarak, komünizmin bir ütopya olmaktan çıkıp gerçek olacağını yinelemek istiyoruz.

İçinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist kaos sisteminin, bireylere umutsuzluk verdiği bir koşulda, kaybedecekleri hiç bir şeyi olmayan milyonlarca işçinin komünizmin ilkelerini yaşama geçirmelerinin de kaçınılmaz olduğunu söyleminin ütopya olmadığı, işçilerin kendi yaşamları ve üretimleri kadar gerçektir.

Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda varolan öncüllerden doğarlar1

Marx-Engels bunları yazdıkları tarih 1845. Üzerinden tam 171 yıl geçmiş. Kapitalist sistem gelişti, yeni bir evreye, emperyalist aşamaya geçti. Üretici güçler muazzam denecek düzeyde gelişti. Yani, komünizmin gerçekleşmesinin tüm maddi (üretim ve üretim araçları) koşulları olgunlaştı. Geriye, işçi sınıfının harekete geçmesi kaldı.

Komünist toplumun en ayırt edici özelliği;  komünal (kollektif) oluşudur. Her toplumun karakterini belirleyenin, o toplumun sahip olduğu üretim ilişkilerinin niteliği olduğundan, komünist toplumun komünal olmasının niteliğini belirleyenin de sahip olduğu toplumsal (komünal) üretim ilişkileridir. Bu sonuncusunun daha yalın anlamı; toplumu meydana getiren bireylerin, toplumun ortaya çıkardığı yükleri tek başına (bireysel) olarak yapmak zorunda kalmak yerine, kollektif olarak yapması, sorunların çözümünü ortaklaştırmasıdır. 

Kapitalist toplumda üretim toplumsaldır. Fabrikalarda ve iş yerlerinde (bütün üretim alanlarında) işçiler ortaklaşa üretirler. Ama ürettiklerinin üzerinde söz sahibi olmadıkları gibi, onu ortaklaşa üleşemezler de. Kapitalizmde üleşim bireyseldir. Kapitalist toplumsal üretimin sahibi, fabrika ve iş yerleri sahibi olan burjuvalardır. Komünist toplumda ise, bunun tersi olarak toplumsal (kollektif) olan üretim yine kollektif olarak bölüşülecektir. Çocukların bakımı kollektif olacak, evinin yapımı, mesleki eğitimi ve çalışma yaşamı, yiyeceği ve içeceği vs. Yani, insan yaşamının her alanı ortaklaşa olacaktır. Sorunlar bireylerin tek başına sırtlarına yüklenmesi yerine, o sorunları bütün toplum üstlenerek, insan insan olduğunun ayırdına, düşünce ve pratiğiyle o zaman varacaktır..

Kapitalist toplumda, bireylere özgü sorunları toplumsal üretim biçimi yaratmasına karşın, çözümü kollektif olmayıp bireysel olmaktadır. Bu, milyonlarca insan içinde yaşayan bireyi yalnızlaştırmakta ve toplumdan soyutlamaktadır. Bu, aynı zamanda, insanın kendine ve topluma karşı yabancılaştırılmasıdır.

Kapitalist toplumda insanın toplumsal üretime katılması sağlanmış, ancak, o üretimden ihtiyaçları oranında pay alması engellenmiştir. Payın büyük bölümü sadece üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvazinin almasına izin verilmiştir. Ancak, kapitalist toplumun ortaya çıkardığı bütün sorunlar ise bireylere bırakılmıştır. Birey, toplumun bir üyesi olmasına karşın, toplumsal nedenlerle ortaya çıkan sorunların üstesinden tek başına gelmekle karşı karşıya kalmıştır. Bu ise, bireyin ölene kadar sırtında taşıyacağı korkunç bir yük olarak kalmaktadır. İnsan dünyaya mutlu olmak için değil, bir avuç burjuvaziye ücretli köle olarak hizmet etmek için gelmiş oluyor. İşte komünist toplum bunu tersine çeviriyor. Toplumun ezici çoğunluğunun bir avuç bireye hizmet etme yerine, kendi toplumsal ve bireysel yaşamını ortaklaşa düzenleme ve yeniden üretmek üzerine oluşturur. Kapitalizm ile komünizm arasındaki en temel ayırtedici nokta burasıdır.

Komünizm, insanın insanı ezmesini ve sömürmesini ortadan kaldırır. Bunun için öncelikle, toplumsal üretim araçlarının bütünüyle toplumsallaşmasını sağlar. Toplumsal üretim araçları üzerinde gerçekleştirilen toplumsal üretim yine toplumsal olarak bölüşülür. Bu da toplumu oluşturan tüm bireylerin gereksinimi oranında bir üleşimdir.

