Cumartesi Mayıs 4, 2024

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yaşamın her alanında mevsimin kışa döndüğü günlerden geçiyoruz. Doğanın, buz, kar ve tipinin istilasına uğradığı, güneyin ışıklarını sakındığı günler… Denizlerin, göllerin, nehir ve derelerin, ağaçların ve çiçeklerin bilumum canlının yuvasına çekildiği, zorlu koşullarda yaşama tutunmaya çalıştığı günler… Döngünün, gök kubbenin altındakileri ciddi sınavlardan geçirdiği dönemdir kış. Görünürde her yerde derin bir sessizlik ve durağanlık vardır. Hakim olan durum da budur! Elbette biraz uzaktan ve gelişigüzel bakıldığında! Bu gerçek ortalıktan bir anda yok olan, kaybolan bitkiler ve canlıların bir anda ortaya çıkmasıyla idrak edilecektir. O ana kadar doğa kışa teslim olduysa da evlatlarına sahip çıkar, onları korur ve güneşli güzel günlere hazırlar. Kış ne kadar zorluysa baharın o kadar rengarenk olması da olağandır. Kış haşmeti ve gücüyle dört bir yanı kuşatsa da baharın geleceğinden şüphesi olmayan canlılar direnişe sığınır!

Bir süredir yığınların özgürlük düşleri kapsamlı bir kuşatmanın hedefinde. Sürekli bir mücadele ve çatışma, hesaplaşma ve kopuşun alanı olagelen, özgürlük kavgasının üzerinde soğuk rüzgarlar esiyor. Geleceğe, umuda ve daha güzel yarınlara yüzünü dönenler, bunun mücadelesini verenler ile umutsuzluğu, yoksulluk ve açlığı dayatanların kavgasını kıran kırana sürüyor. Zalimler ezilenlerin önemli başarı ve zaferlere imza attığı, güçlü bir moral ve motivasyon yakaladığı iklime tahammül edemedi. Kısa sürede ellerinde avuçlarında ne varsa, kılıçları-kalkanları-toplarıyla taarruza kalktı. Hedef ezilenlerin özgürlük ve gelecek düşleriydi. Baskı, gözaltı, tutuklama, katliam…

Suruç, Ankara, Antep’te onar onar, yüzer yüzer can verdi ezilenler. Kan kusan, lav saçan silahları, Sur’da-Cizre’de ve Nusaybin’de taş üstünde taş bırakmadı. Milyonlarca yürek göçmen kuşla misali dört bir yana, yuvalarından savruldu. Zindanlar doldu taştı. Düşünen, konuşan, yazan, çizen, sesini meydanlarda haykıran, işçi-köylü-kadın-LGBTİ-Kürt-Ermeni-Alevi… Kim varsa sınırsız şiddetin, öfkenin ve nefretin hedefindeydi.

Yelkenlerini hamaset, ırkçı söylemlerle dolduranlar hızlandıkça gemideki “fazlalıkları” da birer birer atıyordu. Kaptan hedefin yakın olduğunu ancak birazcık gayret ve fedakarlık gerektiğini buyuruyordu. Ne yapıyorsa mürettebatı ve halkı için yapıyordu, gücünü de onlardan alıyordu. Ama geminin rotasının yanlış, kaptanının yalancı ve sahtekar olduğunu söyleyenler yok muydu? Onlar olma bu okyanusların tek hakimi olacaktı! Bu amansız kavgada bugün kaptan ve “adam”larının boru sesi duyuluyor tüm haşmetiyle! İyiye ve güzele dair ne varsa saldırıp ezmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Borazanlar yüksek yerlerden cihana duyursa da zafer naralarını umut hala var! Zaten bunu bildiğinden değil midir, kaptanın bunca telaşı, öfkesi ve düşmanlığı? “zaman, mevsim dönmeden ne kadar kanatırsam kardır” diyedir çabası. Açık ki mevsim kıştır ve ortalık karanlıktan, kandan beslenenlere kalmıştır. Ezilenler bir adım geri çekilmiştir ama öfke bilenmektedir her gün…

Tarihi ezilenler yazdı, yazıyor!  

Tarih boyunca zalimler, kurdukları sarayların yıkılmaz, saltanatlarının yenilmez olduğunu ilan etti. Onlar hep en güçlü, en haşmetli olanlardı… Bu hep böyle gelmiş böyle gidecekti… Devran böyle kurulmuştu! Biri yer biri bakardı… Biri çalışır biri sefa sürerdi… Gündoğumundan günbatımına alınterini akıtanlar olduğu gibi sırça köşklerde göbek büyütenler de her daim olacaktı. Bundan sebep uğraşmaya değmezdi, nafileydi tüm çaba… Onlar güçlü biz güçsüzdük. Sadrazamları, vezirleri, kadıları, akıncıları, kapıkulları, topları vardı. Bizse bir avuçtuk ve çıplaktık… Ufkumuz, dünyamız bir dilim ekmek, bir sıcak çorbaydı…

Velhasıl dünyanın düzeni ezelden beri böyleydi. Bize anlattıkları, öğrettikleri buydu. Mevsim hep kıştı, bundan sonra da böyle olacaktı.

