Cumartesi Nisan 27, 2024

Kürtlerin ayrılma hakkı gasp edilemez!

Kürtler, Mezopotamya coğrafyasının yerleşik kadim halklarından biri olmasına karşın, son yüzyıllarda bir devleti (Doğu Kürdistan’da kurulan kısa ömürlü Mahabad Cumhuriyeti’ni saymazsak) olmayan ve çeşitli ülkelerden tarafından parçalanarak sömürgeleştiren bir ulus olma haksızlığını, ağır bedeller ödeyerek yaşamaktadır, yaşatılmaktadır.

Kürtlerin yaşadıkları topraklar, yani Kürdistan, Türkiye, İran, Irak ve Suriye egemen sınıfları tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmiştir. Kürdistan’ın bu devletler tarafından parçalanarak sömürgeleştirilmesi ve emperyalistler arası çelişme ve pazar paylaşımı, Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce tayin etmek hakkının önündeki engeller olarak durmaktadır. Bu gün, gelinen aşamada, Kürdistan’ın birliğinin önündeki engeller, sömürgeci devletlerdir. Özellikle, Türkiye ve İran burada başat rol oynamaktadır. 

Her ulusun olduğu gibi, Kürt ulusunun da kendi ulusal kaderini özgürce tayin etme hakkı vardır. Yani, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı vardır. Bu hakkı, sömürgeci devlet ile birlikte yaşamaktan mı yoksa ayrılıp ayrı devlet kurma şeklinde mi kullanacağına kendisi karar verebilir. Buna hiç bir yabancı gücün, özellikle de işgalci sömürgeci devletlerin hakkı yoktur.

Kendi kaderini özgürce tayin edemeyen, yani, ayrılma hakkı zorla gasp edilen bir ulus özgür olamaz. Birinci emperyalist savaştan sonra dört parçaya bölünen Kürtler, kendi topraklarını işgal eden ve sömürgeleştiren devletler ile gönül rızasıyla birlikte yaşamıyor, tersine zorla işgal altında tutulmaktadır. Bu nedenle de, Kürtler, başta Türkiye ,Irka ve İran olmak üzere, bu zapt-ı rapt durumuna karşı silahlı ayaklanmalar düzenlemişler ve uzun süreli gerilla savaşı yürütmüşlerdir ve hala yürütmektedirler.

Kürtler, işgalci devletler tarafından defalarca soykırım amaçlı katlimalarla karşı karşıya kalmışlardır. Kendi ulusal kimliklerini taşıyamadıkları kimi kendi dillerini özgürce konuşamamışlar ve ana dillerinde eğitim almaları yasaklanmıştır. Örneğin, Türk devleti, uzun bir süre “Kürt yok” inkarcılığını sürdürmüştür.

Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi (GKBY)’nin 25 Eylül’de referandum kararı, salt kendisini ilgilendirmiyor. Bütün işgalci-sömürgeci devletleri ve emperyalistleri ilgilendiriyor. Çünkü hepsinin bölgede parmağı var. Hepsinin Kürtlerin sömürgeleştirilmesinde az-çok payı var ve hala kanlı ellerini o bölgeden çekmiş değiler.

GKBY’nin bu kararına en sert tepkiyi, beklendiği gibi, İran, Irak, Türk devletleri verdiler. Çünkü Kürdistan’ı işgal eden ve sömürgeleştiren güçler, dört bir yandan hemen harekete geçtiler. Suriye ise başı büyük belada olduğu için fazla sesini şimdilik çıkarmadı. Ama, bu dört devletin, aralarındaki düşmanlıkları ne olursa olsun, her zaman Kürtlere karşı birleştikleri bilinen bir gerçektir.

GKBY’nin referandum kararının hemen arkasından; “yaptırmayız”, “savaş nedeni sayarız”, “gireriz” ve daha bir dolu tehditler, peş peşe gelmeye başladı. Başta Irka hükümeti olmak üzere, İran ve Türkiye’de bu koroya katıldı. Türkiye ve İran Güney Kürdistan sınırlarına askeri yığnaklar yaparken, savaş tatbiklatlarıda yapmaya başladılar.

Burada, Barzani yönetiminin referandum kararıyla “amacı”nı tartışmak ve bu amaçtan hareketle, kendi kaderini tayin etme hakkını yok saymak, en hafif deyimle sosyal şövenizmindir. Esas olarak da egemen ulus egemen sınıflarının ırkçılığının, işgalciliğinin ve sömürgeciliğinin haklı görülmesi, ezilen ulusun en demokratik ulusal haklarının ise yok sayılmasıdır. Komünistler böyle bir görüşe sahip olamaz. 

Ezilen bir ulusun ayrılma hakkını kayıtsız şartsız savunmakla, ayrılma anında ayrılma eylemini yanlış bulup eleştirmek ayrı şeylerdir. Ayrılmanın yanlışlığı ile ayrılmaya karşı zor kullanmak aynı şeyler değildir. Ezilen ulusun ayrılma istemi karşısında zor kullanmak, burjuva egemen sınıfların politikalarıdır. Komünistler, ezilen ulsun ayrılma hakkını savunur, ayrılmayı çeşitli nedenlerle yanlış bulsa bile, zor kullanmaya karşı çıkar, karşısında aktif olarak yer alır ve bu anlayışlara karşı mücadele verir.

Ezilen ulusun ayrılma hakkının yok sayılması, gasp edilmesi çeşitli milliyetlerden işçi sınıfının ortaklaşa mücadelesi önünde de engeldir. 

Kürtler, kendilerini parçalayan ve işgal eden devletler içinde özgürce ve isteyerek yaşamadılar. Yok sayıldılar. Kırıldılar ve her türlü şiddete ve baskıya maruz kaldılar ve hala da bu sayilanlar devam etmektedir. 

Sadece Güney Kürdistan değil, tüm Kürtlerin bağımsızlık ya da kendi kaderini özgürce tayin etmek için referandumu düzenleme hakkı vardır ve bu hakkı kullanan Kürtlere karşı zor kullanmanın karşısında yer alınmalıdır. Ulusal özgürlük, ulusal kölelikten her zaman iyidir.  

40541

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Sayfalar