Kapitalist toplumda yaşam (üretim) araçları bireylerin (zenginlerin) elinde toplanır. Ancak, üretim araçlarından yoksun ezici çoğunluk ise, üretim araçlarına el koyanların ücretli kölesi haline getirilir. Komünist toplumda bunlar söz konusu olmayacaktır. Daha sosyalizm zamanında üretim araçları sosyalist devletin elinde olacaktır. Komünizm de ise üretim araçları bütünüyle toplumun malı olacaktır. Çünkü komünizmde devlette olmayacaktır. 

Komünizmde insanlar, sınıfsal, dinsel, ulusal, ırksal ve cinsiyetçi kimliklere bölünmeyecektir. Komünist toplum bütünüyle bunlardan arınmış olacaktır. Çünkü, bu bölünmüşlüğü yaratan tüm ekonomik yapılar tasfiye edilmiş ve toplumu doğa ile uyum içinde yaşatan bir ekonomik sistem inşa edilmiş olacaktır.

Kapitalist toplumda, bireyin işsiz kalması, aç kalması, evsiz kalması, hastalandığında bakımsız kalması ve çocuklarını büyütmesi, okutması kendi (bireyin) sorunu olarak görülür. Kapitalist devletin yasaları da bu doğrultudadır. Komünist toplumda ise, bu sorunlar bütünüyle toplumun ortak sorunu olacaktır. Eğer bir açlık varsa, bu sadece bir kişinin açlığı değil, toplumun aç kalmasından kaynaklı olabilecektir. Toplum bireylerinden biri aç yatarken komşusu tok yatamayacaktır. Tokluk paylaşıldığı gibi açlıkta paylaşılacaktır. Kısacası, komünist toplumda birey, asla kendi başına bırakılmayıp, onun sorunları toplumun sorunları olacaktır. 

İnsanlar, kapitalist toplumda olduğu gibi, iş, aş, çocuk büyütme, okutma, konut sorunu, sağlık sorunlarını karşılama vb. ile baş başa kalmayacaktır. Herkesin evi ve işi olacaktır. Ücretli kölelik daha komünizmin ilk aşaması olan sosyalizm de kaldırılmış olacağı için, komünizm de ise iş-çalışma, bütünüyle bir zorunluluk olmaktan çıkıp, doğal yaşamın ve kendini üretmenin zevkli bir parçası olacaktır.

Komünist toplumda bireysellik olmayacağı anlamına gelmez. Toplumsal özgürlük ve ortaklaşa yaşam, özgür bireysel yaşamın garantisi olacaktır. Toplumsal özgürlük olmadan bireysel özgürlük olamaz. Bireysel özgürlük tamda komünal sistemde yaşanacaktır. Birey, her alanda kendini özgürce geliştirme olanağını bulacaktır. Birey, toplumsallığı, kendini kısıtlayıcı değil, geliştirici bir etki olarak görecektir. Kapitalist (özel mülkiyetçi) sistemin bireye yüklediği tüm geriletici, bıktırıcı yükler ve sorunlar ortadan kalkacağı için, bireyin gelişimi, bireyin bugüne kadar yaşamadığı oranda özgürce olacaktır.

Özel mülkiyetçi baskı ve yaptırımlar olmadığında, birey, aşkını, sevgisini özgürce yaşayacak ve ne kendine ne üretimine ne de insana yabancılaşacaktır. Komünist toplumun ahlakı, özel mülkiyetçi sistemin kısıtlayıcı, daraltıcı, bunaltıcı, baskıcı ve köreltici bir ilişki olmaktan çıkıp, insanı her alanda özgürletici ve ufkunu genişletici yüksek düzeyde bir ilişki halini alacaktır.

Kapitalist sistem, “bireyselliği” öne çıkarmasına karşın, o bireyin özgürlüğünü değil, sermayenin özgürlüğünü esas alır ve bireyi sermayenin kölesi durumuna getirir ve getirmiştir. Kapitalist toplumda hiç bir birey özgür değildir. Sahabahtan akşama kadar çalışan, işinden başka bir şey düşünmeyen ve de düşünemeyen ya da iş bulmak ve karnını nasıl doyuracağını düşünen bireyler topluluğu, kapitalist toplumun insan tipidir. Yoğun bir koşuşturmaca, telaş, durmadan daha fazla para kazanma (ücretli işçi asla fazla para kazanamaz) ve yaşamı bununla özdeşleştirme ve sermayenin karını artırmak için koşuşturmanın dışında bireyin kendine zaman ayıramaması ve geliştirememesi, üretilen robotlar gibi tek tip bir yaşam biçimi, kapitalist sistemin insan tipidir.