Ancak tarih bu yalanı ele veren, yere çalan yığınla olaya, gelişmeye ev sahipliği yapıyordu. Kendilerini dünyanın fatihi ilan edenler, bir bir yıkılıyor, yok oluyor; yerlerinde yeller esiyordu. Ortaya çıktıkları günden bu yana tarihi hor görülenler, yok sayılanlar, ezilenler yazıyor. Ne kadar inkar edilmeye çalışılırsa çalışılsın halklar, onların öfke ve direnişleri tahtları yere çalmaya devam ediyor.

Toplumlar da doğa gibi sürekli bir hareket ve değişim halinde. Hiçbir kurum-kuruluş, fikir ya da değer bunun dışında değil. Toplumlar tarihi bin yıllara uzanır, bu sürecin içinde beş altı yıl bir kum tanesi gibidir.

Çok uzağa gitmeye gerek yok! Daha üç yıl önce bu topraklar tarihin en büyük çığlıklarından, öfke patlamalarından birine ev sahipliği yapmadı mı? “3-5 ağacın” bardağı taşırdığı büyük depremi birlikte yaşamadık mı? Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da firavunların tahtları bir bir devrilmedi mi?

Kuşkusuz bu gerçeğin onlar da farkında. Sömürü, zulüm üzerine inşa ettiklerini kalelerinin kumdan olduğunu biliyorlar. Bu yüzden mezarlıktan geçerken ıslık çalıyor, gördükleri her çiçeği koparmaya, yanan her ateşi söndürmeye çalışıyorlar. Geleceği, özgür yarınları teslim almak, kendi zaferlerini garantilemek için yapıyorlar bunu. Soğuk, fırtına, boran bunun için… Zemheri ayazı, kızılca kıyamet bunun için…

Sekiz kızıl karanfil, sekiz kutup yıldızı!

Gemiciler henüz ilk dönemlerde uçsuz bucaksız denizlerde, okyanuslarda yollarını şaşırdıklarında gökyüzüne bakarmış. Fırtınanın çıktığı, denizin kabardığı, bardaktan boşanırcasına yağmur altında rotaya tutunmak istediklerinde de… Kafileler, kervanlar ıssız çöllerde, dağlarda, derin vadilerde yolda kalmamak, güzergahı kaybetmemek için yaparmış aynı şeyi. Zira gecenin zifiri karanlığına, fırtına ve tipiye rağmen hep oradadır kutup yıldızı. Gülümser, ısıtır, yol gösterir.

Kutup yıldızı umut taşır. Yüzün geleceğe, yarına çevirmiştir. Tıpkı toprağa düşen sekiz kızıl karanfil gibi. El ayak buz tutmuşken, zifiri karanlığın örtüsü coğrafyamıza çekilmek istenirken dövüşenler, kutup yıldızının yoldaşıdır. Kutup yıldızı gibi geleceğe çevirmişlerdir yüzlerini. Çoğalmak için düşmüşlerdir doğanın bağrına. Şimdi tohum olmuşlardır toprakta. Toprak onları koynunda saklayacak, yılandan-çıyandan-engerekten koruyacaktır. Sonra her biri kardelen olup buzu yara yara gökyüzüne selam verecek.

Sekiz yürek, sekiz yoldaş, sekiz kutup yıldızı… Zemheri ayazında geçmişten geleceğe bedenleriyle, umutlarıyla, düşleriyle birer köprü oldular. Dünden bugüne kanla yazılan tarihe bir düğüm attı her biri. Onların öyküleri, sevinçleri, özlemleri yadigar kaldı bize. Bize emanet ettikleri düşler gibi. Kan ve canla ilmek ilmek örülen bir destanın son kahramanları oldular. Onlar bizim ilham kaynağımız, tükenmeyen gücümüz, başarma azmimiz ve zaferimizin teminatı oldular. Göğüs göğse cenk ederken karanlığın bekçileriyle yarınlara ve bizlere bıraktılar umutlarını… Büyütelim diye…

Açmaz

açmaz deme  

hiçbir zaman

bu nar çiçekleri

açacaktır elbet

bizim caddelerimizde de

bayram olacak

halkın üstüne

kalksa da böyle

faşist namlular

namert ellerdir

en sonunda

bir bir kırılacak

(Enver Gökçe)

(Bir Partizan)  

46321

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Sayfalar