Kapitalist sistem, savaş, anarşi ve bunalım demektir. Bu toplum içinde yaşayan insanların bu kaos ve bunalımdan uzak durması olası olmadığı gibi, daha derin bir bunalımla karşıkarşıyadır. Aşırı depresyon, stres ve bundan kaynaklı yaygın ruhsal hastalıklar kapitalist topluma özgüdür. Komünist toplumda ise bunlar olmayacaktır. Bireyi ruhsal bunalıma iten ve yalnızlaştıran ekonomik nedenler ortadan kalkacaktır.

Komünizmde meta fetişizmi ortadan kalkacağı gibi; insan, üretimi esas olarak değişim değeri için değil, kullanım değeri için, yani insanların gereksinimi için yapacaktır. Bu bağlamda, insanla insan arasındaki ilişki meta ilişkisi olmaktan çıkıp, insanın insana yabancılaşmasının olmadığı bir ilişki biçimini alacaktır.

İşi, kalacak yeri, aşı, eğitimi, sağlık sorunu vb. gibi temel gereksinimleri garanti olacağından insan, yarınına güvenle bakacak, “ne olur olmaz” diye, gereksiz maddi üretim fazlalığını bireysel mülkiyeti altında biriktirme eyleminde bulunmayarak, onu toplumsal üleşimin içine katacaktır. Ne bir başkasının üretimini çalacak ne de kendi fazla üretimini kendine saklayacaktır. Bireysel anlamda biriktirmenin ve toplumun diğer üyelerinden gizlemenin koşulları ve anlayışları da ortadan kalkacaktır.

Komünizmde çalışmak bir zorunluluk olmaktan çıkıp gönüllülük temelinde olacaktır ve insanlar çalışmayı kendileri için bir işkence değil, zevk aracı, yaşamı yeniden daha iyi bir şekilde üretmenin aracı olarak görecektir.

Marx ve Engels, zorunlu iş bölümünün getirdiği sorunları ve komünizmin ne olduğunu kısaca şöyle özetlerler:

Ve ensonu, işbölümünün bize derhal ilk örneğini sunduğu şey şudur: insanlar doğal toplum içinde bulundukları sürece, şu halde, özel çıkar ile ortak çıkar arasında bölünme olduğu sürece, demek ki, faaliyet gönüllü olarak değil de doğanın gereği olarak bölündüğü sürece, insan kendi işine hükmedeceğine, insanın bu kendi eylemi, insan için kendisine karşı duran ve kendisini köleleştiren yabancı bir güç haline dönüşür. Gerçekten de, iş paylaştırılmaya başlar başlamaz herkesin kendisine dayatılan onun dışına çıkamadığı, yalnızca kendine ait belirli bir faaliyet alanı olur; o kişi avcıdır, balıkçıdır ya da çobandır ya da eleştirici eleştirmendir ve eğer geçim araçlarını yitirmek istemiyorsa bunu sürdürmek zorundadır.” 2

 

Kapitalizm iş bölümünü geliştirerek, insanların tek tip yetişmesini ve birbirine yabancılaşmasını koşullar. Kapitalist toplumda üretimin ve tüketimin tek bir hedefi vardır; sermayenin çıkarlarına hizmet etmek, sermayenin büyümesini durmadan sağlamaktır. Bu nedenle de sermaye insanı tek tipleştirir. Tek tip robot insan yaratmak ve yaşatmak, sermayenin çıkarlarıyla örtüşür. Ama komünist toplum da insan daha farklı olacaktır.

... oysa herkesin bir başka işe meydan vermeyen bir faaliyet alanının içine hapsolmadığı, herkesin hoşuna giden faaliyet dalında kendini geliştirebildiği komünist toplumda, toplum genel üretimi düzenler, bu da, benim için, bugün bu işi, yarın başka bir işi yapmak, canımın istediğince, hiçbir zaman avcı, balıkçı ya da eleştirici olmak durumunda kalmadan sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam hayvan yetiştiriciliği yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanağını yaratır.”3

Komünizmde, cinsiyet, renk, dil, din, milliyet ya da insanı insana karşı kutuplaştırıcı bölücü, birbirini dıştalayıcı ayrımlar olmayacaktır. Her birey insan, insanı insan olarak değerlendirecek ve kutuplaştırıcı yaklaşımları bir ahlaksızlık ve hatta geçmişte kalmış bir ilkellik olarak ele alacaktır. Komünist toplumda en büyük ahlaksızlık; insanın insana baskı uygulaması, sömürmesi olacağı gibi, aynı zamanda, insanları, cinsiyetlerine, renklerine ve uluslarına (ki, komünist toplumda uluslar olamayacaktır) göre ayrıştırmak olacaktır. 

Komünist toplumda, üretim ve bölüşümden kaynaklı sınıf ve sınıfsal çelişmeler olmayacağı için, sınıf savaşımlarıda, emperyalist ve bölgesel savaşlar gibi toplumsal tarihin gerilerinde kalacaktır. İnsanın insanla savaşımı yerini, insanın doğayla uyumlu savaşımı ve kendini daha yüksek bir şekilde üretme ve geliştirme mücadelesi olacaktır. 

Kapitalist toplum, Engels’in,İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” adlı eserinde de belirttiği gibi, ne kadına gerçek bir erkeklik, ne de erkeğe gerçek bir kadınlık4 sunabilmektedir. İnsanın insana zulüm ettiği bir sistem yaratan kapitalizm, insana mutluluk değil sadece acı vermektedir. Onun sahip olduğu üretim ilşkileri insanın insanı boğazlamasını üretmekten öte bir şey yapamamaktadır. Komünizm ise, ne erkek kadının ne de kadın erkeğin özel mülkiyeti altında olmayan kadının kadın, erkeğin erkek gibi olduğu, her iki cinsin birlikte özgürce yaşayayabileceği ve birbirini tamamlayabileceği bir ortam sunabilecektir. Düşünen insan, kendisi ve üzerinde yaşayacağı doğal ortamı en iyi şekilde düzenleyebilecek üretim ve koşullara sahip olma yeteneğine sahiptir ve gelinen aşamada üretici güçlerin gelişmişliği de buna uygundur. Hayvanlar kendi doğal ortamlarını nasıl koruyarak yaşayabiliyorsa, düşünen, alet kullanan ve geliştiren insan, bunun daha iyisini yapma yetisine sahiptir. Kapitalizm, insanın bu en temel özelliğini; kendini ve üzerinde yaşadığı doğayı yıkıcı biçime dönüştürmüştür. Sosyalizm kapitalizmin yıkıcılığını yapıcılığa çevirme koşulunu hazırlar ve komünizme evrilir.

Kapitalizm, büyük sanayiyi yaratarak, kadın ve erkeğe ev işlerinin ötesinde toplumsal olarak örgütlenmiş bir üretim süreci yaratarak, her iki cinse daha ileri bir yaşamın ekonomik biçimini yaratmasına5 karşın, özel mülkiyet ilişkilerinin geliştirici bu olumlu yönü, bir süre sonra kendi özel mülkiyetsiz bir topluma dönüşemediği için, insanın kendi ayağını zincirle bağlamasına dönüşmüştür. Komünizm, bu zincirin kırılması ve insanın özgür kalmasıdır.

Insanlık, artık kendine yük olan ve toplumu her yönüyle çürüten bir özelliğe erişen kapitalizmi aşıp, daha ileri bir toplum olan komünizmi kurmakla karşı karşıyadır. Her toplum, kaçınılmaz olarak, kendi içinde yerini alacak yeni bir toplumun tohumlarını da yeşertir. Bu, üretici güçlerin gelişmesi önünde engel olan verili üretim ilişkilerini aşması ve kendine uygun yeni üretim ilişkileri yaratması şeklinde kendini gösterir. Üretici güçlerin gelişmesi üretim ilişkileri engelini eninde sonunda aşar ve kendi gelişimine uygun üretim ilişkileri sistemini koşullar. 

Toplumların diyalektiği bireylerin öznel niyetlerinden bağımsız gelişir. Kapitalizmin savunucuları ne kadar direnirlerse dirensinler, kapitalizmin yıkılmasını ve komünizmin onun yerini almasının önüne geçemeyeceklerdir. 

Toplumsal üretimi gerçekleştiren proletarya,  kollektif yönetimi ve kollektif paylaşımı da gerçekleştirebilme teori ve pratiğine sahiptir.

***

1Marx-Engels, Alman İdeolojisi, sf. 58, 3. Baskı, Sol Yayınları

2Marx-Engels, age, sf. 55

3 Marx-Engels, age. sf. 55

4 Engels, age, sf. 198

5 Marx, Kapital, C.I, 517

46970

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Sayfalar